TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

Ankara’nın sessiz hafızası: Cebeci Asri Mezarlığı

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

Ankara taşı ile çevrelenmiş duvarların ardında göğe doğru yükselen ağaçlar ve alanın yarattığı kentsel boşluk hemen çevresinde yükselen TOKİ konutlarına ders veren niteliği ile Cumhuriyet planlamasının özgünlüğünü gözler önüne serer.

Kentsel bir duygunun yoğunlaştığı kapılarından girdiğinizde, caddeleri, sokakları, meydanı peyzajı ile küçük bir kent modeli karşılar sizi. Ada parseller arasında patika yollardaki toprak, ayak tabanınızı okşar. Ankara taşından duvarlar, setlemeler adımlarınızla birlikte ritminizi belirler. Gözleriniz doğal bir labirentin içerisinde bir isimden başka bir isme kayar gider.

Ağaçların dalları arasından süzülen ışık, ağıta dönüşen rüzgârın uğultusu, taşların ve anıtların üzerine düşen dans eden gölgeler, varlığınızla birlikte zamanın katmanlarını fısıldar size. Her taşın anıtın her ismin bir hikâyesi vardır. Binlerce tarihsel hikâyenin arasında yürümek, ölümü yaşamla, geçmişi gelecekle buluşturan bir andır. Bu haliyle bir mezarlıkta değil, bir orman yâda bir park mezarlığında geziyor gibisinizdir. Gözlerinizden hiç uzaklaşmayan mezar taşları bir kentin kültüründen sanatına, politikasından, demografisine kadar tarihsel bir çerçeve sunar. Ankara’nın tarihinin sessiz yükünü taşıyan Cebeci Asri Mezarlığı bir kentin arşivi gibidir. Ankara’nın planlı döneminin bize emaneti o arşivdeki her bir hikâyeyi alıp gün yüzüne çıkarmak, mezar taşlarından bir tarih okuması yapmak, o kentin yaşayanlarının geçmişe duyduğu vefa geleceğe dair sorumluluğudur.

whatsapp-image-2025-10-26-at-17-03-36.jpeg

Cebeci Asri Mezarlığı’nın yukarıdan bakıldığında fil ayağına benzeyen planıyla mimar bize bir mesaj verir. Almanya’da doğan ve Hitler faşizminden kaçıp genç Cumhuriyetin kollarında yeniden yaşam bulan mimar Martin Elsaesser imzasını taşıyan tasarım, ölüye saygının sadece insana özgü olmadığını bize anlatır. İnsanın dışında ölülerini ziyaret eden tek canlıdır Fil. O fil ayağı formu bir duygunun, yaşam ve ölüm döngüsünün izidir. Patikalar, mezar adaları, topoğrafya ile yükselen ve alçalan zeminler, anıtlar, merkeze doğru filin parmakları gibi uzanan her kol farklı bir aileyi, farklı bir inancı ve katmanı taşır. Bu katman kent yaşamının kendisidir. Kimi zaman görülmek istenmeyen, unutturulmaya çalışılan sessiz bir hafıza gibi.

whatsapp-image-2025-10-26-at-17-03-36-2.jpeg
1-Martin Elsaesser tasarımı

Sahici bir yaşamın izleri

1935 yılında yarışmayla elde edilen Cebeci Asri Mezarlığı projesi 1938 yılında tamamlanır. Bu proje Türkiye’nin mezhep ayrımı gözetmeden demokratik ve hiyerarşik olmayan ilk tesisi olarak tarihi geçer. İlk defin 1941 yılında gerçekleşir. Burada dönemin aydınları, sanatçıları, politikacıları, köklü aileleri hiyerarşiden uzak yan yana eşit bir düzende ebediyet uykusunu paylaşırlar. Hristiyanlar, Yahudiler, Museviler, Gayrimüslümler ve Müslümanlar sessiz bir birliktelik içerisindedirler. İşte o sessiz birlikte duruş bir zamanlar Ankara’daki çok kültürlülüğün, hoşgörünün, sahici bir yaşamın, yaşanmışlığın tanıklığıdır.

Elsaesser’in tasarımındaki geometrik düzen, doğal topografya ile buluşur; patikalar coğrafyanın izini takip eder. Yeşil alanlar, ağaçlar ve gölgeler yaprakları hışırdatan rüzgâr kentin geçmişini bilince çıkartan ara yüzlerdir. 1950’lilerin sonunda Elsaesser’in ilk tasarımı genişletilir. İlk tasarımın kuzey ucunda kalan kemiklik yapısı orta bir yerde karşılar artık sizi. Ankara taşı ile dairesel formda kubbeli betonarme örtüsü ve saçaklarıyla gölgeyi ve ışığı dengeler. Küçük pencerelerden içeri süzülen ışık, gizemli ve sessiz bir ritim yaratır.

