TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

Konutta seçmen kapanı

Barınma sadece başımızı sokacağımız bir evin olması değildir. Barınma bir sağlıklı yaşam oluşturma alanı ile ifadesini bulur. Barınma hakkı, kişinin eğitiminden, sağlığına, kültüründen sanatına, eğlencesinden dinlenmesine, iş sahibi olmasından, özgür bir birey olarak yaşamını idame ettirmesine kadar birbiri ile ilişkili sürecin adıdır. Sadece ‘evin olsun’ yaklaşımı ile konut üretmek barınma değil, barınak yapmaktır.

İktidarın Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut hamlesi diye açıkladığı proje, hayal pazarlayıcılığıdır. Cumhuriyet tarihine gönderme yapan söylem ile ideolojik olarak rejimle hesaplaşması devam ettiriliyor. Savaştan çıkmış ve bir devlet olma sürecinde fabrikalardan sanayi alanlarına, mübadele konutlarından işçi ve memur konutlarına, kooperatifleşmeden lojmanlara kadar iskân sorununu devrimin parçası haline getiren kurucu dönemi önemsizleştirerek çıkmaz yola giriliyor.

TOKi’ye kölelik

2023 seçimlerine giderken konutun bir yatırım aracına dönüştürüldüğü, sermaye birikimine hizmet eden bir yapı üretim sürecinin yanlış politikalarının sonucu olarak ortaya çıkan barınma ve konut krizine çözüm “sosyal konut” adı altında bir aldatmacayla ilan edildi. Yüksek kiralar, konut fiyatlarındaki fahiş artışlar, gelir dağılımındaki adaletsizlik, önlenemeyen enflasyon ile iktidarın açıkladığı “sosyal konut” pazarlamasında görünen köy kılavuz istemiyor. Her seçim döneminde kentsel politikalarla bir ihtimal ve beklenti yaratarak seçmeni kontrol etmeye çalışan AKP iktidarı, bu kez kontrol etmekten öteye geçiyor, esir almaya çalışıyor. İktidarın treninden inmeye çalışan, kapıları zorlayan yoksulların, emekçilerin inişini durdurmak için ilk istasyona kadar ‘sosyal konut’ aldatmacası ile “havuç” gösteriyor. Kredi ile ev ve araba almanın imkânsız olduğu bir dönemde insanların ev sahibi olma arzuları üzerinden vatandaşın son lokmasına, alın terine, emeğine göz dikiliyor, iktidara mahkûm edilmeye çalışılıyor.

Anayasaya göre hiç kimse zorla çalıştırılamaz, angarya yasaktır. Ancak iktidar vatandaşın ev sahibi olma arzusu ile zorunluluğa rıza gösterilmesinin önünü açıyor. “Biraz dişinizi sıkın, sağdan soldan borç alın, ek mesai yapın” söylemi yoksulluk altında, kredi çekerek ekmek, su alan, ayı denkleştirmeye çalışanlara ev sahibi olmak için varınızı yoğunuzu bize verin, daha fazla çalışın, üstüne birde TOKİ’nin kölesi olun diyorlar.Yani insanlıktan çıkın, tabiri caizse “ölün” diyorlar.

Seçmeni avlama

İktidarın açıkladığı sosyal konut hamlesi bir seçmeni avlama projesidir. Bugüne kadar TOKİ’nin yaptığı konutların zamanında teslim edilmemesinden, inşaatların yarım bırakılmasına, TOKİ mağdurlarının örgütlenmesinden, açtıkları davalara kadar yaşanan süreç herkes için başucu kaynağı olarak duruyor. Nitekim projenin açıklanmasından hemen sonra evlerini teslim aldıktan sonra taksit ödemelerinin başlayacağı ödeme koşulları değiştirildi. Sözleşmeden sonra taksitler ödenmeye başlayacak. Altı ayda bir taksitlerle birlikte borç sürekli artacak. Hem kira ödeyecekler hem geçinmeye çalışacaklar, hem de taksit ödeyecekler. Ne için yapacaklar? Kasım ayından itibaren seçimlerin gerçekleşeceği tarihe kadar, 8 ay boyunca daha fazla çalışarak ev edinme hayaline kapılan emekçilerin son varlıkları da müteahhitleri ve iktidarın seçimini finanse edecek.

TOKİ iktidar ideolojisinin baş müteahhidi

AKP’nin iktidara gelmesiyle, 2003 yılında değiştirilen TOKİ Kanunu sonucu hepimize ait olan devletin arazileri ile baş müteahhit haline getirilen TOKİ, sermaye birikiminin sağlanması ve aktarılmasının aracı haline geldi. Üretim üzerinden değil, inşaat sektörü ile ekonomiyi çevirmeye çalışan iktidar aynı zamanda konut üretimini, ideolojisinin iskanı olarak gördü. TOKİ konutlarının yapıldığı yer seçimlerinden planlama süreçlerine, mekân üretiminden, yönetimine kadar kent dışlarında, camisi, okulu ve cemaatiyle, kentten uzak kapalı bir yaşam planladı. TOKİ bir yandan kent merkezlerini yüksek yoğunluklu, yüksek güvenlikli rezidanslar ve iş merkezleri ile doldururken, gelir dağılımı içerisinde en yoksul olanı, kentin merkezlerinden uzaklaştırdı. Kentin çeperlerinde inşa edilen TOKİ konutları kentsel ayrışma, ötekileştirme ile sınıfsal bir tavrın mekânsal karşılığı haline geldi.

Doğa tahribatına yeni kılıf

Konutların yapılması öngörülen alanlar ise ayrı bir muamma. Hangi mahallede hangi ada parselde yapılacağı ilan edilmeyen projelerin büyük bir doğa ve yaşam alanı tahribatı yaşatacağı da aşikar. Mimarlar Odası’nın, meslek örgütlerinin, yanlış kentleşme politikaları nedeniyle, tarım arazilerinde orman alanlarında, dere yataklarında, vadilerde, fay hatlarında, yapılaşmaya karşı yargıya taşıdıkları alanlar olması kuvvetle muhtemel. Öyle olmasaydı Çevre ve Şehircilik Bakanı projenin açıklanmasından hemen sonra bir TV programında “Mimarlar Odası oraya yapmayın diyor, dava açıyorlar, karar verici onlar değil” der miydi?

Gerçeklerin yakıcılığı değişmeden ihtimaller, ihtimalden öteye geçemez.

Peki, proje ilan edildikten sonra 2 milyonu aşan başvuru neden yapılıyor? Halkımız varını yoğunu bir eve değil, bir ihtimale yatırıyor. Bu konuda seçmen davranışları: ihtimaller beklentiler yazısına bir kez daha göz atmanızı öneririm

Daha başlamadan ‘evin bittikten sonra kazanacağı değer şu kadar olacak’ yaklaşımı ile satıp zengin olma ihtimali konuşulmaya başladı bile. Yine ev sahibi olma arzusu, bir ihtimal ve beklenti pazarına dönüştü.

Bu ihtimal seçim öncesi seçmenin tercihini değiştirir mi? Bir yanda ihtimale para yatıracak, diğer yanda evini geçindirmeye çalışacak. Gerçeklerin yakıcılığı değişmeden ihtimaller, ihtimalden öteye gidemez. Bu noktada muhalefet gerçeklerin yakıcılığını değiştirecek sahici programlarla ihtimalden öteyi gösterebilirse umuda dönüşür. Herkesin sağlıklı konutlarda güvenli yaşam içerisinde ev kaygısı, iş kaygısı, yaşam kaygısı, gelecek kaygısı olmadan zengin ve huzurlu bir hayat sürebileceğine dair kentsel planlarını ve mekânlarını anlatabilirse, iktidarın treninden inip muhalefetin gelecek trenine binmek için sıraya girecekler çoğalacaktır.

Sosyal konut yaklaşımı ise mülk üzerine kurulu projelerle değil, konut politikasına bakışın değişmesiyle çözümlenecek bir yaşam alanı sorunudur. Cumhuriyetin ilk yıllarında işçi memur konutları, lojman yaklaşımları, kooperatifleşme bakışı ile Vedat Dalokay’ın sosyal konut üretimi ve Batıkent örneği, konut üzerine yapılmış onlarca değerlendirme yol göstericiliğini hala koruyor. Belediyelerin ise sosyal yardımlarla birlikte ucuz kiralık konut üretimi ve sağlıklı kentleşme politikalarına yönelerek örnek modeller oluşturması 8 aylık bir sürede imkânsız değil. Konutu bir seçmen kapanına dönüştüren pazarlama ile Cumhuriyet tarihinin bu son vurgununa karşı “gerçekçi olup imkânsızı istemek” hepimizin hakkı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN Arşivi
SON YAZILAR