Eski yeni medya düzeni

CEM ERCİYES


Sözcü TV’de Oğuz Demir’in programını izliyorum; YouTube üstünden canlı yayın… Bursa milletvekili adayı, tarım politikaları konusundaki görüşlerini anlattıktan sonra son söz olarak “medya çok önemli” diyor. Düşüncelerini kitlelere duyurmasına aracı olduğu için TV programcısına teşekkür ediyor ve ona yaptıkları işin önemini izah ediyor: Politikalarımızı 80 milyon kişiye tek tek anlatmak mümkün değil, medya ile sesimizi duyurabiliriz ancak. Öte yandan ‘havuz medyası’ sürekli iktidarın sözlerini yayıyor…

Bir gün önce, Bursa Kitap Fuarı için hafta sonu bu güzel kentte buluşan yazar ve yayıncılardan dört kişi bir taksiye biniyoruz. Tabii ki söz seçimlere geliyor. Taksici, muhalefete pek prim vermiyor. CHP’nin PKK ile anlaştığı görüşünde… HDP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemesini fırsata çevirmek için harekete geçen iktidar çevrelerinin son günlerde en çok yüklendiği propaganda bu. Belli ki bazılarında etkili de oluyor. Taksi durağında, oto yıkamada, arabasının radyosunda, berberde şurada burada açık duran A Haber türevlerinin etkisi bu.

AK Parti yandaş medyayı inşa etmeye hız verdiği günlerde itiraf etmeliyim ki fazla önemsememiştim. Tarafsız olmayan, haber yapmayan, yaptığı haberler kontrol altında tutulan, birilerinin borazanına dönüşmüş propaganda kanallarının ne etkisi olabilirdi ki? Hakikat sonrası çağa girdiğimizin farkında değildik tabii. Bu borazanlar sanılandan çok daha etkili oldu. Goebels doktrinini doğrularcasına tekrar tekrar söylenen her şeyin gerçekmiş gibi algılanmasını sağladılar. Nitekim onlara inanmaya hazır kitleler vardı ve neticede bu insanları yönlendirme işini başarıyla bugünlere kadar getirdiler.

AK Parti’nin eski medya düzenini nasıl ortadan kaldırdığını biliyoruz... Vaktiyle çok eleştirilen, fazla ticari ve popülist bulunan, çoğumuzun beğenmediği medyayı şimdi mumla arıyoruz. Eski ana akım medyanın hiç değilse evrensel gazetecilik ilkeleri diye bir derdi vardı. Eninde sonunda yaptığı her şeyi bu kuralların kılıfına koymaya çalışır, bu da habercilik bakımından bir şeyleri tartışmayı mümkün kılardı. Şimdi medyanın hiçbir kuralı kalmadı. Yapılan her şey politik bir mücadelenin parçası sayılıyor ve meşru görülüyor. Ya da çaresizlikle izah ediliyor… İktidar borazanlarının simetrik versiyonları da var, bunu da kabul etmek gerek. Artık, rekabet mi diyelim, savaş mı? her neyse, o şeyin pek kuralı yok. Bu kuralsızlık ortamında izleyici de yok aslında, taraftarlar var. Muhalif kesimin oy pusulasında mührü basacağı yer nasıl belliyse, kumanda cihazında bastığı kanallar da o kadar belli. Muhalefetin kanal sayısı az olduğu için yayın yapabilenler çok ama çok seyrediliyor. Fakat o inanılmaz reytingleri hak ettikleri kadar reklam gelirine çeviremiyorlar. Çünkü medya savaşlarında iktidar tarafı rakiplerin başını kaldırmasına imkan vermiyor. Muhalif kanallara ilan vermek büyük firmalar için cesaret gösterisi gibi. Bu kanallarda konuşulan her şey ise RTÜK’ün muazzam cezalar kesmesi, yayın durdurma kararları alması için vesile olabiliyor. Bu baskı ortamında yeni kanallar açılamıyor, Halk TV ve benzerleri de mevcut halleriyle varlık göstermeye devam ediyor.

Dolayısıyla memlekete bahar gelecekse, 15 Mayıs’tan sonra yepyeni bir medya düzeni de kurulmalı. Tabii bunun nasıl olacağını çok merak ediyoruz. AK Partili taksicinin bizi götürdüğü restoranda yanımızda oturan CHP milletvekilliği de yapmış gazeteciye parti içi dedikoduların ardından bu konu da soruluyor… Tabii hemen Doğan grubunun adı anılıyor. Yeniden medyaya girip girmeyecekleri tartışılıyor. Ve sonra İmamoğlu’na işaret ediyor milletvekili. Seçim sonuçları ne olursa olsun kendi cenahında yeni bir mücadeleye hazırlanan İmamoğlu’nun bu konuda da belirleyici olabileceğini söylüyor. Belli ki bildiği bir şeyler var ama daha fazla detay vermiyor. Türkiye’yi yönetmeye aday olduğunu tahmin ettiğimiz Ekrem İmamoğlu’nun yeni medya düzeni için de plan ve programı olması şaşırtıcı değil. Hele ki AK Parti’nin kurduğu medya düzeninde, hakikat sonrasının hükümranlığını ilan ettiği dünyada böyle bir ihtimali makul karşılamak lazım.

Kitap Fuarı’nda, söyleşi salonları çok da dolu değildi. Seçime bu kadar kısa süre kalmışken daha politik bir ortam bekliyordum doğrusu. Ama yine edebiyatın ve yayıncılığın baş rolde olduğu etkinliklerle başladı fuar ve neticede Bursalılar bu etkinliklere hiç alaka göstermedi.
Siyasetin egemenliğini ilan ettiği bu içine bulunduğumuz dönem epey uzadı. İnsanların politik kavgalardan başka hiçbir şeye kulak asmadığı garip bir dönem bu. Eminönü’nde demirli 230 metrelik devasa savaş gemisi Anadolu, donanma tarihinin efsane gemileri gibi bir rüzgar estirsin isteniyor. Türklerin vaktiyle Sultan Osman ve Reşadiye için kapıldığı sonra Yavuz ve Midilli ile devam ettirdiği coşku; İngilizleri’in Queen Elizabeth’i, Almanlar’ın Bismarc’ı ve daha niceleri… Bugün tarih meraklılarının okuyup yazdığı bu gemiler aslında büyük savaşların ve acıların habercisi olmuştu. Günümüzde bir ülkeyi savaş gemileriyle heyecanlandırmanın hiç de hayırlı bir şey olmadığını herkes biliyor olmalı. İçeride ve dışarıda büyük düşmanların icat edildiği bir dönemde ne yazık ki devasa savaş gemileri teşhir ediliyor şehirlerde. Kemal Kılıçdaroğlu’nun herkesle helalleşmek isteyen barışçı dili tam da bu nedenle iki kere önemli. İçine sürüklendiğimiz büyük kavgadan ancak Altılı Masa’nın adayını seçerek uzak durabileceğimizi görüyoruz.

Bütün mesele bunu toplumun çoğunun da görebilmesi. O nedenle, milletvekili adayının söylediği gibi medya önemli. 15 Mayıs’tan sonra muhalif medyanın da önünün açılacağını, sayılarının artacağını biliyoruz, görüyoruz. Ben kendi adıma umuyorum ki sadece kavga ve siyasetin çoğaltıcısı olmaktan vazgeçerler. Yeni medya düzeni, tam da vadedilen ve hepimizin arzuladığı bahara uygun biçimde hayatın tüm renklerine, sanata, edebiyata, yaşama, dünyaya açık olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CEM ERCİYES Arşivi
SON YAZILAR