İBRAHİM GÜNDÜZ

İBRAHİM GÜNDÜZ

Bakan Bayraktar’a açık mektup

Çok değerli “kısadalga.net” okuyucuları, yaklaşık beş gündür bu sütunlarda Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı vahşi madencilik, sömürge madenciliği uygulamalarını kalemimiz yettiğince açıklamaya çalıştık. Elbette çok daha fazlası yazılabilir ve söylenebilir. Ayrıca daha fazlası için sayın okuyuculara, “Altın Ölüm” , “Altın Girdap” ve “O Soruyu Biz Sormayalım” kitaplarını okumalarını öneririm.

Yazı dizimizde de vurguladığımız gibi İliç-Çöpler Faciası üzeri örtülebilecek bir olay değildir. Türkiye’deki sömürge madenciliğinde önemli bir dönüm noktasıdır. Ancak bu ülkeyi yönetenler ne yazık ki halâ, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeyi anlayabilmiş değildir. Çöpler Faciasından sonra bölgede günlerce kalan ve facianın boyutlarını bizzat gözleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, faciadan bir ay sonra 16 Mart 2024 tarihinde İzmir-Bergama’da yani siyanürlü altın madenciliğinin ilk adımının atıldığı yerde açıklamalar yaptı.

İliç-Çöpler Faciasını iş sağlığı ve güvenliği sorunu olarak yorumlayan ve bu şekilde basite indirgeyen Bayraktar, Türkiye’de altın madenciliğini mutlaka geliştirmek istediklerini söylüyordu. Altın üretimini yıllık en az 100 tona çıkarmak gerektiğini söyleyen Bakan Bayraktar, önümüzdeki beş yıl içinde de bu doğrultuda yatırımların yapılması gerektiğini açıklıyordu. Bayraktar’a göre bu yatırımlar, “İnsan sağlığından vazgeçmeden, çevreyi önceleyerek” yapılacakmış! Güvenli ve çevreyle uyumlu madencilik!

ekran-resmi-2024-04-20-07-49-11.png

Ankara-Kızılcahamam-Kurumcu köyünün dağlarında boz ayılar. Anne ve çocukları. Birilerinin gözünde bu canlıların hiçbir değeri yok. Fotoğraf: Thiery Magniez

Yirmi yıldır aynı hikâye

Bayraktar, Türkiye’nin madencilik açısından dünyanın en bereketli ve en zengin ülkelerinden biri olduğunu ve bu madenleri doğru şekilde ekonomiye kazandırmak gerektiğini söylüyor.

Bunu yaptığımız zaman da Türkiye’nin çok daha güçlü olacağını belirtiyor.

Evet Sayın Bakan, Türkiye dünyanın en bereketli topraklarına sahip. Bu konuda çok haklısınız. Ancak bugün Türkiye’nin bu bereketli toprakları “sömürge madenciliği” uygulamalarıyla zehirlenmekte ve parçalanmaktadır.

2001 yılında Bergama’da ilk altın madeni açılırken ne söylendiyse bugün de aynısı söyleniyor. Bugün de siyanürlü altın lobicilerinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda güçlü olduğu görülüyor.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın 7 işçimiz hala İliç’deki Çöpler Altın Madeni’nin liç yığını altında yatarken yaptığı bu açıklama tek kelimeyle üzücüdür. (6 Nisan 2024’te yani faciadan 53 gün sonra Uğur Yıldız’ın cansız bedenine, 19 Nisan 2024’te yani 66 gün sonra da Adnan Keklik’in cansız bedenine ulaşıldı.)

Siyanürlü altın madenlerinin ekokırım merkezleri olduğunu defalarca dile getirdik, getirmeye de devam ediyoruz. Bakan Bayraktar’ın bunu bilmemesi düşünülemez. Çünkü bu ekokırım merkezlerinin ne türden bir sonuca yol açabileceği 13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde görüldü.

ekran-resmi-2024-04-20-07-50-25.png

Çöpler Altın Madeni

Timsah gözyaşları döken bazı kalemler ve sözcüler, Çöpler Faciasından sonra bu madenin ne kadar güvensiz olduğunu anlatmaya başladılar: “Efendim bunların bir kısmı gelişmiş ülke standartlarına uygun üretim yaparken, bazıları işi daha ucuza mal etmek için ilkel yöntemleri kullanmaya devam ediyormuş...”

13 Şubat 2024 tarihinde yaşanan faciadan önce ne zaman bir eleştiri yapılsa, aynı kalemler ve aynı sözcüler İliç-Çöpler Altın Madeni’nin ne kadar güvenli ve modern olduğunu anlata anlata bitiremiyorlardı. Dünyanın en gelişmiş metodlarıyla ve en güvenli yöntemleriyle üretim yapılan bir maden olduğu masalını anlatıyorlardı. Ve ne yazık ki bu masallarına inanan veya inanmak isteyen birilerini bulabiliyorlardı.

Timsah gözyaşları

Efendim ihmaller varmış, gerekli önlemler alınmamış... Çok şaşırmalar, utanmalar, Bakan’dan özür dilemeler... Bunlar sadece TİMSAH GÖZYAŞLARI... Daha düne kadar yere göğe sığdıramadıkları Çöpler’i şimdi tu-kaka ilan ettiler.

Bugün Türkiye’de faaliyette olan diğer 18 siyanürlü altın madeninin de Çöpler’den hiçbir farkı yok. Onlar da yüzbinlerce ağacın kesilmesiyle, yüz binlerce ton dinamit kullanılarak dağların param parça edilmesiyle, binlerce ton siyanür-sülfürik-nitrik asit gibi dünyanın en tehlikeli kimyasallarının kullanılmasıyla ve milyonlarca litre suyu zehirleyerek çalışıyor. Ağır metaller ve asit maden drenajı kaynağı olan milyonlarca ton pasa dağları, işleri bitince ortada kalan zehirli liç sahaları (Çöpler’de çöken saha gibi), milyonlarca tonluk zehir barajları ve bir daha asla eski haline gelemeyecek doğal ortamı söylemiyorum bile. Yani tek kelimeyle yaşanan tam bir EKOKIRIM.

Evet elbette ihmaller de var, alınmayan önlemler de... Çünkü işlerine gelmiyor. Daha fazla para harcamadan kısa yoldan vurgun peşindeler. Ancak ne kadar önlem alırlarsa alsınlar dağların param parça edilmesine, milyonlarca tonluk zehir barajlarına, milyonlarca tonluk liç sahalarına ve suların zehirlenmesine engel olamazlar.

İzin vermiyorlar

İster tank liçi olsun ister açık saha liçi olsun ikisi de zararlı. Altın madenciliği dünyanın en büyük EKOKIRIM merkezidir. Bunun aksini söyleyen yalan söylüyor. Tank liçinde de zehirli atıklar ortaya çıkıyor ve zehir barajlarında muhafaza etmeye çalışıyorlar ama başaramıyorlar. Ayrıca tank liçinde de çok büyük oranlarda su zehirleniyor. Tank liçi öncesinde de ormanlar, dağlar param parça ediliyor.

İnanın bana Fransa, İsviçre, İtalya, İspanya, Romanya vs. hepsi zengin maden yataklarına sahip. Alp dağlarında istemediğin kadar maden var. Ama bu türden vahşi madenciliği ya yasaklıyorlar ya da kolay kolay izin vermiyorlar. Çok sıkı çevre yasaları ve ağır teminatlar var. Yani astarı yüzünden pahalı. O nedenle Türkiye gibi ülkelere yöneldiler. Ucuz, her yer müsait ve yalanın bini bir para.

Türkiye sömürge madenciliğinin kıskacında. Ne yazık ki durum bu. Ve artık sorun sadece siyanürlü altın madenleri de değil. Mermer madenciliği yapıyoruz diye Toroslar’ı blok blok yurt dışına gönderiyoruz. Artık Burdur, Afyon, Denizli, Muğla, Isparta, Antalya’dan geçerken kafamızı kaldırıp dağlara bakamaz hale geldik. Her yer param parça.

Ayrıca Türkiye’de dağı-taşı param parça ederek ve zehirleyerek elde ettikleri sarı metali Merkez Bankası’na satma zorunlulukları da yok. Merkez Bankası isterse alıyor, istemezse istedikleri yere satıyorlar. Bu zorunluluk devlet tarafından kaldırıldı.

Nükleer reaktör atıkları gibi

Yüz binlerce ağacı kes, bir dağı yüz binlerce ton dinamitle param parça et, ortaya çıkan taşın-toprağın bir kısmını “pasa” diyerek bir kenara çöp gibi yığ, cevherli olduğunu düşündüğün diğer taşı-toprağı taş değirmenlerinde un ufak ettikten sonra yüzlerce futbol sahası büyüklüğündeki alanlara ser, üzerine dünyanın en tehlikeli kimyasalı olan siyanürü haftalarca boca et, sonra içindeki sarı metali aldıktan sonra yine geri kalan yığını içindeki siyanür kalıntıları ve ağır metallerle birlikte bir kenarda terk et ve bu süreçte yüz milyonlarca litre suyu zehirle ve bu zehirlediğin suyu da oluşturduğun milyonlarca tonluk atık barajlarına doldur ve bu yaptıklarının da “madencilik” olduğunu söyle.

ÇEVREYE DUYARLI BİR SİYANÜRLÜ ALTIN MADENCİLİĞİ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. İster açık liç sistemiyle üretilsin isterse tank liçiyle üretilsin sonuç aynıdır. İkisin de de ortaya çıkan zehirli atıklar, nükleer reaktör atıklarıyla eşdeğer tutulmaktadır.

Sayın Bakan, bu yazı dizisinde uzun uzun anlattığımız için tekrar etmek istemiyorum ama inanın bana altın madenciliğinde Türkiye’nin kaybı, kazancından çok daha fazla. 2001 yılından bugüne yaklaşık 500 ton altın üretildi bu ülkede. Devletin kazancı 50 milyon doları geçmiyor. Sizden önceki Sayın Bakan katma değer yaratıldığını söylüyordu. Yani bu ülkenin dağlarını, ormanlarını, meralarını-yaylarını parçalamayı, köylerini haritadan silmeyi, sularını zehirlemeyi bir kazanç olarak görmekten farksızdır bu.

Birileri kazanıyor

Sayın Bakan, birileri çok büyük paralar kazanıyor ama vatandaş değil, köylülerimiz ve çiftçilerimiz değil. Dünyada bir ons altının maliyeti 800 ila 1200 dolar arasında değişiyor. Türkiye’de ise bir ons altını 300 doların da altında üretiyorlar. Ürettikleri bu bir ons altının bugün uluslararası piyasalarda fiyatı 2400 dolara dayanmış durumda. Yani bir ons altında 2000-2100 dolarlık büyük bir kazanç söz konusu. İşte bu yüzden gözleri kara. İşte bu yüzden gözleri sarı metalden ve yeşil dolardan başka bir şeyi görmüyor. Ancak siz görmek zorundasınız. Çünkü siz bu milletin bir bakanısınız.

Bugün Türkiye’de adına altın madeni denilen 19 siyanürlü-sülfürik asitli altın madeni var. Üç tanesini de açmak için çalışmalar sürüyor. Ağrı-Mollakara’da, Bilecik-Söğüt’te ve Kütahya-Eğriğöz’de. Siz şimdi bu 19 madenle yılda 30-40 ton altın üretiyorsunuz. Yüz ton altın üretebilmeniz için 25 tane daha bu ekokırım merkezlerinden açtırmanız gerekiyor. Bu kötülüğü bu ülkeye ve bu millete yapmayınız Sayın Bakan.

ekran-resmi-2024-04-20-07-51-31.png

Yeşil cennetin ortasında bir cehennem: Fatsa Altın Madeni

Bir daha geri getirilemez

TEMA Vakfı Başkanı Sayın Deniz Ataç’ın Oksijen Gazetesi’nde yayınlanan bir haberde söylediği gibi, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ‘Sürdürülebilir Kalkınma için Maden Yönetimi Raporu’nda “madencilik yapılan alan bir daha geri getirilemez” deniyor. Yani karar vermeden önce madencilik yapılan alanın hiçbir restorasyon projesi ile geri dönmeyeceğini, verilen tahribatın giderilemeyeceğini baştan kabul etmek gerekiyor.

Yani madencilik doğası gereği doğaya onarılmaz zarar veren bir sistemdir. Ancak her madencilik doğaya aynı oranda zarar vermemektedir. Siyanürlü altın madenciliği bu anlamda zirvedir. Her yıl dünyada 3 bin 200 ton civarında altın üretilmektedir. Bu 3 bin 200 ton altını üretmek için dünyada üretilen diğer milyarlarca tonluk metallerin (demir, bakır, krom, alüminyum vs.) toplam atığının tam sekiz katından fazla atık ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle siyanürlü altın madenleri EKOKIRIM merkezleridir. Bu türden madencilik derhal tüm dünyada yasaklanmalıdır.

“Ekokırım” suçu

EKOKIRIMIN Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde bir suç olarak kabul görmesi için dünya çapında büyük bir çaba sürdürülüyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kanunu olarak bilinen Roma Statüsü’nde (Rome Statute) yapılacak değişiklikle, ekokırımın bir suç olarak eklenmesi amaçlanıyor. Ekokırımın bir suç olması BM tarafından kabul edilirse, 1945 yılından beri ilk kez yeni bir suç, Ceza Mahkemesi’nin kapsamı alanına girecek. Yani “soykırım”, “insanlığa karşı suçlar”, “savaş suçları”, “saldırı suçları”ndan sonra “ekokırım” da beşinci uluslararası suç olacak.

Belçika hem ulusal hem de uluslararası alanda “ekokırım”ı suç olarak kabul eden ilk Avrupa Birliği ülkesi oldu. Belçika Federal Parlamentosu, 22 Şubat 2024 tarihinde kabul ettiği Yeni Ceza Kanunu’na “ekokırım” ı bir suç olarak ekledi. Buna göre doğaya karşı işlenen ciddi, büyük ölçekli ve geri dönüşü olmayan suçların 20 yıl hapis ve 1 milyon 600 bin Euro para cezası ile cezalandırılması mümkün kılındı. Bu yasal değişiklikle Belçika, bir yandan iç hukukunu Avrupa Birliği’nin revize edilmiş Çevre Suçları Direktifi ile uyumlu hale getirirken, diğer yandan bunu yapan ilk Avrupa Birliği üyesi devlet oldu.

Canlıların ormanlara, su kaynaklarına ve tarım arazilerine, yaylalara-meralara ihtiyacı var. Altın bir hileli gereksinimdir. Gerçek bir ihtiyaç değildir. Yüzde 95’i takı, süs eşyası, para, külçe olarak kullanılmaktadır. Bu hileli gereksinim için ülkemizi ve dünyayı param parça edemeyiz, dağlarımızı ve ormanlarımızı yok edemeyiz, sularımızı zehirleyemeyiz.

Karadeniz uşağısınız

Sayın Bayraktar siz Trabzonlu bir Karadeniz uşağısınız. Bugün Karadeniz’in çatısı olan yaylaları, siyanürlü altın madencilerinin hedefindedir. Trabzon’un o eşsiz yaylaları siyanürcü şirketlerce yağmalanmaktadır. Siz evinizin çatısını parçalatırsanız o evde yaşayamazsınız. Sayın Bayraktar, evinizin çatısına sahip çıkın. Yaylaları param parça edip, siyanür-sülfürik asite bularsanız, ağır metallere boğarsanız aşağıda yaşayamazsınız.

ekran-resmi-2024-04-20-07-53-14.png

Bakan Bayraktar’ın memleketi Trabzon’da yaylalar delik-deşik ediliyor. Karadeniz’in çatısı parçalanıyor, Bakan Bayraktar bunu yapanları alkışlıyor...

Durmuş Yılmaz’ı dinleyin

Durmuş Yılmaz, Türkiye’de Merkez Bankası Başkanlığı yapmış saygın bir siyasetçidir. Herhalde altının ne olduğunu bırakın Türkiye’de dünyada en iyi bilebilecek isimlerin başında gelmektedir. Satırlarımı Merkez Bankası Başkanlığı yapmış olan Durmuş Yılmaz’ın 10 Mart 2024 tarihinde Halktv’de yayınlanan Serhan Asker’in hazırlayıp sunduğu Görkemli Hatıralar programında söylediği şu cümlelerle bitirmek istiyorum: “Altın değerli fakat kıymetsiz bir meta. Değerli çünkü dünya kıymet veriyor. Değersiz çünkü bu yenilmiyor, içilmiyor. Dünya-medeniyet-insanlık altınsız yapabilir ama arpasız, buğdaysız, susuz, havasız yapamaz. Bugüne kadar kirlettiğimiz toprak, kestiğimiz ağaç ve kuruttuğumuz nehir karşılığında ne kadar altın elde ettik ve ne kazandık... Kesinlikle ve kesinlikle altın bir ihtiyaç değil altın bir istektir. Altınsız yaparız ama gıdasız yapamayız.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM GÜNDÜZ Arşivi
SON YAZILAR