TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

İktidarın ‘başka alternatif yok’ mitini çürütmek

Devlet yönetiminin neredeyse her aşamasında denetimsizliğin bir sistem olarak karşımıza çıktığı günler Türkiyesi’nde adalet terazisinin bozulması ile hukuksuzluk bir sistem haline geliyor ve ardı ardına gelen “felaketler” Naomi Klein’in “Şok Doktrini’ni” hatırlatıyor.

Neoliberal politikaları yaşama geçirmek için ilk uygulaması 1973’yılında Şili’de sosyalist Allende Hükümeti’ni deviren Pinochet diktatörlüğü döneminde uygulanan “Şok Doktrini” daha sonra dünyanın pek çok ülkesinde denendi. Naomi Klein Şok Doktrini’nde, felaketlerle birlikte kriz anlarının iktidarlar tarafından bir fırsata çevrilerek toplumu manüple etmek, muhalifleri devre dışı bırakarak otoriterleşmeyi pekiştirmek için nasıl kullanıldığını anlatır.

7 Haziran ve 1 Kasım arasında yaşanan şok doktrini yine devrede mi?

Son günlerde belediye başkanları üzerindeki tehdit ve soruşturmalar, SGK borçlarının yapılandırmadan hemen istenmesi, yerel yönetimlere atanan kayyımlar ve elinin kolunun bağlanmaya çalışılması, 12 yıl sonra gezi davasından sanatçılara gelen baskı ve tutuklama, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen teğmenlerin ordudan ihracı, gazetecilerin gözaltına alınması ve Halk TV’nin genel yayın yönetmeninin tutuklanması, siyasi parti genel başkanları hakkında açılan soruşturma ve tutuklamalar, Bolu Kartalkaya’da denetimsizlik sonucu ortaya çıkan yangın ve kaybettiğimiz 78 can, 6 Şubat’ta ikinci yılını karşılayacağımız Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin dinmeyen acıları ve çözülemeyen sorunları ile ağır bir dönemden geçiyoruz.

Ekonomik kriz altında pestile dönen halk, çarşıda pazarda el yakan fiyatlar, geçinemeyen milyonların sorunları ardı arkası kesilmeyen otoriter adımlarla gündemden düşürülmeye çalışılıyor. Birisini anlamaya çalışırken bir diğeri geliyor, ne oldu demeden başka bir olayla karşı karşıya kalıyoruz. Sağanak bir yağmur gibi biri bitmeden diğerinin başlandığı bu dönem toplumun direncini kırmaya yönelik ve muhtemel anayasa değişikliği ve ekonomik yaptırımlara yönelik zorun gücüyle toplumsal rıza oluşturmaya çalışıldığını gösteriyor.

Toplum bu üst üste gelen ağır gündemlerde normal koşullarda müthiş bir tepkiye neden olması gereken bir yasa, neredeyse gündem olamadan TBMM’de kabul ediliyor. Cumhurbaşkanı’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu’na “her kademede ve rütbede kamu görevlisini görevden alma yetkisinin verilmesi” ile tek merkezden yürütülen otoriter rejim gücünü pekiştirecek “yasallığın” alt yapısını oluşturacak zamanı kazandırıyor. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi’nde muhtemel iptal edilecek. Ancak iptal edilene kadar, yapılacak uygulamalar sürecinde ağır şoklarla geçilecek bir Türkiye’yi yaşayacağız.

Bu düzenlemenin belediyesinden, odalarına, derneklerinden devlet memurlarına kadar, kamu görevi ve hizmeti yapılan alanlarda geniş bir kesimi içerisine alan kapsama alanında, iktidarın uygulamalarına direnen, muhalefet eden tüm kurum kuruluşlar, kamu yararını savunan bürokratlar, devlet memurları görevden uzaklaştırılabilecek.

Özetle, yangından, depremlere, rant odaklı planlama süreçlerine kadar uzanacak bu uygulama ile kamu kurum ve kuruluşlarında gerçek kamu yararını savunanlar süreçten düşürülerek, kamu alanında ağır aksak da olsa denetimi de yok ederek, hem sermaye birikimi hem de siyasi birikim ile hedefin anayasa değişikliği ve ekonomik yaptırımlar olacağı ağır bir süreci yaşayacağız. Vergilerin arttırılması, daha fazla zam, eğitim, sağlık, ulaşım, gıda gibi temel hizmetlere erişememe, yoksullaşma, mülkiyet gaspı ve güvenli yaşam alanlarının azalması gibi.

Muhalefet daha da büyük şokları kaldırabilecek direnç noktaları oluşturmaya hazırlıklı mı?

Krizden kendi çıkışı için şok doktrinini devreye koyan iktidarlar, toplumlar içinde büyük değişim fırsatları yaratır.

Naomi Klein felaket kapitalizmi olarak nitelendirdiği şok doktrinine karşı ancak örgütlü toplumlarda kolektif direnişle mücadele edileceğini söylüyor. Dayanıklı toplulukların oluşturulması, dayanışma ağlarının arttırılması, şeffaf ve katılımcı bir yönetimle, katılımcı bütçelerin yapılması, gıda desteğinin sağlanması, temel hizmetlere erişimin arttırılması, kamusal hizmetlerin savunulması, ulusal ve uluslararası dayanışmanın büyütülmesi mücadelenin belirleyenleri arasında.

İktidarların bu şoklar altında “başka alternatif yok” mitini çürüterek, mücadele edenlerin alternatifleri var gücüyle yaşama geçirmesi asıl hedef. Bu süreçte hedefe koyulan yerel iktidar odakları yerel yönetimlerin tüm güçlerini alternatiflere yoğunlaştırması ve toplumun direncini besleyen proaktif bir programı, mahalle örgütlenmelerine kadar inecek, sosyal ve dirençli belediyeciliği “mücadele ettiklerine benzemeden” hayata geçirmesi zorunluluk.

Vakit, şoklara hazırlıklı olmak, dayanışmayı büyütmek, alternatifleri hayata geçirmek, birlikte yarattığımız kolektif hafızayı hatırlayarak, toplumsal muhalefetin Cumhuriyet değerleri ve kimsesizlerin kimsesi olma idealiyle bir araya gelmek vakti…

Önceki ve Sonraki Yazılar
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN Arşivi
SON YAZILAR