EMEK EREZ
“Güneş Sonrası”: Her şey parça parça
Charlotte Wells’in yönettiği “Aftersun” (Güneş Sonrası) filmi, 2022 yılının konuşulan ve etki bırakan filmlerinden oldu, konuşulmaya da devam edecek gibi görünüyor. Paul Mescal (Calum) ve Frankie Corio’nun (Sophie) oyunculuğuyla birleşen filmde, 1990’lı yıllarda Türkiye’de tatil yapan bir baba-kız öyküsü işleniyor. Bu açıdan, metinlerde sık sık karşımıza çıkan baba-oğul anlatılarından sıkılanlar için filmin bu yanı hatırlatılması gereken ayrıntılardan.
Parçalı Anlatı
“Güneş Sonrası”, birçok insanın deneyimlediği düşük bütçeli, her ânının dolu dolu geçmesi için çaba harcanan, aile tatili anlatısına olan aşinalık nedeniyle belki de duygusal etkisi yüksek, izleyiciyi içine alan bir anlatı ortaya koyuyor. Bu açıdan filmin yaptığı şeylerden birinin, ortak duygu alanı yaratarak pek çok farklı insanı, kendi belleğinin bir parçasıyla karşılaştırması olarak yorumlanabilir. Ayrıca, metinde video anlarıyla oluşturulan parçalı anlatının bu etkiyi yaratmada işlevsel olduğunu düşünüyorum. Bu durum izleyeni sürekli olarak anları yakalama hissiyle buluşturuyor, video görüntüleri, geçmişte yaşananın yerleştirildiği anlar ve dönemi anıştıran imgeler, seyircinin zihninde tek tek algılanan ancak başta birleşmeyen parçalar olarak yer ediyor. Böylece, bir boşluk yaratılıyor.
Bu boşluğun oluşmasında modern görme biçiminin bizi her şeyi bütünsel olarak kavrayabileceğimiz bir görüş alanına itmesiyle de ilişkisi kurulabilir. Böyle bir görme biçiminin zihnimizi, bütünlüğü çekip almaya ve anlamlandırmaya alıştırdığı düşünülürse, izleyicinin film boyunca aktif bir kavrama çabası vermesi ve varmak istediği anlama hemen ulaşamaması, zoraki bir düşünme sürecine de sebep oluyor. Çünkü hızın içinde akıveren, kolaylıkla alınıp tüketilebilecek bir nesnesi yok filmin, anlatılanın izin verdiği kadarına sahip oluyoruz. Bu durum izleyeni, filmin sonuna kadar sürdürülen ve boşluğa eklenen gizemi çözmeye, kapalı bir kutuyu andıran metni anlamlandırmaya sürüklüyor. Böylece, filme kapılıyor, sıkılmaya, ertelemeye fırsat bulamıyor ve sonuna kadar takip etmeye itiliyoruz.
Filme dair en sık rastlanan yorumlardan birinin filmi izlerken değil de film bittikten sonra etkisini fark ettim hâli tesadüf değil bence bu nedenle. Çünkü metin boyunca takip ettiğimiz, zihnimizin devamlı işlediği bu anlatma biçimi, filmdeki diğer etkenlerle, müzikler, farklı duyguların aynı anda işlemesi, parçalı zaman anlatısı, onu ancak tüm bunlar durduğunda kavramaya izin veriyor.
Sonuç olarak, geçmişin sürekli tekrarı, bir gün bir yerde yaşanmış olanla şimdi burada olmayan anların farklı araçlarla ekrandan geçişi, izleyenin duyguları açısından da bir boşluğa sebep oluyor. Bu boşluk, filmin geçmişe dönük anlatısıyla geri gelmeyecek zaman hissiyle kesişirken, çocukluğun, henüz dünyada olduğunun farkında olmadığın yerine Sophie ile birlikte çıkılan yolculuk, seyircinin kendi çocukluğuna da gönderme yapabiliyor. Bu nedenle öznel alanla da ortaklaşabilen hikâyenin yarattığı boşluk, filmin duygularından biri olarak yorumlanabilir ki bana kalırsa hisler filmin işleyişinde önemli faktörlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Nostalji
Filmin duygularıyla devam edersek, boşluk duygusuna nostalji ve melankoli duygusunu da ekleyebiliriz. Nostalji duygusu genel olarak geçmişe duyulan özlemi yansıtır. Bir yanıyla sorunlu bir duygudur çünkü bu his genellikle geçmişin olumluluğuna kapılmamıza neden olur, şimdinin getirdikleri mutsuz ettiğinde bir sığınak olarak geçmişin iyi olduğunu düşündüğümüz anlarında buluruz kendimizi. Ancak bu durum zamanı bütünsel olarak kavratarak, bizi gittiğimiz geçmişin felaket anlarının dışına itebilir, bu yanıyla nostalji zaten görünmez kılınmaya çalışılana kişiyi ekleme işlevi de görür.
Ancak nostalji her zaman olumsuz değildir örneğin, Barbara Cassin nostaljiyi bir çeşit evde olma duygusuyla birlikte düşünmeye çalışır. Ona göre, bir hastalık adı olarak icat edilen kelime melezlenerek geçmişe yönelik bir anlam ifade eder hale gelmiştir. Nostos (dönüş) ve algos (acı, eziyet) kelimelerinden oluşan nostaljinin, zaman içerisinde “dönüş” anlamının galip geldiğini düşünür Cassin ve bu duyguyu eve dönme, evde hissetme ve ait olma duygusuyla birleştirir. Bana kalırsa filmin nostaljiyle ilişkisi, geçmişe duyulan kuru bir özlemden çok, bu “dönüş” fikriyle örtüşüyor.
Filmde, Calum ve Sophie’nin tatil ânına “dönüşü” o iki kişilik zamana ait olma hissi oluşturuyor. Daha çok Sophie’nin bakışından yansıyan geçmiş, sorunlarına rağmen birlikte paylaşılmış otel odasında geçen anlar, “ev gibi” tahayyül edilen huzura gönderme yapabiliyor. Çünkü nostalji duygusuyla da ilişkilendirilen sıcaklık hissi hem karakterlerde hissediliyor hem de izleyene geçiyor. Ayrıca, her şey çok iyi, mutlu, mesut betimlenmiyor. Calum’un tam olarak açık edilmeyen ancak anlatıda sezdirilen karanlık bir yanı var, Sophie’nin anımsamalarında bu yan göz ardı edilmiyor. Bu nedenle filmdeki nostalji hissinin unutturan, gizleyen değil karakterlerin olumsuz yanlarını açığa çıkaran bir yanı olduğu da söylenebilir.
Melankoli Ama Nasıl?
Filmin bir diğer duygusunun da melankoli olduğu söylenebilir. Freudcu anlamda melankoli yasla birlikte ele alınır ve bir nesneden kopamama durumunu imler ancak yastan farklı olarak melankolide nesneden kopamama durumu uzun sürelidir. Yas bir şekilde atlatılır ancak melankoli içine düşeni geçmişe bağımlı kılma özelliği taşır. “Güneş Sonrası” açısından duruma baktığımızda, burada bir nesneden kopamama durumunu göremiyoruz bana kalırsa çünkü video kayıtlarıyla hatırlanan farklı anlar var, anımsama şekli kopulamayan bir geçmişten çok o an görüntülerle gidilen ve şimdide anlamlandırılan bir durumu hatırlatıyor. Ayrıca, buradaki melankolide bir keyif durumu açığa çıkıyor ve konuyu tek başına bu duyguda bulunan kederle değerlendirmeye izin vermiyor.
Tiffany Watt Smith melankoli duygusundan bahsederken şöyle bir örnek veriyordu, “Billie Holiday, ‘şeker kaplı perişanlık’ hakkında şarkılar söylerken haklıydı. Merkezinde kayıp olabilir ama nefis bir şekerleme gibi tadını çıkarıyoruz: ender bir keyif, biraz sarhoş edici. Tek riski bağımlılık yapabiliyor oluşu.” Geçmişe dönük melankoli kayıpla ilişkilidir çünkü zamanı veya kaybedileni geri getirmenin yolu bulunamaz ancak ona dönülebilir ve bu her zaman kederle, olumsuzlukla ilişkili olmak zorunda değildir, melankoli aynı zamanda “tadını çıkarmaya” gönüllü olduğumuz, “keyifli” bir duygu durumuna da gönderme yapar tıpkı Billie Holiday örneğinde olduğu gibi.
Calum ve Sophie’nin tatil hikâyesiyle gittiğimiz geçmiş kayıp bir zamana işaret ediyor ancak bana kalırsa seçilen zamanın iyi-kötü anlarıyla bir tatil olması nedeniyle melankolinin bahsettiğimiz “keyifli” boyutuyla daha fazla ilişkileniyor. Bunu hem karakterlerin duyguları hem de izlerken kendimizde bıraktığı etki açısından böyle yorumlayabiliyoruz.
Filmin parçalı anlatısının hissettirdiği bütünleştirememe durumunun duyguların kullanımına da yansıdığını söyleyebiliriz. Farklı duygular farklı zaman anlarıyla kesiştiriliyor, filmi izlerken bir yandan tüm o zaman parçalarını kavrama çabası veriyoruz diğer yandan duygudan duyguya savruluyoruz ve sonunda hepsini bir arada duyarak, hissetmek istediğimiz etkilenme ânına ulaşıyoruz.
İmgeler
Filmle ilgili bahsedilmesi gereken bir şeyin de imgeler olduğunu düşünüyorum. Hepsinin tek tek incelikli olarak seçildiğini düşündüğüm, ayrıntıya saklanmış, filmin dönemini yansıtan ve anlatıya eklenen imgeler, baştan beri bahsettiğimiz filmin parçalarına ekleniyor. Hatırlama durumunda imgeler hatırlananı nesneye odaklar ve bir çağın, bir kültürün, bir ortamın yansımaları olurlar. Bu bakımdan onları kullananların faaliyetlerini, düşüncelerini ifade ederler ve bellek açısından işlevsel bir yerde dururlar. İzlemeyenleri düşünüp filmin çok ayrıntısına girmek istemediğim için sadece bir örnekle yetineyim. Bu örnek bana kalırsa, filmin tümüyle, bahsettiğimiz bütünleştirememe, parça parça olmuş duygu ve zaman kırıntılarının izleyeni ittiği belirsizlikle ilişkilendirilebilecek bir yan taşıyor. Filmde, Calum ve Sophie’nin bir akşam yemeğinde çektirdikleri şipşak fotoğrafın tam olarak netleşmediğine tanık oluyoruz. Bu durum, film boyu hiçbir şeyi kesin bir yere yerleştiremememizin imgesel bir anlatımına dönüşüyor fikrimce.
Geçmişi olduğu gibi hatırlayamayız, zaman parça parça, zihnimizdeki yerine göre anlamını bulur ve aradaki boşluk şimdiye göre şekillenir. Charlotte Wells’in, “Aftersun” (Güneş Sonrası) filmi de bize bunu farklı şekillerde gösteriyor, bazen duyguda, bazen imgede bazen de bir şarkıda her şey parça parça anlatıda yerini alıyor birbirine eklendikçe anlatı anlama ulaşıyor ve etkilenme ânı için verilen çaba karşılığını buluyor.
Kaynaklar
Freud, S., (2019), “Yas ve Melankoli”, (Çev. Leyla Uslu), Cem Yayınevi.
Cassin, B., (2018), “Nostalji ‘İnsan Ne Zaman Evindedir’”, (Çev. Seçil Kıvrak), İstanbul: Kolektif Kitap.
Smith, T., W., (2018), “Duygular Sözlüğü”, s. 178, (Çev. Hale Şirin), İstanbul: Kolektif Kitap.