TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

Lenin, Stalin, Troçki Cafe Central'de

Viyana sınırlarına girdiğim andan itibaren mutlaka yapmam gereken üç şeyden birisiydi tarihi kafelere uğramak. Bir dönemin yaşam merkezleri, entelektüel birikimin üretim mekanı ve sosyal buluşma mekanları olan kafeler, Viyana ile bütünleşmiş durumda.

Sanatçıların, siyasilerin ve entelektüellerin favori mekanlarından olan Belediye Binası ve federal Başkanlık binasının yakınlarında olan Cafe Landtmann, mimar Adolf Loos tarafından tasarlanan, Otto Wagner, Gustav Klimt, Oskar Kokoschka ve Egon Schiele’nin müdavimleri arasında olan Cafe Museum ve Cafe Central Viyana’nın kahve ve kültür ile birleşen en önemli tarihsel mekanları.

O muhteşem ortamlarda bir fincan kahve yudumlamak ve özel tatlılarını tadarken, zihnin tarihsel yolculuğuna tanıklık etmek ve yüzyıl öncesine giderek aynı duyguları yaşamak mekanın bize sağladığı en güzel şeydi. Mekan geçmişle geleceği birbirine sağlayan köprü görevini yaparken, unutma eylemine karşı bir direnişin de simgesi haline gelir. Cafe Central Viyana tam da öyle bir mekandır. Unutturmaz, hatırlatır ve tarihsel yolculuğa çıkartır.

'Burası sadece bir kafe değil, dünyaya bakış açısını belirleyen bir yer'

Cafe Museum’da bir öğle vakti yer bulamayınca yolumuzu Cafe Central’e çevirdik. Kapısında her zaman sıra olan ve içeri girmek için yarım saat beklemek durumunda kaldığımız Cafe Central 1876 yılında kurulur. Kurulduğu yıldan itibaren, Avusturya’nın sadece mutfak alanında değil, edebiyat, felsefe ve kültürün merkezi haline gelir. Tarihin en büyük düşünürleri, yazarları için bir ev, bir buluşma ve sosyalleşme noktasıdır Cafe Central. 1900’li yıllardan itibaren, psikanalist Sigmund Freud, ressam Oskar Kokoschka, 20. yüzyıl başlarında Viyana’da yaşayan rus devrimciler Leon Troçki, Lenin, Stalin, mimar Adolf Loos, yazar Stefan Zweig, Hermann Broch, eleştirmen ve yazar Alfred Polgar, edebiyat dünyasının ünlü isimleri Peter Altenberg, Arthur Schnitzler, Robert Musil, Hugo Von Hofmannsthal gibi isimlerin fikir alışverişlerini yaptığı 149 yıllık bir bellek mekandır Cafe Central.

whatsapp-image-2025-02-09-at-18-15-42.jpeg

Avusturya Sosyalist Partisi’nin kurucusu Victor Adler, oyun yazarı Franz Theodor Csokor, yazar ve senarist Gina Kaus, yazar ve gazeteci Karl Kraus, besteci Leo Fall, oyuncu ve komedyen Max Pallanberg, gazeteci ressam yazar Albert Paris Gutersloh, oyun yazarı ve şair Franz Werfel ve kitapları Nazi Almanyasında yasaklanan Vicki Baum gibi önde gelen müdavimler Cafe Central’de hayat bulurlar ve yıllara uzanan hayat verirler.

Dönemin üreten ve tartışan insanları ile 20. yüzyılın başlarında entelektüel yaşamın merkezi haline gelen Cafe Central yeni bir yaşamın nasıl şekilleneceğine dair, bir düşünce merkezi ve dünya görüşlerinin yeşerdiği bir enstitü gibi işlev görür. Dünyayı anlamaya yönelik sürecin yakın takibinin yapılabilmesi için bilgiye ihtiyaç olduğu bir dönemde, Cafe Central 22 dilde 250 gazete okunabilecek bir merkezdir aynı zamanda. Satranç Üniversitesi olarak bilinen Cafe Central uzun yıllar boyunca çok sayıda satranç ustası da yetiştirir. Müdavimleri açısından öylesine önemli bir mekân haline gelir ki, yazar Peter Altenberg ikamet adresi olarak Cafe Central’i bildirir. Bugün Cafe Central’e girdiğinizde sizi ilk karşılayan Peter Altenberg’in heykelidir. Mekanın sahibi edasıyla giriş kapısında oturmuş, bu tarihsel mekana hoş geldiniz der gibidir.. Cafe Central’i en iyi tanımlayan kişi ise Alfred Polgar’dır. Alfred Polgar’a göre “burası sadece bir kafe değil, dünyaya bakış açısını belirleyen bir yer” di.

whatsapp-image-2025-02-09-at-18-15-42-1.jpeg

Bir fincan kahve yudumlarken dünyaya bakışın nasıl değiştirileceğinin ender mekânlarından birisinde gözleriniz her yere dokunmak istiyor. Mermer sütunlar, yüksek tonozlu tavanlar mermer zeminler, ahşap mobilyalar ve zengin dekorasyonu ile bir mabette gibi hissediyorsunuz kendinizi. O tarihsel mekânda kahvenizi yudumlarken, ahşaplar arasına sıkıştırılmış gazeteleri okumak, kâğıdın, kahvenin ve duvarlarına sinmiş kültürün kokusunu hissetmek müthiş bir deneyim. Yüzyıl öncesinde kadınların yalnız başlarına gelip kahvelerini yudumladıkları, kadın haklarının simgesi bir öncü mekan aynı zamanda. Garsonların nezaketi, müziğin tınısı sizi tarihselliğin içerisine çekişi unutulmaz bir ana iz bıraktırır. 2011 yılında UNESSCO tarafından somut olmayan kültürel miras listesine giren Cafe Central’in ortamı asırlar boyu gelecek kuşaklara taşınacak. Viyana’nın tarihi bölgesi Innerestad’ta kentsel bir simge ve bir düğüm noktası olarak, konuklarına eşit hizmet sunmaya devam ediyor.

Mekânın direnişi, belleğin direnişi, insanın direnişi hep aynı noktaya çıkar: Mekân politiktir

Viyana’ya yolunuz düşerse, Cafe Central’e gidin. Sıra beklemeyi göze alın. Sonra içeriye girince önce Peter Altenberg ile selamlaşın, hoş bulduk deyin. Başınızı kaldırın ve bu büyüleyici mekanı hissedin. Sonra o nazik garson gelince özel kahvelerinden ve tatlılarından sipariş edin. Kahvenizi yudumlarken, yüzyıl öncesine yolculuğa çıkın: Yan masada Troçki, Lenin ve Stalin’in tartışmalarına kulak kesilin. Freud ve Zweig’ın, başka bir mermer sütunun altındaki masada dönemi ve ruhsallığı nasıl değerlendirdiklerini dinleyin. Uzak bir masada oturan besteciler, oyun yazarları, senaristler ile bugüne kadar ulaşan miraslarını düşünerek göz göze gelin. Gustav Klimt’in, Kokoscha ile son yaptığı eserleri konuşmasına tanıklık edin.

Bir kahve içimi çıkacağınız bu yolculuk belleğinizi diri tutuğu bir kültürel varlıkla, mekanla geleceğe uzanan nadir yaşanan anlarından birisi olacaktır. İçinize öyle çekin ki, şu güzelim Anadolu coğrafyasında, böylesine yolculuğa çıkartacak mekânları yıkan ve yok edici, merkezi ve yerel iktidarların yarattığı üslubundan eylemine kadar devam eden yozlaşmaya karşı öfkenizi büyütün. Bugün yok edilen, dönemin kültürel coğrafyasının bir parçası olan mekânları Körfez Lokantası’nı, Milka Pastanesi’ni, Merkez Lokantası’nı ve hikâyesi olan bugün yaşantımızda yer almayan mekânları, onları savunmayanları unutmayın.

Sonra onlarca yazarla birlikte benimde içerisinde iki yazım olan, Eren Aysan ile Zeynep Altıok’un derlediği “Bir Dem Ankara” kitabını okuyun. Cumhuriyet’in başkentinin nasıl yoksunlaştırıldığını, sosyal buluşma mekânlarımızın nasıl yok edildiğini ve asıl hedefin, geçmişle geleceği kopartmak ve Cumhuriyetle hayat bulan laik yaşam tarzı olduğunu derinden hissedin. Yıkılan, yıkılmak istenen her yapının içerisindeki hikâyelerle bizi, belleğimizi yok eden bir yolculuğun taşları olduğunu bilerek, mekan üzerinden okumaya devam edin. Mekânın direnişi, belleğin direnişi, insanın direnişi hep aynı noktaya çıkar. Mekân politiktir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN Arşivi
SON YAZILAR