CHP, DEM ve türbülans

SEDAT BOZKURT


Kısa dönemli kesintileri olsa da Türkiye Cumhuriyeti 80 yıllık çok partili bir demokrasi deneyimine sahiptir. Osmanlı’da 1909 yılına kadar parti kurmak yasaktı. Ama siyasi parti gibi faaliyet gösteren örgütlenmeler vardı. Bunlardan ilki 1859’da kurulan Fedailer Cemiyeti’dir. Yani bu toprakların siyasi partilerle tanışması ve deneyimi hayli eskidir.

CHP’nin bugüne kadar kurulmuş ve halen faaliyette olan partilerden farklı bir durumu vardır. Cumhuriyetle yaşıttır ve kurucu kadro bizzat Cumhuriyeti kuranlardan oluşur. Türkiye’deki bütün partiler ya CHP içinden çıkmıştır ya da CHP’nin içinden çıkan partinin içinden çıkmıştır. Bu nedenle CHP çok doğurgan bir partidir ve buna rağmen varlığını da sürdürebilen bir partidir.

Bütün bu niteliklerine karşın, CHP 14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrası girdiği türbülanstan bir türlü çıkamıyor. Milletvekili listeleri ve belediye başkan adayları belirleme süreçleri her partide sancılıdır. CHP’de bu sancı daha fazla yaşanır. Çünkü atama ile belirlenen belediye başkanlıkları vardır. Ve bunlar bir nevi kontenjan olarak dağıtılır. Bu belediyeler de ellerindeki olanaklarla kurultay delegelerini etkiler ve parti yönetiminin oluşmasında rol oynarlar. Son kurultayda da bunu köküne kadar yaşadık. İstanbul delegelerini genel başkan adayı değil, büyükşehir belediye başkanı belirledi. Bu delegeler de genel başkanı seçti.

Belediye başkanlarının kurultay delegeleri üzerinden gücüne bir başka örnek de Beşiktaş’tır. Kemal Kılıçdaroğlu’na bağlılığını açıkladıktan sonra “kontrolündeki” delegelerle Özgür Özel’e destek veren Beşiktaş Belediye Başkanı bu destek nedeniyle tekrar aday gösterildi. Oysa hakkında en çok olumsuz iddia ve görüş bulunan CHP’li belediye başkanları arasındadır ve herhangi bir özelliğinden değil Erdoğan Toprak kontenjanından başkan yapılmıştır. Mesele hayli vahim yani. (Lütfen elenen Beşiktaş Belediye Başkan aday adaylarıyla kıyaslama yapın)

CHP’nin aday belirleme süreci görüldüğü kadarıyla çok sancılı geçecek. Sancının semptomları da doğal olarak uzun sürecek. Bu süreç CHP’yi, bünyesinin hayli alışık olduğu ve eksikliğini de zaman zaman hissettiği olağanüstü seçimli kurultaya götürecektir. Tüzük değişikliği için belirlenen tarih Kasım ayı, beklenilmeyecek gibi görünüyor. CHP için bu bir rutin aslında, bugüne kadar 19 olağanüstü kurultay toplandı CHP’de. 18. Olağanüstü Kurultay’ı Kılıçdaroğlu topladı ve Muharrem İnce ile yarıştı. Kurultayda Kılıçdaroğlu kazandı ama delegelerinin hem 18. Olağanüstü hem de 36. Olağan kurultaylarda ortaya koydukları tercih gerçekten şaşırtıcıydı. Kurultayda aday olması için 127 imza vermeyen delegeler Kılıçdaroğlu karşısında İnce’ye olağanüstü kurultayda 415, 4 yıl sonraki olağan kurultayda 447 oy verdiler.

Parti yönetiminde çok başlılık

CHP’nin kapalı olduğu dönemlerde onun devamı olan SHP’de 1990 ve 1992 yılları arasında 2 olağanüstü, 1 de olağan olmak üzere 3 kurultay toplandı. Genel Başkan Erdal İnönü’nün karşısına Deniz Baykal genel başkan adayı olarak çıktı. Baykal, 3 kurultayda da kaybetti. Parti meclisine sokmayı başardığı isimlerle genel başkanın karar alma alanını daralttı. Parti yönetimini sıkıntıya soktu. Şimdi çok sıkıntılı karar alma süreci yaşanan CHP’de de aynı tablo görünüyor. PM’deki çoğunluğun genel başkanın arkasında olup olmadığı çok önemli ve kısmen de yanıtı bilenen bir soru.

