Gerçekler acıdır ama gerçektir

“Beni hor görme gardaşım
Sen altınsın ben tunç muyum
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben sac mıyım”

Aşık Veysel’e ait bu dörtlüğü okuduğunuz zaman aklınıza, 12 Eylül darbesi sonrasının hafif hafif nefes alınmaya başlandığı seçim meydanları geliyor ve bu dörtlüğün geri kalan kısmını da mırıldanmaya başlıyorsanız, yaşınız 50’nin üstündedir ve siz SHP ile tanışmış şanslı bir kuşaksınız.

Evet, siz bu iseniz yazıya tam da burada ara vererek bu muazzam Sivas türküsünü gözünüz kapalı dinleyecek ve o günlere gideceksiniz.

Demokrasi ve memleket için verilen mücadeleler aklınıza gelecek. SHP’yi, yüzünüze yerleşen hafif kederli bir gülümseme ile hatırlayacaksınız. Ve hemen bir eksiklik duyacaksınız. Hem gençliğinizin hem de SHP’nin olmamasının eksikliğini. Türkiye’nin ilerici, demokrat ve aydın kitlesinin halen tadı damağında kalan siyasi hareketinin adıdır Sosyal Demokrat Halkçı Parti yani SHP.

12 Eylül’ün mağdur ettiği insanların tamamının sığındığı bir limandı. Sadece sığınılan bir liman değil aynı zamanda da bir direnç hattıydı.

Vergisini veremeyen kamyon esnafıyla birlikte tutuklu ve hükümlü yakınlarının buluşma ve itiraz etme cephesiydi.

Her yerde, her haksızlık ve hukuksuzluğa direnilen yerde vardı. Okuldan atılan öğrenciler, grevdeki işçiler, karakolda işkence gördükleri anda bile gencecik çocukların hemen yanı başındaydı SHP.

Sistemin çarkı olup onu döndürmek yerine, çarkın dişlilerine çomak sokarak onu rahatsız eden bir sol partiydi. Evet sol partiydi, en önemli niteliği de buydu.

Yalnızlık, insanın içinde kocaman bir boşluk hissetme halidir. Bu his gelirken yanında çaresizliği de getirir. İnsanın en zayıf halidir bu. Tam burada insan, bir dosta, bir desteğe kendisini yalnız ve çaresiz hissetmesini önleyecek bir sese, omuza ihtiyaç duyar.

Sosyal bir varlık olarak insanların diğer canlılardan çok fazla farkı yoktur. Sıkıntılı bir durumda sığırcıkların gök yüzünde sergiledikleri gösteri sanatsal bir etkinlik değildir, yaşamsal bir gerekliliktir. Maymunların, mandaların, denizdeki küçük balıkların tehlikeler karşısında bir araya gelmeleri ve bir dayanışma ortaya koymaları sizi şaşırtmasın. İnsanlar da benzer kaygılarla aynısını yapıyor. Demek ki bu yetenek doğadan alınmış, adına ister fıtrat deyin, isterseniz başka bir şey… İnsanlar bir arada olmak zorunda yani.

CHP’nin başarısı Halkçı Parti ile başlar

12 Eylül darbesi sonrası darmadağın edilmiş hayatları içinde barındıran bir memleketti Türkiye.

Ama bu memleket, sıradan bir memleket değildi. Bedeli ağır ödenmiş demokrasi denemelerine sahipti. Derlenip toparlanması üzerindeki o çok ağır baskılara karşın çok uzun sürmedi.

Türkiye genelinde örgütlenmiş ve siyasette kalıcı olduğu ortaya çıkmış siyasi partiler hemen organize olmaya başladılar. Kalıcı oldukları ve daha sonra da olacakları net bir biçimde ortaya çıkan ama o dönem partileri kapatılan CHP, AP, MHP ve MSP siyasetinin temsilcileri hemen kolları sıvayarak organize olmaya başladılar. AP’nin içinden de CHP’nin içinden de 3 parti çıkıyordu girişimlere bakılınca.

12 Eylül rejimine ve onun en azından liberal politikalarla kurumsallaşmasına katkı sağlayan ANAP iktidarlarına ilk direnç hattını, darbecilerden “onay” alınarak kurulabilen Halkçı Parti oluşturdu. Kişiselleştirilerek sahiplenilmeye çalışılan bugünkü CHP’nin seçim başarısının temelinin ilk tuğlasıdır bu.

Bu ülkenin ulusal kahramanı İsmet İnönü’nün, babasının adından bağımsız olarak bugün anılmasını sağlayan niteliklere sahip oğlu Erdal İnönü’nün bile darbeciler tarafından veto edildiği bir dönemde de Sosyal Demokrasi Partisi kuruldu. Bu 2 parti 1985 yılında parti içi ve sokaktaki dinamiklerin girişimleriyle birleşerek SHP oldular. Bugün AKP’nin ittifak ortağı olan DSP’yi kuran Bülent Ecevit, CHP’den istifa ettikten sonra bu yapıların hep dışında kalmayı tercih etti.

SHP, 12 Eylül darbesinin insanlar üzerinde zor kullanarak yarattığı o yalnızlık ve çaresizlik hissini önemli ölçüde ortadan kaldırdı, umut verdi.

Toplumsal muhalefete önderlik yapması 4 yıl sonra 1989’da SHP’ye yerel seçimlerde iktidardaki ANAP’ın sonunu hazırlayacak, darbenin izlerini ortadan kaldıracak muazzam bir zafer getirdi. Türkiye’deki belediye başkanlıklarının çoğunluğu SHP’nin olmuştu. Bu başarıyı kimse kişiselleştirmedi, herhangi bir kavram ile ifade etmedi. Bu başarının toplumsal muhalefete önderlik etme ile yakalandığı ortak ve mutlak tespit olarak kabul edildi bugünden farklı olarak. Seçmen başarmıştı bunu, kendisine yol gösteren partiyi tercih etmişti. Bu süreç 1991 yılındaki seçimlere kadar devam etti. Sonrasında neler olduğunu merak ediyorsanız bugünkü CHP’ye bakmanız yeterlidir. Ben anlatırsam yazı uzayacak.

Davutoğlu’nun yüzde 49’u nerede?

31 Mart yerel seçimlerine ilişkin CHP yönetimi sürekli olarak alınan oy oranını yüzde 38 olarak göstererek başarı hikayesi oluşturmaya çalışıyor. Bunu Özgür Özel de çok sık yapıyor.

CHP’nin yerel seçimlerdeki oyu, parti oyu olarak kabul edilen kategoriye göre yüzde 34,4’tür. (Bu da mevcut koşullar altında çok iyi bir orandır) Bu oran 2019 seçimlerinde ise yüzde 29’du. Bugünün koşullarını 2019 ile hatta 2023 seçimleriyle bile kıyaslamak doğru olmaz.

O zaman yani 2023 seçimlerinde enflasyon yüzde 21’di ve piyasaya durmadan para dağıtılıyordu. 31 Mart 2024 seçimlerinde ise enflasyon yüzde 71’di, piyasadan da para çekiliyordu.

Bence bugün partisinin aldığı oyu kendi başarı hanesine yazabilecek tek lider Erdoğan’dır. Diğerleri yaparsa çok büyük hata yaparlar. Bunun somut yakın dönem ve tarihsel örnekleri de vardır.

7 Haziran 2015 seçimlerinde Başbakan ve AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’ydu. Davutoğlu liderliğinde seçime giren AKP yüzde 40 oy aldı ve tek başına hükümet olma niteliğini ilk kez kaybetti. CHP’nin oyu yüzde 25’ti. Koalisyon hükümeti kurulmasını istemeyen Erdoğan seçimlerin yenilenmesine karar verdi, ülke terörize oldu ve 1 Kasım 2015’te seçimler yenilendi. AKP bu seçimlerde yüzde 49,4 oy aldı. CHP oy oranını korudu.

AKP’nin yüzde 49’luk oy oranını genel başkan olarak Ahmet Davutoğlu hep sahiplendi, kendi başarısı olarak sundu. Davutoğlu AKP’den ayrıldı Gelecek Partisi’ni kurdu. Şimdi genel başkanı olduğu partinin oy oranı yüzde dilimi ile ifade edilemiyor anketlere göre.

2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan Muharrem İnce yüzde 30,4 oy aldı. Bu oy oranını sahiplendi ve Memleket Partisi’ni kurdu. Memleket Partisi artık varlık yokluk mücadelesinde.

Tarihsel bir örnek de Ecevit’ten. 1977 yerel seçimlerinde yüzde 41 oy alan CHP’nin efsane genel başkanı Ecevit, 12 Eylül darbesinden sonra CHP’den ayrılarak kendi partisini kurdu. O aldığı yüzde 41 oyun yarısına 1999’da biraz da konjonktürün yardımıyla o da 3 yıllığına ulaşabildi. Yüzde 21’e çıkan oy oranı 3 yıl sonra yüzde 1,2’ye indi.

Bunlar acı da olsa yaşanmış, tarihin kayıt altına aldığı gerçeklerdir. 101 yıllık partinin, sıradaki seçim başarısını kişiselleştirirseniz en başta bu partinin bayraklarını cebinden para harcayarak, polisin sürekli itip kakmasına karşın asan ve bunu yıllarca yapmaktan vazgeçmeyen partinizin emekçilerine, partinizin tarihiyle birlikte haksızlık etmiş olursunuz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR