Kartalkaya ve acı

Ne yazabilirim ki bu hafta? Böyle bir acıyı yaşarken ne yazılır? Kelimelerin yetersiz kaldığı, insanın nefes almakta bile zorlandığı günlerde, bir şeyler yazmak, bu yükü taşımaya çalışmak ne kadar mümkün?

21 Ocak 2025 sabahı başlayan o lanet yangın, 78 canımızı elimizden aldı. Bu kayıpların 36'sı çocuktu. Çocuklarımızdı. Okullar Şubat tatiline girmişken, onları kayak kampına gönderen ailelerin dünyası birkaç saat içinde karardı. Bir çok aile çocukları kucaklarında çaresizlik içinde hayatlarını kaybetti.

Bu acı hepimize saplandı. Kaybettiklerimiz arasında sadece sayılar yoktu; arkadaşlarımız, sevdiklerimiz, hayatımızın bir parçası olan dostlarımız ve onların çocukları da vardı. Her şey bir kabus gibi. Ama bu kabustan uyanamıyoruz. Keşke uyansak. Keşke bir kabus olsaydı hepsi.

Ancak bu kabusun gerçekliğiyle yüzleşiyoruz. Yaşanan bunca korkunç olayın ardından bir tane bakan, bir tane bürokrat, bir tane yetkili çıkıp "Ben sorumluyum" diyecek mi? Biliyoruz ki hayır. Etmeyecekler. Bu ülkede on binlerce insan öldü ve kimse istifa etmedi. Yine etmeyecek. Hatta bu trajedinin üzerinden birkaç gün geçmişken gündem bile değişti, yangını değil, Ayşe Barım'ın gözaltına alınışını konuşuyoruz. İnsanın aklı almıyor.

Yaklaşık on yıldır yazılar yazıyorum. Ama bu kadar zorlandığım bir anı hatırlamıyorum. Çaresizlik hissi ağır, acı derin, yük taşınamayacak kadar büyük. Bu satırları üç saatte ancak yazabildim. Çünkü ne yazsam eksik kalacak, ne söylesem bu duyguyu tam anlatamayacak.

Cuma günü Uğur Mumcu'yu andık. Anma sırasında henüz 9 yaşındaki oğlum eve ziyarete gelen Özgür Özel, Mansur Yavaş ve beraberindekilere yangın merdiveni neden bina dışında olmalı diye uzun uzun anlattı. 9 yaşındaki bir çocuğun düşünebileceği bir şeyi dikkate almayan, önemsemeyen işletme sahipleri mi suçlu? Otellerin ruhsat alma sürecinde yangın güvenliğinin itfaiye tarafından denetlenip raporlanması gerekliliğini 2021 yılında yapılan mevzuat değişikliğiyle ortadan kaldıran devlet büyükleri mi? Yoksa gittiği otelde can güvenliğinin dikkate alınıp alınmadığını kontrol etmeyen kurbanlar mı?

Bir ülkede yasalar bir kağıt parçasına dönüşmüşse, denetimler kağıt üstünde kalmışsa, acılarımız tekrar eder. Bugün bu acıyı yaşadık, peki ya yarın? Yarın ne olacak? Olan hepimize oluyor ama kimse sorumluluk almıyor.

Hannah Arendt'in şu sözüyle yazımı tamamlamak istiyorum: "Kötülüklerin çoğu, hiçbir zaman iyilik ve kötülük hakkında kafa yormamış insanların işidir."

Bir kez daha yüreğimizi dağlayan bu acının ardından, iyilik ve kötülük üzerine kafa yormak, sorumluluk almak, hayat kurtaracak adımlar atılması için mücadele etmek hepimizin gelecek nesillere borcudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
EVREN AYBARS Arşivi
SON YAZILAR