YAĞMUR KARAGÖZ

YAĞMUR KARAGÖZ

Sıradan hayatların sıra dışı hikâyeleri: Melankolinin İlacı

Bilimkurgu ve fantastik edebiyatın usta ismi Ray Bradbury’nin kısa öykülerden oluşan Melankolinin İlacı, Mehmet Moralı çevirisiyle yeniden İthaki Yayınları’ndan okuyucuyla buluştu.

Melankolik bir ruh hâli yaşadığımızda neye sığınırız? Derin üzüntü, yalnızlık, çaresizlik duygularıyla nasıl baş ederiz? Klasik bilimkurgu öğelerinden farklı olarak Bradbury, Melankolinin İlacı’nda olağan durumların içindeki olağanüstü ayrıntıları göstererek insan olmanın ağırlığını merkeze koyuyor. Melankoliyi bir tür şifa olarak gören yazar, yalnızlığı ve kaybı derinlemesine incelerken zamansız ve şairane anlatımı ile bize muazzam bir reçete sunuyor: Gökyüzünün sonsuz yıldızları, çiçek gibi açan bir güneş, tavan arasına sıkışan anılarımız, bembeyaz bir takım elbise… Öte yandan durmadan yağan yağmur, kimsenin trenden inmediği bir kasaba, zamanda yolculuk, uzak bir zamanda yeniden dirilenler, sonu gelmeyen bir uzay yolculuğu… Hepsi, hayatın basit anlarında kaybolmuş gibi görünen hisleri bize yeniden hatırlatıyor.

Kitaba adını da veren Melankolinin İlacı adlı öykü, hüznün kaçınılmaz ama aynı zamanda dönüştürücü bir duygu olabileceğine şiirsel bir anlatımla odaklanıyor. Tam olarak nasıl bir hastalığa yakalandığı bilinmeyen Camillia Wilkes adlı genç kız için ailesi bir çare arar. Ancak kızın rahatsızlığının da tedavisinin de adı Camillia Wilkes’tir. Hayattaki küçük anlar ve değişimler, doğanın sunduğu güzellikler Camillia’nın bakış açısını değiştirir.

“Güneşin bir çiçek olduğunu düşünüyorum yalnızca bir saatliğine açan”

Bradbury’nin 1954 yılında yazdığı ve en beğenilen öykülerinden biri olan Tüm Yaz Bir Günde (All Summer in a Day), akran zorbalığı, kıskançlık ve empati eksikliğinin sonuçlarını anlatan dokunaklı ve bir o kadar da vurucu bir hikâye. Yedi yıldır güneş doğmayan, sürekli yağmur yağan Venüs gezegeninde, yalnızca iki saatliğine güneş açacaktır. Yağmursuz bir zamanı hatırlamayan çocuklar, güneşin neye benzediğini ya da doğduğunda ne hissedeceklerini bilemezler. Bir kişi hariç: Margot. O, Dünya’dan gelmiştir ve güneşi hatırlar. Ancak diğer çocuklar, onun güneşi görmüş olmasına tahammül edemezler. Sadece iki saatliğine doğacak güneş, beraberinde pişmanlık, hüzün ve yıkım getirir.

Muhteşem beyaz vanilyalı dondurma gibi bir takım elbise

Bradbury’nin genellikle işlediği bilim kurgu ve distopya temalarından farklı olarak The Wonderful Ice Cream Suit (Muhteşem Beyaz Takım Elbise), dostluk, umut ve hayatın basit ama değerli anlatını hatırlatan sıcak ve neşeli bir hikâye sunuyor. Stuart Gordan’ın yönetmenliğinde Disney tarafından sinemaya da uyarlanan eser, Los Angeles’ta yaşayan, yoksul altı adamın, birlikte para biriktirerek göz kamaştırıcı bir takım elbise satın almalarını konu alır. Teker teker bir takım elbise almaya gücü yetmeyen bu altı kişi, bir araya gelerek hayalini kurdukları giysiye ulaşabilirler: “Muhteşem beyaz, vanilyalı dondurma gibi bir takım elbise.” Böylece her biri, en azından haftada bir kez muhteşem görünecektir. Bu takım elbise, onlar için yalnızca dışsal bir zenginlik değil; aynı zamanda içsel bir değişimin, mutluluğa giden bir yolun parçasıdır. Takım elbise, onların olmak istedikleri kişiye dönüşmelerini sağlayan, doğaüstü bir mucize gibidir.

Armağan adlı öyküde ise ilk uzay yolculuğuna çıkacak bir çocuk Noel mumlarını, ağacını ve hediyelerini gümrük kapısında bırakmak zorunda kalır. Ancak Noel saati geldiğinde uzayın derinliklerinde onu on milyar milyar beyaz sevimli, mum bekler…

Kitaptaki bir diğer ilgi çekici öykü ise Bradbury’nin 1948 yılında yazdığı Ateş Sütunu (Pillar of Fire). 1933 yılında ölen William Lantry, 2349 yılında mezarından kalkar ve nefretle yeniden doğar. Ancak bu zamanda artık ne mezarlık ne de ceset vardır. Lantry’nin yattığı yer ise kadim gelenekleri hatırlamak adına turistler için bırakılmış son mezarlıktır. Bu yeni dünya, sadece ölülerden değil; karanlıktan, korkudan, şiddetten ve tüm kötücül davranışlardan da arınmıştır. Nefret, öfke, cinayet, haset artık yoktur. Mezarlar boşaltılmış, korku kitapları yakılmış ve toplum, korkuya ihtiyaç duymayan bir noktaya ulaşmıştır. Edgar Allan Poe, H.P. Lovecraft ve Ambrose Bierce artık yoktur, hatta hiç var olmamışlardır.

1933 yılından gelen Lantry için bu ütopik (!) dünya korkunçtur. Nasıl olur da insanlar karanlıktan korkmaz, nasıl olur da birinin birini öldürebileceğini düşünemez ve asla, ama asla yalan söylemezler? Tüm bu saçmalıklarla nefretle savaşmaya karar verir. Sansür, korku, tarihin silinmesi ve kitapların yakılması temaları etrafında şekillenen Ateş Sütunu, yazarın birkaç yıl sonra yayımlayacağı Fahrenheit 451 romanının da habercisi niteliğindedir.

“Hiçlik de varlık kadar normal değil mi? Peki ya hüznün içinde mutluluk varlığını sürdürebilir mi?” Bradbury’nin farklı zamanlarda yazdığı bağımsız öykülerden oluşan Melankolinin İlacı, en az onu bilimkurgunun ustası yapan Mars Yıllıkları ve Fahrenheit 451 kadar etkileyici bir başyapıt. Ve bu ilacı bir kez aldıysanız, artık her zaman ona başvuracaksınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAĞMUR KARAGÖZ Arşivi
SON YAZILAR