TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

Ankara'da anılarla mühürlenen mekân: Cafe Des Cafes

Her kentin bir hikâyesi vardır. Ankara’nın hikâyesi Cumhuriyet'tir.

Bu hikâyeyi bugüne taşıyanlar mekânlardır. Anı biriktiren, dostluk kurduran, dönemi temsil eden mekânların sessizliğinde şekillenir belleğimiz. Hepimizin hikâyesi, o mekânların bir köşesine ilişen anılarla kentin belleğine eklenir, hafızamızın başköşesine gelir oturur.

O köşeler kolay kurulmaz… Taşla, tuğlayla, betonla değil; yaşanmışlıkla, duyguyla, dostlukla hafızamıza mührünü vurur. Anılarımız değerlerimiz yoksa mekân nedir ki?

Bin metrede Cumhuriyet: Tunalı Hilmi Caddesi

1990’ların Tunalı’sı… Bir yandan adını aldığı üzüm bağlarını, iki katlı evlerini kaybediyor; diğer yandan Cumhuriyet’in çağdaş nefesini yeniden örgütlüyordu. Kuğulupark ile Esat Dörtyol arasında kalan o bin metrelik aks, başkentin kültürel coğrafyasını Cumhuriyet'in modern yaşantısını adım adım kurdu:

Sinemalar, plakçılar, kitapçılar, pastaneler, şarküteriler, pasajlar, gazete büroları…

Ses, Lale, Talip, Kavaklıdere… Çağdaş Sahne, Akün, Karınca… Gençlerin, aydınların, diplomatların akıp geçtiği kozmopolit bir cadde.

Volta atanlar, piyasa yapanlar, sinemadan çıkanlar, haber peşinde koşan muhabirler…
Tunalı Hilmi Caddesi, 1980’leri sırtlayıp iki binlere taşıyan bir kültür köprüsüydü.

Cafe Des Cafes

İşte tam bu kültürel coğrafya içinde, 1995 yılında sanki Fransız Sokağı’ndan kopup gelmiş gibi hayatımıza girdi Cafe des Cafes..

Kapıdan içeri adım attığınız anda sizi karşılayan piyano, ferforje detaylar, loş ışıklar, barda duran daktilo… Cumhuriyet modernitesinin esintisiydi. .

Her masa bir hikâye sakladı. Her duvar fısıltılara şahitlik etti. Her köşe bir anının ağırlığını taşıdı.

Bir masada yalnız oturduğunuzu sanırsanız yanılırsınız… Sizinle birlikte binlerce insanın anısı oturur sessizce…

Yarım kalmış sözler, sevgiliye ilk dokunuşlar, öğle arası kaçamakları, memleket tartışmaları, sanat söyleşileri, atölyeler, sergiler… Bir kafeden ötesi Cafe des Cafes…

Dışarıda Ankara hızla akarken içeride zaman daima ağır ve nazikçe akmayı seçti.

whatsapp-image-2025-11-16-at-14-08-15.jpeg

Kültür, sanat ve siyasetin geçit töreni

Bu mekândan kimler geçmedi ki… Nazlı Eray, masasına eğilip düş ile gerçeğin arasındaki çizgide kelimelerini büyüttü. Haluk Bilginer bir akşam içeri girerken loş ışık yüzünde yeni bir sahne açtı. Türkan Şoray, barın önündeki masaya oturduğunda mekânın havası sessizce değişti. Zarafet bazen tek kişidir. Rüştü Asyalı, Meral Okay, Tamer Levent tiyatroyla, Mustafa Altıoklar, Sinan Çetin sinemayla, Ataol Behramoğlu şiirle oturdu masalara. Bedri Baykam’ın renkleri, Şevval Sam’ın bir gülüşü, Rüya Taner’in ritmi tüm mekâna yayılan bir melodi gibi kaldı akıllarda.

Siyasetin ayak izleri de düştü bu masalara. Güniz Sokak’la özdeşleşen Süleyman Demirel buraya iz bıraktı. Ahmet Tan, Saadettin Bilgiç, İsmet Sezgin, Doğan Taşdelen ve niceleri memleket meselelerine bir masada eğildi.

Gazeteciler içinse burası adeta bir haber mutfağı, haber kaynağı ile buluşma yeriydi: Emin Çölaşan, Işık Kansu, Çiğdem Toker, Deniz Zeyrek, İsmail Küçükkaya, Mustafa Balbay, Sedat Bozkurt, Murat Çelik, Özlem Akarsu, Nihal Kemaloğlu, Hale Gönültaş

Bir kahvenin yanında manşet yazıldı. Bir sandalyede kulis bilgisi verildi. Barın kenarında bir habere son nokta konuldu. Köşedeki masada ödüller alan haberlerin son hali verildi.

Ve edebiyat… Erendiz Atasü, hocalık yaptığı dönemlerde, bir öğrenci gibi üniversiteyi kırıp kitabının bölümlerini burada yazdı; o masa yıllar boyunca edebiyatın sessiz tanığı olarak Erendiz Hoca’nın izini taşıyacak belli ki...

Bu isimlerin bıraktıkları izler, mekânın hafızasında derin bir katman oluşturdu.
Mekânı mekân yapan, bellek yapan tam da buydu: O katmanlı yaşam.

Otuz yılın tanıklığı

Otuz yılda üç kuşağı ağırladı Cafe des Cafes. Benim hayatımda da özel bir yer kapladı. Ankara’da kent gündeminde Atatürk Orman Çiftliği mücadelesi sarayın yapımı gündemdeydi. 2013’ün ocak ayıydı. Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri iken Başkent Gazetesi tarafından 4 yazı halinde yayınlanan Ankara’dan bir Portre: Tezcan Karakuş Candan yazı dizisinin röportajını bu mekânda verdim. Kim bilir belki de o yazıdan sonra değişti birazda mücadele içerisindeki konumlanışım.

Çaylar demlendi, kahveler hazırlandı, fırınlar çalıştı; tatlılar, pizzalar, menüler, ama en çok muhabbet pişti o masalarda. Gençliğimize, çocukluğumuza mücadelemize tanıklık etti, değişmeyen masalar.

Tunalı değişti; sinemalar kapandı, pastaneler dağıldı, ağaçların gölgesi kısaldı. Kuğulupark daraldı. Şehrin ritmi hızlandı.

Ama Cafe des Cafes hep aynı yerde durdu, mühürlenmiş anılarımıza bekçilik eder gibi.

Kavafis’in o unutulmaz dizeleri tam da bu yüzden etkiliyor hala bizi.

“Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.”

Gittik, büyüdük, kaybolduk, geri döndük.Çünkü anılarımızı oraya emanet etmiştik.

whatsapp-image-2025-11-16-at-14-08-14.jpeg

Bir kafeden ötesi, bir bellek mekânı.

Cafe des Cafes, Ankara’nın kalbinde Tunalı Hilmi Caddesi’nde yıllanmış üç mekânın köşe taşlarından birisi. Hâlâ aynı sıcaklıkla, aynı doku ve kokuyla duruyor. Bir dost gibi kapıyı açıp bekliyor geleni, ev sahipleri.

Anılarla çoğalan mekânlar, kentin belleğinin ağırlığını taşır.O ağırlık, kente duyduğumuz sevginin somut hâlidir. Kent hakkımızdır.

Kafelerin kafesi ve daha niceleri bu ağırlığı sırtlayıp geleceğe taşırsa varlığımız mekânla buluşur, geçmişte ve gelecekte, daha nice yıllara…

Önceki ve Sonraki Yazılar
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN Arşivi