Ekokırım sözleşmesi: Bizim neyimiz eksik?

Güzel haberle başlayalım! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kardeşinin dünürü Ayşe Sevda Peker için Hisarönü 142 no’lu parselin imara açıldığını Mayıs’ta duyurmuştuk. 25 dönüm arazi hem doğal, hem arkeolojik SİT alanı olmasına rağmen “yaşlı bakım evi” ve “yat limanı” için izin almış ve hukuksuz inşaat çalışmaları başlamıştı.

Geçen hafta Marmaris Kent Konseyi ve Muğla Çevre Platformu’nun (MUÇEP) açtığı davanın bilirkişi raporu, imar planı değişikliğinin mevzuata uygun olmadığını ortaya koydu. “25 dönüm ne ki? Kaç doğal ve arkeolojik SİT alanı tahrip edildi, imara açıldı? Milli Park statülerine bile tecavüz ediliyor” diyebilirsiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylığı konusunda “Diyelim ki ses çıkardık, nereye gidecek? YSK üyelerini atayan kim? Erdoğan. İtiraz edeceğin hiçbir yer yok" demesi gibi, dayatılan hukuksuzluğu baştan kabullenmenin kimseye faydası yok.

İtirazlar üzerine “Millet İttifakı” gecikmeli de olsa Erdoğan’ın adaylığının, kendi yaptığı anayasaya uymadığını söylemek durumunda kaldı… Yargıya hukuku, siyasetçiye muhalefeti, halka haklarını hatırlatmak bize mi kaldı derseniz, evet!

Siyasetçilerin düşünmediği, önemini idrak edemediği hayati konular için yasal düzenleme talep etmek de bunun parçası.

Seçimlerde Ortak Tutum

Türkiye’nin kısır sandık siyaseti tartışmalarının ötesine geçelim… Brezilya, Fransa, Kolombiya, Şili, Bolivya, Sudan, Tunus, Hindistan ve daha birçok ülkedeki seçimlerde ekoloji hareketleri, toplumsal muhalefetin temel politik özneleri arasında yer aldı.

Türkiye’nin ekoloji hareketleri de seçimlerde geniş bir birliktelik sağlamak, kendi siyasal taleplerini oluşturmak ve ortak tutum geliştirmek üzere İstanbul’da, 21 Ocak’ta biraraya geldi.

Konferansın önemli bir sonucu, Türkiye'deki ekolojik tahribatlarda rolü ve imzası olan hiçbir siyasiye ve partiye oy verilmeyeceğine yönelik ortak bir tutumun ilan edilmesi. Ötesinde, yurttaş Ekokırım Yasası’nı yapmak üzere harekete geçti!

Buna göre Bolivya, Kolombiya gibi ülkelerde olduğu gibi ekokırımın suç olarak iç hukukumuzda yer alması için imza toplanıp 30 Nisan’da Meclis’e sunulacak. (Metnin tamamı burada, toplu halde imzalanabilir.

Ekokırım, Dünya ekosistemi veya küresel müşterekler üzerinde ciddi ve daimi değişime yol açan geniş çaplı zarar ve tahribata verilen genel ad.

Türkiye’de ekokırım politikaları gittikçe hızlanıyor. Denizler, tarım ve orman alanları, hayati ekosistemler maden, enerji, inşaat, turizm faaliyetlerine açılıyor. İnşaata dayalı büyüme betonlaşma ve ormansızlaşmayı, kentlerin çölleşmesini beraberinde getiriyor.

Erzincan İliç’deki siyanür skandalından Hisarönü’nde yat limanı iznine, Akbelen’den Şırnak’a, direnişler, davalar sürerken yetkililerin “iklim kriziyle mücadele” sözleri havada kalıyor.

Oysa mesele çok ciddi ve sadece ülke sınırlarından ibaret değil. Ekokırım suçu, Roma Statüsü'ne dahil olan en az 24 ülkede kamuoyunun gündeminde.

Tuz Gölü'ne “gerçek kişi” statüsü

Ekim ayında İstanbul’da düzenlenen “Ekokırım” konulu uluslararası konferansta StopEcocide Vakfı Başkanı Jojo Mehta şöyle konuşmuştu:

"Hep birlikte nihai amacımız hükümet ve şirket yetkililerinde, hesap verilebilirlik kültürünü yaratmak olmalı. En kötü kirleticiler genelde ulus ötesi şirketler olduğu için, şirket yetkililerinin bu suç kapsamında yargılanmaları bizim açımızdan çok önemli.” (https://m.bianet.org/bianet/iklim-krizi/269455-ekokirim-suc-olarak-anayasada-tanimlansin)

Örneğin halkların baskısıyla, yıllar süren mücadele sonucu İspanya Parlamentosu, Mar Menor Tuz Gölü'ne gerçek kişi statüsü verdi. Böylece göl ve havza, doğal olarak korunma ve evrilme, eski sağlığına kavuşma, ekosistem olarak insan kaynaklı baskılardan korunma haklarına kavuştu.

Benzer bir statü neden Tuz Gölü’ne veya Van Gölü’ne verilmesin?

Belçika da ekokırımın ulusal ve uluslararası suç kapsamına alınmasını isteyen ilk ülkelerden biri.

Ekoloji örgütlerinin ekokırım sözleşmesini yaşama geçirmek belirlediği ilkeler şöyle:

➔ Doğanın haklarını, demokrasiyi ve kadın özgürlüğünü, emeğin özgürleşmesini öne çıkaran bir sözleşme

➔ Sömürgeci ve ırkçı olmayan, cinsiyetçi olmayan, sömürü ve tahakküme, derinleşmiş ekolojik yıkıma karşı, antikapitalist bir sözleşme

➔ Aşağıdan yukarı, yerelden genele, direniş, dayanışma ve enternasyonalizmi esas alan bir sözleşme

➔ Özyönetimci, hakkın sahiplerinin hakkın gelişmesinde birinci derecede söz sahibi olduğu, yerel ve toplumsal öz örgütlenmelere dayalı bir sözleşme

➔ Tarihi birikimi ve halkları tanıyan, kültürel hakları ve varlıkları koruyan bir sözleşme

➔ Doğa ve emek sömürüsüne son verilmesi prensibine dayalı, ekokırımın suç olarak tanındığı ve cezalandırıldığı bir sözleşme

➔ Seçenlerin seçilmişleri geri çağırma yetkisini tanıyan bir sözleşme

Önceki ve Sonraki Yazılar
MEHVEŞ EVİN Arşivi
SON YAZILAR