(SHP’de başlayan CHP’de devam eden seçmenden uzaklaşma meselesi de böyle partinin karar alamayacak ve yönetilemeyecek hale gelmesiyle başladı. Özgür Özel Genel Başkan olarak sıkıntı gördüğü Ankara Çankaya adayını belirlemek için PM’den yetki istedi. Bu yetki kendisine verilmeyince İzmir büyükşehir, Bayraklı Adana Çukurova, Antalya Muratpaşa adayları için de yetki istemekten vaz geçti. Oysa İstanbul adayları sorunsuz olarak PM’de kabul edildi. Bilmem meseleyi anlatabildim mi?)

Unutulmaması gereken bir başka önemli detay da parti adına hayati kararlar alacak PM’nin üyelerinin seçilirken delegelerden aldıkları oylardır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçildiği ilk kurultayda PM’ye giren üyelerin oy ortalaması 1000’in üzerindedir. Bugün bu oranın 500’lerin altında olması da dikkate alınmalıdır.

Çok tartışmalı bir dönemde Özgür Özel ile Kılıçdaroğlu baş başa 2,5 saat süren bir görüşme yaptılar. Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu başta olmak üzere partideki bazı isimlere karşı tepkili olduğu ve görüşmek istemediği biliniyor. Özel’e karşı tutumu böyle değil. Bu 2,5 saatlik görüşmede inanılması güç bir biçimde yerel seçimler hiç gündeme gelmemiş. Kılıçdaroğlu, partiye yönelik bazı eleştirilerini ve genel politik gündeme ilişkin önerilerini anlatmış sadece. 2019’daki yerel seçim başarısının stratejisini kuran isme yerel seçimlere ilişkin bir görüş sorulmaması onun deneyimlerinden yararlanılmak istenmemesi gerçekten çok ilginç. Kılıçdaroğlu’nu tanıyanlar bilir, karşısındaki gündeme getirmediği sürece asıl konuya hiç girmez. Burada da aynen öyle olmuş.

DEM’in pozisyonu

CHP için kurduğumuz türbülans metaforunu DEM Parti için de kurabiliriz. Son olarak HDP’nin eski genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın İstanbul’dan aday olacağını gazeteci arkadaşımız İrfan Aktan’a açıklaması parti içinde yeni bir tartışmanın fitilini de ateşledi. Bu açıklama yönetim katında çok sıkıntı yaratsa da partiyi, Başak Demirtaş ya da başka bir ismi aday belirleme noktasına getirecektir. Bence bu tartışmanın yaratılmasının da nihai hedefi budur. Başak Demirtaş’a ilişkin yapılan “resmi başvuru” yapma çağrıları partideki direncin göstergesi. Ancak Başak Demirtaş istemesi halinde DEM Parti’nin İstanbul belediye başkan adayıdır. Hem de başvuru yapmadan partinin teklifiyle. Selahattin Demirtaş’ın bu meselede ne kadar ciddi olduğunu da parti yönetimi merak ediyor. Elbette nedenleriyle birlikte. Bunun için bu hafta sonu bir parti heyeti cezaevinde Demirtaş’ı ziyaret edecekti. Görüşmenin sonuçlarını yakında öğreneceğiz.

DEM tabanı kesinlikle ittifak yapılmasından yana değil. Parti içindeki sol ve sosyalist bileşenlerin talepleriyle halen CHP ile bir ittifak görüşmesi sürüyor, partinin mutlak çoğunluğu ittifaka karşı. Zaten DEM ile CHP’nin ittifak yapacağı 3 il kaldı, İstanbul, Mersin ve Adana. Mersin’de “kent uzlaşısı” kendiliğinden oluşmuş vaziyette. Adana biraz sıkıntılı. Geriye de sadece İstanbul kalıyor. DEM, İmamoğlu’nun kendisine politik bir gelecek kurgulaması için İstanbul’u kazanmasına olumlu bakıyor mu? Bu soru da DEM’ in koridorlarında çokça tartışılıyor.

Başak Demirtaş’ın aday olması halinde DEM’in İstanbul’da oyunun hayli artacağını hesaplamak mümkün. Yeşil Sol Parti son seçimlerde İstanbul’da yüzde 8 oy aldı. Kadın ve Kürt aday olması AKP tabanı da dahil diğer partilerden oy alma potansiyelini yükseltiyor Başak Demirtaş’ın. TİP’in son seçimlerdeki oy oranının da yüzde 4 olduğunu ve aday çıkarmama ihtimali bulunduğunu da buna ekleyelim. O seçmenin, CHP’den daha çok bugün DEM’in temsil ettiği partilere oy verme alışkanlığı daha fazla.

Başak Demirtaş’ın aday olmaması halinde DEM’in alternatifi de hazır; Meral Danış Beştaş. İstanbul seçimleri gerçekten çok ilginç bir hal almaya başladı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR