İLKE ATİK TAŞKIRAN

İLKE ATİK TAŞKIRAN

Aynı şablona sığan onlarca özür

Sosyal medyada geçtiğimiz hafta bir marka tarafından başlatılan “Resmi Olmayan Özür Metni” içeriği, kısa sürede küçük işletmelerden büyük markalara kadar birçok hesapta paylaşılmaya başlandı. Başlangıçta tek bir paylaşım olan bu örnek, birkaç saat içinde markaların, kurumların, hatta bireylerin kendilerini övdüğü bir gösteriye dönüştü.

Mizahın iletişimdeki yerini ve gücünü önemseyen, hatta çoğu konuyu mizahla hafifletmeyi seçen biri olarak bu akıma karşı bir rahatsızlık hissettim. Mizahın gücü ciddiyeti gölgelediğinde değil, ciddiyeti aydınlattığında anlamlı oluyor bence.

Özür kavramı mizahla yumuşatılmalı mı?

“Hata yaptım” demek ciddiyet ister; sorumluluğun altını çizer. Bir markanın parodi tonuyla kendini övdüğü, basın açıklaması estetiğini oyuna çevirdiği bir noktada, konu ister istemez ciddiyetini kaybediyor. Özür gibi kırılgan ve güven onarıcı bir jest, sosyal medya mizahının içinde ağırlığını koruyamıyor.

Bu, hangi hedef kitleye sempatik gelen bir iletişim biçimi? Büyük bir soru işareti ancak bir şablonun tuttuğu, bir dilin yayıldığı ve bir formatın herkese “uygulanabilir” göründüğü anlardan biri… İçeriğin kendisi kadar, bu yayılma hızı da dikkat çekici.

Neden bir içerik hızla yayılıyor?

“Niye herkes aynı anda, benzer içeriklerle hareket ediyor?” sorusunun cevabı, sadece eğlence ihtiyacının sonucu olarak açıklanamaz. Bu duruma toplu davranışı yöneten daha derin mekanizmaların bir yansıması olarak bakabiliriz. Sosyal medyada akımların bu kadar hızlı yayılmasının nedeni, aidiyet, hız ve onaylanma olmak üzere, üç temel psikolojik itkinin aynı anda çalışmasından kaynaklanıyor.

Popüler bir içeriği paylaşmak, en başta bir aidiyet duygusu yaratıyor. “Herkes yapıyor, ben de geri kalmayayım” hissi, güçlü ve neredeyse otomatik bir refleks. Bu refleksin üzerine görünürlük arzusu ekleniyor; çünkü akımlar algoritmaların en sevdiği içerik türlerinden biri haline geliyor. Derin düşünmeye, ayrıntılı bir üretime ihtiyaç duymayan, hazır onayı almış düşük riskli bir içerik sunuyor. Böyle olunca da çoğu kişi için akıma katılmamak daha zor hale geliyor.

Bu birleşim, bir davranışı yalnızca popüler olduğu için tekrar etmeye zorluyor. İçeriğin ne anlattığı, hangi değere temas ettiği, neyi temsil ettiği çoğu zaman arka planda kalıyor. Oysa her akımın bir ritmi, bir ruhu, bir niyeti vardır. Biz o ritme uymaya çalışırken kendi ritmimizi kaybetme riskini de beraberinde taşıyoruz. Hazır bir format, hazır bir mizah, hazır bir dil… Bu, zihinsel konfor alanının dijital karşılığı oluyor. Bir şey üretmek değil, bir şeye eklenmek daha kolay geliyor. Bu nedenle akımlar, bireysel yaratıcılıktan çok kolektif tekrarın alanına dönüşüyor.

Popüler olanın değersizleştirmesi

Sosyal medya akımları temas ettikleri her şeyin anlamını incelten bir baskı yaratıyor.
Bir şarkı viral olduğunda, birkaç gün içinde yüzlerce videonun arka plan sesine dönüşüyor; o şarkının hikâyesi, bestecisi, duygusu, bağlamı eriyip gidiyor. Bir dans trend olduğunda, yaratıcılık değil tekrar konuşuyor. Hareketin özgünlüğü değil, kalabalığın benzerliği görünür oluyor.

Bir özür ise eğlenceli bir formatın içine sıkıştığında tüm değerini yitiriyor. Sorumluluk barındıran bir davranış, eğlenceli bir içerik temasına dönüyor. Aşırı çoğalma, aşırı tekrar ve aşırı hız anlamı inceltiyor. Akım büyüdükçe, konu küçülüyor.

Sosyal medya akımları her zaman kötü mü?

Sosyal medya akımları, doğru kullanıldığında eğlenceli, yaratıcı ve topluluklarla bağ kurmamızı sağlayan güçlü araçlara dönüşebiliyor. Sorun, akıma katılırken kendi duruşumuzu, dikkatimizi ve değerlerimizi gözden kaçırdığımızda başlıyor. Hızla çoğalan bir trendin içinde görünür olabiliriz, ama aynı zamanda kendi mesajımızı da yitirebiliriz.

Bir akımın hızına kapıldığımızda, önce cümleniz anlamını yitirir, sonra tonumuz belirsizleşir, ardından kimliğimiz görünmezleşmeye başlar. Sonunda ürettiğimiz içerik bize benzemekten çıkar; sadece algoritmanın sevdiği bir forma dönüşür. Kendi anlamı olmayan, sadece çoğalmak için çoğalan bir nokta haline gelir ve dijitalde nokta olmak tehlikelidir. Akımların içinde savruldukça, üretimimizin özgün tarafı silinir, bizi ayıran çizgi kaybolur. Geriye sadece kalabalığın içinde küçük, tekdüze bir işaret kalır.

Her akım eğlencelidir ama her akım ait olduğumuz yer değildir.
Hızın cazibesi vardır ama her hız bizi ileri taşımaz.
Görünürlük değerli olabilir ama her görünürlük bizi var etmez.

Yaşamın her alanında olduğu gibi farkındalık, dijital dünyada da sunulan fırsatları değerlendirirken kendi özümüze sadık kalmanın tek yoludur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İLKE ATİK TAŞKIRAN Arşivi