whatsapp-image-2025-10-26-at-17-03-37.jpeg
2-Genişletilen tasarım

Taşlarda yazılı edebiyat

Dar sokaklardan, patika yollardan, ağaçların arasında yürürken ışık ve gölge oyunları arasında sessiz bir konuşma yaşanır. Başınızı çevirdiğiniz her yerde bir tarihin sayfasında gibisinizdir. Bir köşede bakmanın ve görmenin anlamını bizimle paylaşan Nurullah Ataç buradayım der. Azıcık ileride “Yaş 35 yolun yarısı eder Dante gibi ortasındayız ömrün, delikanlı çağımızdaki cevher yalvarmak yakarmak nafile bugün, gözünün yaşına bakmadan gider ” şiiriyle Cahit Sıtkı Tarancı karşılar sizi. O karşılaşmada “ memleket isterim gök mavi dal yeşil, tarla sarı olsun” şiiri dökülür bir anda. Ahmet Arif uzaktan “beşikler vermişim Nuh’a salıncaklar hamaklar, Havva anan dün ki çocuk sayılır Anadoluyum ben tanıyormusun” diye seslenir. Orhan Veli’nin “Dalgacı Mahmut” şiirindeki Mahmut Ekrem Vardar yatar bir yanda. İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah. Hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi.”

whatsapp-image-2025-10-26-at-17-03-37-2.jpeg

Kentin sessiz arşivi

Gökyüzünün mavisinde, yeşilin gölgesinde, mezar taşlarının arasında yürüdükçe, tarihin içinde yürürsünüz. Zamanın katmanları arasında ilerlerken, kentin belleğini inşa eden isimlerle karşılaşırsınız. Kentin sokaklarına, okullarına meydanlarına cesurca izler bırakmış insanlar görürsünüz. Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı, Turan Dursun, Metin Uca, Vedat Dalokay, Teoman Erel, Metin Toker, Sadun Aren, Hasan Ali Yücel, Sabiha Gökçen, Afet İnan, Mevhibe İnönü, Baykal Saran, Ernst Praetorius, Karpiç Baba, Taylan Özgür Tunalı Hilmi, Vecihi Hürkuş, Refik Saydam, Savaş Yurttaş ve nicelerine gözlerinizle saygı geçiti yaparsınız. İlk vali, ilk kaymakam, belediye başkanı, milletvekilleri, milli eğitim bakanları, Cumhuriyet’in kadim bürokratları hepsi bir aradadır.

Her köşede bir Ankara tarihi yatar. 1963 yılında iki uçak Ankara semalarında Ulus’ta çarpışır ve düşer. İnsanlar ölür. Ankara’da sel olur. İnsanlar sele kapılır, ölür. Her yaşanmışlığın mezar taşında bir hikâyesi alır sizi içerisine… Ankara’nın köklü aileleri, aile mezarlıkları ile çıkar karşınıza. Balıkçıoğlu, Kütükçüoğlu, Toygarlar, Anbarcıoğlu ve nicelerinin izleri, kente kattıkları değerle dururlar orada. Ortak komşuluğun anılarının yankısı duyulur sessizliğin ortasında.

whatsapp-image-2025-10-26-at-17-03-37-3.jpeg

Cebeci Asri Mezarlığı yalnızca bir mezarlık değildir; Ankara’nın sosyal, kültürel ve politik tarihinin sessiz bir haritasıdır. Moskova’daki Novodevichy’de Nazım Hikmet, Anton Çehov, Nikolay Gogol Paris’teki Pere Lachaise’de Oscar Wilde, Edith Piaf, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın anıtları gibi, burası da kentin sessiz tanıklarının ebedi mekânıdır.

Anlatılmayı bekleyen bir Ankara Hikâyesi

Elsaesser’in planlama anlayışı, mekânı hem okunan hem de hissedilen bir deneyimle buluşturur. Topoğrafya ile kurulan hemhal olma hali, peyzajın doğallığı, taşların yüzeyleri, yaşanmışlığın sahiciliği adımlarınızla birleşir. Mezarlığın özgün tasarımına yapılan eklentiler ritmi bozsa da, kentin büyümesini ve tarih katmanlarını görünür kılar.

Cebeci Asri Mezarlığı, sadece bir defin alanı değil; farklı yaşamların, farklı inançların, edebiyatın, trajedilerin ve sessiz kardeşliğin, anıların, hikâyelerin şiirlerin öğrenilesi hafıza mekânı… Anlatılmayı, dinlenmeyi, hissedilmeyi bekleyen bir Ankara hikâyesinin kendisi…

whatsapp-image-2025-10-26-at-17-03-37-4.jpeg

Cebeci Asri Mezarlığı, Ankara’nın gölgesinde değil; kalbinde saklı, kaybolan kentsel hafızanın yeniden okunabileceği bir açık hava arşivi. Bu arşivi görünür kılmak, yönlendirmelerle erişilir hale getirmek, yerel yönetime düşen sorumluluklardan birisi. Bize düşen ise Ankara’nın bu tarihsel mekânını, hikâyelerini birlikte anlamak, dinlemek ve paylaşmak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN Arşivi