İBRAHİM EKİNCİ

İBRAHİM EKİNCİ

O yüksek yüksek ücretlerle bol bol tüketmesek bütün bunlar olmayacaktı!

İBRAHİM EKİNCİ

Enflasyona “Nas” yol açtı ama neredeyse biz çalışanlardan enflasyonun sorumlusu olarak utanmamız bekleniyor. O yüksek yüksek ücretlerle bol bol tüketmesek bütün bunlar olmayacaktı! Faturayı emekçiye kesen ekonomi yönetimi, tüketime işaret ediyor ama kimin, hangi kesimin tüketimi olduğuna gelemiyor. Rejimin gösteriş masraflarına, araba saltanatına, saray, makam tefrişatına, ikişer üçer maaşlara tek bir laf etmediler.

****

Geçen haftaki yazımda, İktisat ve Toplum Dergisi’nde, Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof. Dr. Erinç Yeldan ve Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse’nin ortak yazısından uzun alıntılarla, bizim enflasyonun da (son dönem enflasyon dalgasında birçok ülkede olduğu gibi) “kar itimli” (veya kar çekişli) olduğunu gösteren tespitleri aktarmıştım. O yüzden, “Eğer hocalar haklıysa Şimşek enflasyonla mücadeleye yanlış yerden tutarak başlamış oluyor” demiştim.

Buna yakın görüşe olan başka hocalar da vardır. Enflasyon üzerine sohbet ettiğimiz Prof. Dr. Ensar Yılmaz da son dönemde özellikle firmaların aşırı kar/aç gözlü davranışlarının enflasyona neden olduğu fikrindeydi. “Bu yüzden firma davranışları da kontrol edilmeli. Özellikle rekabet kurumun tespit ettiği rekabet ihlalleri, firmaların birlikte davranışları dikkatle izlenmeli” demişti.

Ben işin teknik tarafını hocalara danışarak ilerlemeye çalışıyorum ama tepkim açık. Çalışanların yüzde 40’ı asgari ücretli ve asgari ücret açlık sınırının bile altındayken, milyonlarca emeklimiz 7.500 TL aylıkla geçinirken, nasıl olurda bu geberik ücretleri enflasyonun sorumlusu olarak gösterip, “Efendim ücretler hedef enflasyona göre artmalı; efendim asgari ücret zaten yılda bir kere belirlenirdi; efendim tüketim yüksek, baskılanmalı” gibi laflar duyabiliyoruz?

“Türkiye’de enflasyon büyük oranda bir kamu başarısızlığı (…) dışsal faktörlerden ziyade, büyük oranda başarısız iktisadi politikaların bir sonucu” (E. Yılmaz) iken neredeyse biz çalışanlardan enflasyonun sorumlusu olarak utanmamız bekleniyor.

O yüksek yüksek ücretlerle bol bol tüketmesek bütün bunlar olmayacaktı!

Bu bahsettiğimiz ücretler doğru dürüst bir evin aylık kirasına yetişmezken bu lafları edenlerin ne söylediklerini kulakları duyuyor mu?

Son dönem büyüme rakamlarına bakınca… “Hane tüketimi”nin büyümenin asıl kaynağı olduğunu görüyoruz.

Fakat bu ne tür bir tüketimdir?

Hangi kesimin tüketimidir?

“Tüketici” aynı gelir düzeyine işaret eden bir kategori değil ki.

Dolar milyonerleri de tüketici, asgari ücret komisyonunda çocuğuna 10 lira harçlık veremediğini anlatan işçi de tüketici.

Ensar Hoca da tüketimden söz ederken hangi kesimin tüketimi olduğuna iyi bakılması gerektiğine dikkat çekti birçok kez. Gelgelelim ekonomi yönetimi bir tüketim, kesim, gelir grubu analizi yapmadan bu durumu ücretleri baskılamanın argümanına dönüştürdü.

Evet, asgari ücretli, asgari ücretin beş – on puan üzerinde ücret alanlar, emekliler, memurlar bütün… Evet, bütün aylık gelirlerini harcıyorlar ama bu birdenbire tüketim çılgınlığına kapıldıkları için olmuyor. Ensar Hoca’nın bahsettiği şu “kamu başarısızlığı” yüzünden patlayan enflasyonun uçurduğu fiyatları ödemek için yapıyorlar. Dar gelirli ücretinin tamamını günlük geçimine harcamak zorunda. Tek bir kör kuruşu tasarruf edebilecek durumda değil.

Ama yüksek gelirlide durum bunun tam tersi.

Yüksek gelirli enflasyondan kaçınmak için stok alım yaptı, yapıyor.

Dar gelirli ev, arsa, konut, beyaz eşya, mobilya gibi görece yüksek fiyatlı malları satın alma gücünü çoktan kaybetti.

“Talep göstergeleri”ne bakıldığında ne görülüyor dersiniz?

Otomobil satışları, ocak ayından bu yana… Ay ay, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 28,5 artıştan başlayıp temmuzda yüzde 109,4’ü gördükten sonra az biraz gevşeyerek ekimde de yüzde 74.1 gibi çok yüksek bir oranda artmış. Beyaz eşya, mobilyada otomobilden daha düşük ama yine de yüksek artış dikkat çekiyor.

Başka bir gösterge:

Bir zaman yıllık 10 – 15 milyar dolar seviyelerinde seyreden tüketim malı ithalatı 50 milyar dolara gidiyor. Ocak – Kasım 2023 rakamı 43,4 milyar dolardır! Bu malların asgari ücretlinin, emeklinin tüketim sepetinden neredeyse tamamen çıktığını ispata gerek var mı?

Konut satışlarına bakıldığında da durum fark ediliyor. Her ay 100 bin konut satılıyor. Bazı aylar 200 bini geçtiği de oldu. Ama bir yandan da konut sahipliği oranı düşüyor. Yani? Yani, varlıklılar ikinci, üçüncü konutlarını almış, yatırım yapmış.

Şimdi de ÜFE, TÜFE’nin neredeyse iki katı

Yanlış mı düşünüyorum? Erdoğan, Nas politikası ile önce kuru, sonra enflasyonu patlatınca… Enflasyonda ilk gördüğümüz şey, ÜFE’nin, epeyce bir süre TÜFE’nin bir hayli üstünde kalmasıydı. 2021 yılı başından 2023 yıl mayıs ayına kadar ÜFE, 29 ay boyunca TÜFE’den yüksekti. 2022 yılı Ekim ayında yüzde 157.69’u gördüğünde TÜFE yüzde 85,51’di. TÜFE’nin iki katı bir ÜFE tablosu vardı.

“Efendim, üreticiler artan maliyetlerini henüz fiyatlara yansıtamıyorlar…”

Peki. Sonra ne oldu? 2023 mayısında bu iki gösterge kavuştu ve izleyen aylarda da ÜFE artış TÜFE’nin gerisinde kalmaya başladı. Tablo tersine döndü. Bu kez TÜFE, neredeyse ÜFE’nin iki katına yakın gelmeye başladı.

Şimdi ben tırnağı açayım, devamını siz yazın. Bu nedir?

Mal ve hizmet üretenlerin maliyet enflasyonu ekimde yüzde 39,39, tüketici enflasyonu yüzde 61,36; geliyoruz Kasım ayına, üreticinin enflasyonu yüzde 42,25, tüketicinin enflasyonu yüzde 61,98!

Kuşkusuz bu iki gösterge hiçbir zaman tam örtüşmez, maliyet yansımaları arkadan gelir ama normal şartlar altında paralellik gözlenmesi gerekir. Beş – on puanlık makaslar makuldür, olabilirdir. Ama iki katı farklılıkları, sapmaları nasıl açıklayacağız?

Bu tablo, hiç olmazsa son dönem enflasyonda hani şu “fiyatlama davranışlarının bozulması” denen şeyin sorumluluk payını göstermiyor mu?

Kaldı ki geçen hafta uzunca atıf yaptığım üç hocanın ortak makalesi, ÜFE’nin TÜFE’nin bir hayli altında kaldığı 2021 – 2022 yıllarının da şirketler için bir yüksek karlılık dönemi, ücret paylarının toplam maliyet içindeki payının azaldığı yıllar olduğunu gösteriyordu.

Peki ya arz kısıtları? Ensar Yılmaz hocanın üzerinde durduğu konulardan biri de bu.

“Türkiye’deki enflasyonun büyük oranda içsel nedenlerden kaynaklanan “arz yanlı” bir enflasyon (TALEP YÖNLÜ DEĞİL) olduğu açıktır. Bu sadece döviz kuru üzerinden gelen bir maliyet enflasyonu da değildir, içinde üretimin niteliğine ve düzeyine dair unsurları da barındıran daha kapsamlı bir durumdur (üretim potansiyelindeki nispi daralma ve teknolojik kapasitesinin gereği gibi iyileşmemesi).”

Prof. Yılmaz, kapsamlı enflasyonla mücadele için bir istikrar programı ilan edilmesi gerektiği görüşünde. “Özellikle bizim gibi ülkelerde, yani dolarizasyon düzeyi yüksek, kronik cari açık problemi olan, sermaye akımlarına sürekli maruz kalan ve adil olmayan bir gelir dağılımına sahip olan ülkelerde enflasyon bir kez ortaya çıktıktan sonra onu sadece faiz ve istikrar politikaları ile çözmek etkin olmadığı gibi, adil de değildir” diyen Yılmaz’a göre, “Enflasyonu hızlı ve sert bir şekilde indirmek için kullanılan en önemli politika değişkeni faiz oranıdır. (…) Fakat bu, enflasyon problemini büyük oranda makro istikrar problemi olarak gören, çözüm için sadece para politikası araçlarına odaklanan ve oluşan sosyal maliyetin kompozisyonunu ikincil öneme indirgeyen bir yaklaşımıdır.

“Enflasyon, özellikle döviz kurundan kaynaklandığı için Türkiye’deki enflasyonu düşürmenin araçlarından biri döviz kuru istikrar programıdır. (KKM riskli ve zaten çıkılıyor) daha gerçekçi ve planlı bir döviz kuru istikrar politikası ile bu süreç daha iyi yönetilebilir. Kur istikrar programında sermaye akımlarına özenle odaklanılmalı ve döviz kurunun olası hızlı değerlenmesine ve cari açığın artmasına dikkat edilmelidir. Bunun için de bu akımları sınırlandıracak çok sayıda tedbir üzerinde düşünmek gerekir.

“Bu program çerçevesinde faiz oranı dâhil tüm para politika araçları kullanılmalıdır… program çok uzun süreli olmamalıdır. Bu, Türkiye’nin 2000 yılındaki istikrar programına benzer fakat daha geniş bir bant içinde döviz kurunun dalgalanmasına imkân veren bir program olabilir. Amaç döviz kurundaki değişimi belli bir zaman diliminde enflasyonunun altında tutmaktır. Böylece azalan enflasyon etrafında beklentileri yönlendirmek imkân dâhiline girecektir. İlan edilen değer kaybına enflasyon ne kadar hızlı uyum sağlarsa, enflasyon ataletini aşağı çekme konusunda daha hızlı yol alınır.”

Hocanın başka önerileri de var. Ben sığdıramadığım için tamamını alamadım. İsteyen yazılarına bakabilir. Kuşkusuz farklı politika setleri önerilebilir. Ama bunların bir faydası olur mu, bilmiyorum. Çünkü ekonomi yönetimi bayat bir ezber ve sermayeci saiklerle sadece ve sadece, sıcak paracılara cazip ortam yaratmaya odaklanmış durumda. (Kısa Dalga)

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR