MHP, MHP olma niteliğini yitirdi mi?

Dünyada muhtelif örnekleri de vardır muhtemelen; liderine, adayına bakılmaksızın seçmenin oy verebildiği partiler. Partilerin logosu bu seçmen için yeterlidir. Tercihini belirleyen sadece partinin amblemidir.

Türkiye’de bunun en bariz örneği MHP’dir. CHP bile ondan sonra gelir, 100 yıllık öyküsüne karşın. Örneğin CHP seçmeni, MHP seçmeni, Millî Görüş, yani bugünün Saadet Partisi (SP) seçmeni partilerine oy verir. AKP seçmeni ise genel başkanına oy verir. Recep Tayyip Erdoğan’ı devreden çıkardığınız da AKP seçmeni kalır mı ya da ne kadarı kalır? Cevabı tahmin edilebilen bir sorudur bu soru.

Oysa MHP’de, son 2 seçimde de görüldü ki siyasi tercihleri ne kadar kafa karıştırıcı olsa da genel başkanın politik tutum ve tutarlığı ne kadar muallak olsa da hatta karşısına içinden çıkan bir alternatif konulsa da MHP seçmeni partinin amblemi olan üç hilalden ayrılmadı.

Seçmenini ikna eden bir pozisyon da alıyor MHP seçim süreçlerinde. İktidarın yanı MHP seçmeninin her zaman hoşuna gitmiştir. Sağdaki partilerin tamamında MHP geçmişleri olan isimlere rastlarsınız. Hangi parti iktidara gelirse gelsin bürokraside hep MHP’li isimlerin önü açılır. Bunun nedeni açık ve bellidir, devlet ne ise MHP de odur. Bugün Erdoğan’ın yanındaki pozisyonuna bir de böyle bakın.

12 Eylül darbesi sonrasında devlet, muhtelif “sorunların” çözümü için MHP’lilerin kapısını çalmıştı ve MHP ile ülkücü kuruluşlar davasında bu temas fayda da sağlamıştı. (Nurettin Soyer’in hazırladığı MHP ve Ülkücü Kuruluşlar iddianamesiyle açılan dava mahkemeler arasında yıllarca dolaştıktan sonra zaman aşımından düştü.)

Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kabul etmediği devletin bu teklifini Alaattin Çakıcı gibi isimler kabul etmiş ve bu alandaki çıta hayli düşmüştü. Görevlendirdikleri sorunu çözemedikleri gibi Çakıcı ve türevleri bugün halen ülkede devletin kayıtlarına göre suç örgütü liderleri olsalar da haklarında davalar sürse de sağ siyasetin önemli figürleriyle hep yan yanadırlar. ANAP döneminde de Susurluk meselesinde de isimleri hep karanlık olaylar ve suç eylemleri ile anılmıştır.

Alparslan Türkeş, MHP’yi kendi ifadesine göre “CHP’nin Atatürk milliyetçiliğinden” ayrılması üzerine kurduğunu söylüyor. Oysa Atatürk milliyetçiliği MHP’nin tüzüğüne 2000 yılında girdi. O güne kadar tanım Türk milliyetçiliğiydi ve MHP’ye göre “Atatürk de Türk milliyetçisiydi.”

Devlet Bahçeli, 2000 yılında yapılan tüzük değişikliği ile partiyi tamamen kendi kontrolü altına aldı. 27 yıldır da genel başkan. (Bahçeli’den sonrasının parti içinde bırakın konuşulması, düşünülmesi bile yasak.) O dönem parti gençlik kolları kurarak Ülkü Ocakları’nın kapatılması da tartışıldı MHP koridorlarında. Ama bu, sadece tartışma düzeyinde kaldı.

Ülkü Ocakları, üniversitelerde yükselen Devrimci Gençlik hareketlerine karşı kurgulanmış bir politik harekettir. MHP’nin ilk kurucu kadrolarındaki askerlerin de sayısal ağırlığı nedeniyle gençlerden ilk oluşturduğu yapı “komandalar” olarak adlandırılan, üniformalarla dolaşan ve askeri eğitim kamplarına giden örgüttü.

AP hükümeti bile bu yapının ileride yaratacağı sıkıntıları görerek devletin önlem alması için 1970 yılında bir rapor hazırlamıştır. Bu yapı ileride Ülkü Ocakları’nı da etkisi altına alarak faaliyetlerinin bir kısmını oraya taşımıştır.

Devlet için risk ihtimallerinin belirtildiği ve önlem önerilerinin yer aldığı Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde de 2001 yılında Türk milliyetçiliğinin ırkçılığa dönüşme ihtimalinden söz edilerek bunun ülkücü mafya tarafından kullanılabileceği tezi yer almıştı. Belgede bu risk bölücülük ve irticanın ardından üçüncü sıradaydı. (Devletin bu gibi belgelerinde yer alıp da yol kat edemeyen tek politik akım komünizm, sol olmuştur. Bu da ilginçtir.)

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 1969 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) olan adını deriştirerek kuruldu. İdeolojik omurgasını muhafaza etmeye çalışsa da politik rotasında zaman zaman sert değişiklikler de yaşamıştır. Bugünkü MHP’nin Türkeş’in MHP’si ile ilgisini kolayca kuramazsınız. Tercihlerinde benzerlikler vardır. Bugün Bahçeli’nin Erdoğan’ı desteklediği gibi en tartışmalı döneminde de MHP siyaseti 1994 yılında DYP Genel Başkanı, Başbakan Tansu Çiller’i desteklemiştir. MHP’nin o dönemki yayın organı Ortadoğu gazetesinde günlerce Çiller’e sahip çıkılan yazı dizisi yayınlanmıştır. (2 yıl sonra ortaya çıkan Susurluk skandalı bu desteği anlamamıza yardımcı olabilir.)

MHP siyaseti, 12 Eylül sonrasında ANAP’ı hiç desteklemedi. İçinden çıkan BBP ise ANAP ile ittifak yaptı, Çiller ile de koalisyon hükümeti kurmak için anlaştı. MHP, hakkındaki iddialara karşın desteklediği Çiller’in DYP’sini hemen karşısına aldı, Refahyol sonrasında ANAP ve DSP ile koalisyon hükümeti kurdu, Bahçeli başbakan yardımcısı oldu. MHP, tarihinde ilk kez yüzde 17 oy aldı 1999 seçimlerinde ama 3 yıl sonra baraj altı kaldı. CHP ile ittifak yaptı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ortak aday gösterdi Erdoğan’ın karşısında. 4 yıl sonra Erdoğan’a mutlak destek vermeye başladı. Cumhurbaşkanlığı sisteminde Erdoğan’ı tek başına “devlet” olarak tanımlarsak, MHP’nin de bugün bu devletin yanında yer almasını çelişki olarak değerlendiremeyiz.

MHP içinden çıkan ve onunla aynı kuruluş değerlerini temsil ettiklerini söyleyen partilerin kategorik olarak yer aldıkları ittifaklar da bu hareketi tahlil etmek açısından hayli verimlidir. MHP, içinden çıkan BBP ile Cumhur İttifakı sürecine kadar hiçbir koşul altında bir araya gelmemiştir. Erdoğan, -yani devlet- bunları bir araya getirmiştir. Bununla kalmamış, kendini MHP’nin o sözü çokça edilen kuruluş felsefesine karşı kurgulamış olan Hüda Par ile de bir araya getirmiştir.

MHP’nin içinden çıkan İYİ Parti, İYİ Parti’nin içinden çıkan Zafer Partisi ve BBP’nin içinden çıkan Milli Yol Partisi, Cumhur İttifakının karşısında Millet İttifakı’nın içinde ya da yanında yer almıştır. (AKP’nin içinden çıkan Gelecek ile DEVA Partileri de Millet ittifakının içindeydiler.)

MHP çizgisinden gelmiş olmalarına karşın bu partilerin politik duruşu ve devletin varlığına bakışları kabaca bir bakış açısı ile değerlendirilmiştir. (Meral Akşener’in “devlete son görevimi yaptım” açıklaması İyi Partinin bulunduğu yer konusunda hayli de kafa karıştırıcıdır. Ama biz görünen fotoğraf üzerinden değerlendirdik.)

31 Mart seçim sonuçları sadece MHP’yi etkilememiştir. 2019 yerel seçimlerinde yüzde 7 olan oyu 2024’de yüzde 5’e düşmüştür. Yüzde 40’lık oy kaybının bile parti içinde tartışma yaratmaması, MHP’nin parti kimliğinin olup olmadığı konusunda önemli bir işarettir.

Suç örgütlerini genel başkan olur olmaz MHP’den kovan Bahçeli’nin kapısı, şimdi onlara sonuna kadar açık. Çakıcı ile bir anda barıştı. Barışmakla kalmadı arasına mesafe koyduğu Vahit Kayrıcı’yı onun talebi üzerine milletvekili yaptı. Kürşat Yılmaz’ın da Giresun milletvekilinin referansı olduğu söyleniyor. Çakıcı ile MİT arasında ilişkinin mimarı olan Şenkal Atasagun, şimdilerde Bahçeli’nin üzerindeki en etkili isim olarak gösteriliyor. 2002’de ve 2015’deki erken seçim kararlarında da onun etkisinden hep söz ediliyor.

MHP konusunda bir politik tahlil yapmanız gerekirse, -benden size öneri- yapmayın. “Ne mutlu Türküm diyene” ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atan genç teğmenlere soruşturma talep eden ve onları eleştiren Bahçeli, “Türk” adının tüm metinlerden çıkarılmasını isteyen Hüda Par’ın genel başkanının elini havaya kaldırıyor. Devlet için olsa bile en azından MHP siyaseti açısından bu büyük çelişki değil mi? Bütün bunlar, yasak olmasına karşın MHP içinde hem Bahçeli’nin varlığını hem de sonrasını konuşma konusu yapıyor ister istemez. Bu konu da AKP’nin tartıştığı meseleler arasında. İktidarın da geleceğini ilgilendiriyor MHP’nin evrileceği istikamet.

(Teğmenlere destek veren bir açıklama yapan genel başkan yardımcısı ile 3 gün sonra sert eleştirilerde bulunan Bahçeli’nin açıklaması partinin doğal politik refleksi ile devletin yanındaki stratejik varlığı ve politik kurgusunun arasında farkı da ortaya koymaktadır.)

Odada aniden kadraja giren 17/25 saati, yüzüklü-dosyalı fotoğraf, Ferdi Tayfur’lu paylaşımlarla kime mesaj verildiği de muallak. Muhalefete en ağır sözleri söyleyebiliyor Bahçeli, hem de tehdit dilini de kullanarak. Yani oraya mesaj verme ihtiyacı yok. AKP bu mesajların gönderilmek istendiği yerin farkında. Ama hareket edeceği alan şimdilik yok.

Tarihsel pratiklerini atlamadan politik hengâmede biraz MHP’yi de konuşmak lazım. Koalisyon hükümetlerini de göz önünde bulundurursak 25 yıldır ülkeye bir rota çizdiğini, en azından gelinen yerin hiç de iyi olmadığını anladığımıza göre, konuşmamız mutlaka gerekiyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR