İBRAHİM EKİNCİ
Sorumluluklarını yıkacak iç - dış güç bulamayınca asabiyet depremi geçiriyorlar
Deprem öncesi için pek tutmadıysa da bir şey buldular.
“CHP kentsel dönüşümlere karşı çıktı. Çıkmasaydı, dönüştürecektik, deprem bu kadar yıkıcı olmayacaktı” diyorlar.
Depreme de gerekçe bulanlar oldu. Uzaydan atılan titanyum alaşımlı çubuklar, ABD gemisinin sinyal gönderip tetiklemesi vs…
Fakat deprem sonrası kaosu, acizliği, yetmezliği yıkacak birini bulamıyorlar.
Dış güç desen olmuyor, iç güç desen olmuyor. Konu her şekilde üstlerine kalıyor. “Hükümetimiz deprem bölgesine zamanında gidemesin, etkin müdahale edemesin, yeterli çadır göndermesin de yıpransın” diye duble yolları, havalimanı pistlerini havaya uçuran, iş makinelerinin lastiklerini patlatan, çadır stoklarını kundaklayan bir dış güç henüz bulunamadı. Sinir depremi geçirmelerinin, hiddetle saldırmalarının nedeni bu. Yıkılacak birini bulamıyorlar!
Fakat benim bu yazıda tartışmak istediğim iktidarımızın; her zaman süper, her durumda tarzan, her dalda şampiyon olduğunu anlatan beslemelerinin gülünç argümanları değil, bazı yurttaşlarımızdaki yersiz inançtır. Kuşkusuz bizzat iktidar sözcülerinin ve bu yardakçı zevatın dört koldan boca ettiği uydurma teorilerin de etkisiyle… Bazı yurttaşlarımız “küresel güçlerin”, derin devlet departmanlarının, gizli teşkilatların, lobilerin, locaların en önemli gündeminin, en önemli meselesinin Türkiye olduğunu düşünüyorlar. Öyle bir anlatı, öyle bir kanaat var ki sanki Türkiye düşmanları her sabah toplaşıp, günler geceler boyu kafa patlatıyor, bu soluksuz tartışma maratonlarında Erdoğan’ın liderliğinde amansız, baş döndürücü bir hızla yükselen ve çıkarlarını tehdit eden Türkiye’yi nasıl durduracaklarını tartışıyorlar.
Konu önemli ve acil. Çünkü ilan da edildi. Eğer engel olamazlarsa bu yüzyıl Türkiye yüzyılı olacak. Çözemiyorlar, çare bulamıyorlar, bir türlü Türkiye’yi durduracak bir plan geliştiremiyorlar. Bir şeyler yapıyorlar ama yetmiyor. Mesela “doları yükseltiyorlar” ama çare olmuyor. Ekonomiyi tam çökertemiyorlar. Dünya lideri neredeyse parmak şaklatma kolaylığında karşı hamleyi yapıp boşa çıkarıyor o tür sınamaları. Haliyle ertesi gün tekrar toplaşıyor dış güçler. Ses dinleme denetimi yapılmış, perdeleri çekilmiş loş odalarda, uzun oval masalar etrafında, ortalıkta pek de görülmeyen enteresan tipler, bazıları pelerinli, karga burunlu filan… Toplaşıp tartışıyorlar. Duvarda çeşitli yerlerine başlıklı raptiyeler batırılmış Türkiye haritası. Arada dilsiz odacı girip uyku kaçıran kahveleri yeniliyor. Konu hep aynı: Türkiye’yi nasıl durdururuz?
Ama cevap bulamıyorlar!
En son denemeleri de işte bu deprem oldu.
Büyük bir deprem yaratarak Türkiye’nin önlenemez yükselişinin önünü kesmek… Evet evet, son plan buydu.
Gerçekten de durumun böyle olduğuna inanan yurttaşlarımız da var. AKP sevgisini toz kondurmama seviyesine taşımış yurttaşlarımızda otomatik bir refleks gibi çalışıyor. Bir şey olduğunda hemen harekete geçip sorumluyu, suçluyu buluveriyorlar.
Pazarcık Depremi’nden sonra yine gördük. Yine bu gibi açıklamalar geldi.
Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım’ın birkaç yıl önce yaptığı bir konuşma tekrar piyasaya sürüldü. Yıldırım, "Bir örnek vereyim, böyle bir silah sistemi çalışıldığını, projesini gördüğüm için söylüyorum. Titanyum alaşımlı 10 metre çubukları uzaydan dünyaya istediği hedefe gönderebilen savaşçı uydular var! Bu çubuklar yerin 5 kilometre derinliğine nüfuz ederek 7-8 şiddetinde deprem yaratıyor. Bunları tespit etmek de mümkün değil” diyor o konuşmasında.
Demek ki bir kere Türkiye’yi durdurmak isteyen dış güçlerin elinde böyle silahlar var. Acaba bu silahlar kullanılmış olabilir mi? Mümkün. Ama henüz açık delil niteliğindeki titanyum çubuklar bulunamadığı için kesin bir şey de söylenemiyor.
Bir de şu ABD gemisi USS Nitze konusu var.
Gemi geliyor, Pazarcık depremi oluyor.
Bu kadar tesadüf olamaz!
Birisi şöyle yazmış mesela: “Son asırlarda dünya tarihinde böyle zelzele görülmedi. Etkilenen coğrafya Mısır’dan Gürcistan’a uzanan büyük bir hat. Müteakip depremler evvelkilerden büyük. Bu normal değil. Bir anormallik ihtimali güçlü. Akdeniz’deki ABD gemilerine dikkat etmeli.”
Bu gemilerde HAARP denilen bir teknoloji var. Sinyaller göndererek deprem tetikleyebiliyorsun.
Şu gökyüzündeki ışık patlamaları da çok manidardı.
Bir de gereksiz tartışmalara girmek yerine asıl mesajına, işaretlere yoğunlaşmamız gerekmiyor mu? Bahçeli de buna dikkatimizi çekti ya… “Kahramanmaraş depreminde özellikle çocuklarımızın, bebeklerimizin kurtuluşu manevi bir mesaj, metafizik bir sembol değil midir?”
Türkiye’nin baş döndürcü yükselişini durdurmak isteyenleri buldum
Değerli yurttaşlarımız,
Kapasiteden değil durumdan bahsediyorum. Mevcut durumda Türkiye, her hangi bir alanda “küresel güçler”i korkutan bir büyüklüğü sahip değildir. Mesela ekonomiden bakalım. Dünya 2021’de 96 trilyon dolarlık hasıla üretti. Türkiye’ninki 810 milyar dolardı. Yani dünyanın yüzde 1’i bile değildi. Arada rakam küçük küçük artsa azalsa da… Mesela, AKP iktidar olduğunda Türkiye’nin dünya ekonomisi içindeki payı yüzde 0,69’du, halen yüzde 0,67’dir. Hani 40 yıldır yüzde 1 civarında dalgalanıp durulmaktadır. Türkiye büyük bir ekonomi değildir. Türkiye’nin nüfusuna sahip olup, beş katı milli hasıla üreten ülkeler vardır. Türkiye’nin küresel güçleri tehdit eden bir ekonomik gücü yoktur.
Sevgili yurttaşlarımız, dış güçleri düşündürse düşündürse Güney Kore düşündürür. Bu ülke son 40 yılda “gelişmekte olan” bir ülke olmaktan çıkıp, gelişmişler sınıfına katılan tek kayda değer ülkedir. Dış güçleri endişelendirse endişelendirse Türkiye değil Çin endişelendirir, endişelendiriyor da zaten. Türkiye yerinde sayarken Çin aynı dönemde, son 20 – 30 yıl içinde gelip dünyanın en büyük ikinci ekonomisi oldu. Türkiye’nin 16 – 17 katı, 15 trilyon dolarlık bir ekonomi oldu.
Sevgili yurttaşlarımız, her ay “rekor kırdık” açıklamalarına aldanmayın. Türkiye dış ticarette kimsenin pazarını elinden almamış, kimse için bir tehdit olmamıştır. Türkiye’nin 22 trilyon dolarlık dünya ticaretinden aldığı pay da yüzde 1 civarındadır. Hiçbir ülke Türkiye’nin “büyük atağı” nedeniyle endişeli değildir. Mesela Almanya’nın ihracatı 1.6 trilyon dolardır. Türkiye’nin 6 katından fazladır. Almanya’nın dikkat ettiği ülke Çin’dir, ABD’dir. Çin’in dikkat ettiği ülke de diğerleridir, Türkiye değil. Çin’in ihracatı 3.4 trilyon dolardır. Yani Türkiye’nin 1 yılda yaptığı ihracattan daha fazlasını 1 ayda yapmaktadır. Niçin Türkiye nedeniyle endişelensin ki? ABD’nin ihracatı 1.8 trilyon dolardır. Demek ki onun da rakipleri Çin ve Almanya’dır. 840 milyar dolar ihracat yapan Hollanda olabilir. Neden Türkiye’ye dikkat kesilsin? Şu Hollanda, Türkiye’nin bir ili, Konya kadar yüz ölçüme sahip bir ülke. Türkiye’nin 3 katından fazla ihracat yapıyorken, Almanya, neden Hollanda’ya değil de Türkiye’ye çok dikkat etsin?
Değerli yurttaşlarımız, Türkiye bir düşük ve orta teknoloji ülkesidir. İhraç malları içinde yüksek teknolojili ürün oranı yüzde 3 civarındadır. Gelişmiş ülkelerin, dış güçlerin Türkiye’den çalacakları bir teknoloji yoktur. Türkiye şimdiye kadar ve halen başkalarının ürettiği teknolojileri satın almaktadır. Küresel güçleri teknolojide endişelendirse endişelendirirse Çin endişelendiriyor olabilir. Dikkat ediyorsanız Çin birçok teknolojide ABD’yi geçti ve ABD, Çin’i durdurmak için önlemler alıyor. Hani şu “ticaret savaşları” diyoruz ya… İşte o savaş bu iki büyük güç arasında geçiyor esasta. İsrail mesela, kapasiteli bir ülkedir. Az nüfuslu, az topraklı ama teknoloji kapasitesi yüksek bir ülkedir. Rakipleri ona dikkat ediliyorlardır. Rusya mesela, ona dikkat ediliyordur. Gücü, olanakları, kapasitesi yüksektir.
Ha şimdi diyeceksiniz ki “Peki ya damadın SİHA’ları?” Sevgili yurttaşlarımız, İHA - SİHA Türkiye’nin icadı değildir. Teknolojinin temeli bir asır öncesine (1916 ABD) gider. Halen 40’tan fazla ülke üretir. Hatta ülkeler değil, Hizbullah gibi örgütler bile üretiyor. Türkiye’de de damat dışında ikisi özel üç kuruluş daha üretiyor. Türkiye silah teknolojilerine yatırım yapıyor ama bu konuda da “küresel güçleri” tehdit edecek durumu yoktur. Hatırlasanıza, daha birkaç yıl önce gidip Rusya’dan füze savunma sistemleri aldı da, batılılar maraza çıkarınca depolara kaldırdı!
Sevgili yurttaşlarımız, Türkiye öne çıkan bir bilim merkezi, kültür merkezi, yeni felsefe veya sanat akımlarının ortaya çıktığı bir merkez de değildir. Koca Müslüman dünya içinde laik hayat tarzı, seçim demokrasisi gibi birkaç esprisi vardı ki onlar da AKP döneminde bir hayli aşınmıştır. Türkiye bir model ülke olmaktan çıkmakta, Baas rejimli bir Arap ülkesi standartlarına gerilemektedir. Yani ileri değil, geri gitmektedir. Küresel güçler buna olsa olsa seviniyor olabilirler.
Sevgili yurttaşlar!
Elbette dünyada bütün ülkeler rekabet içindedir. Hepsi en avantajlı üretim alanlarını ele geçirmek, ulaşmak, en geniş pazarlara sahip olmak, güçlenmek istiyor. Elbette başka ülkelerin rekabetçi yöneticileri Türkiye coşsun, koşsun, kopsun gitsin istemez. Ama Türkiye’nin başkaları için temennisi de böyledir. Endişe etmeyin. Sandığınız gibi bütün dış güçlerin en önemli meselesi Türkiye değildir. Türkiye zaten koşan bir ülke de değildir. Doğasını, tarımını, geleceğini çökerte çökerte yürüyen bir ülkedir. Türkiye’nin düşmanı olsanız da fazla bir şey yapmanıza gerek yoktur. Hülasa öyle toplantılar filan yapılmıyor. Dikkatlerin çevrildiği bir ülke değil Türkiye. AKP, başarısızlıklarına gerekçe uydurmak için sarılıyor bu “dış güçler” argümanına… Yutmayın.
Yazının başlığına “dış güçleri” buldum dedim ama… Bundan çok emin değilim. Rusya ile Türkiye dost, Erdoğan’a en çok destek veren lider Putin’dir. Yıldızları barışıyor. Türkiye, Çin ile de dosttur. O kadar ki Uygur’lara yapılan zulmü bile dile getiremiyor. ABD derseniz, daha dün Dışişleri Bakanımız, ABD’li meslektaşıyla helikopterle deprem bölgesine uçup dostluk dayanışma açıklamaları yapmadı mı? Erdoğan, “Stratejik müttefik” olduğumuzu hep söylemez mi? ABD ile Türkiye’nin arası açık aslında. Ama bunun nedeni Türkiye’nin ABD’nin tahtını sallayan büyük bir küresel güce dönüşmekte oluşu değil, NATO üyesi Türkiye’nin ABD’nin baş düşman gördüğü ülkelere yanaşmasıdır. Kim kaldı geriye? Almanya, İngiltere, Fransa mı? Sevgili yurttaşlar, en başta bu ülkeler olmak üzere batılıların AKP döneminde Türkiye’ye 2 trilyon dolar civarında borç verdiğini unutmayın! Halen Türkiye’den 450 milyar dolar alacakları var. Siz hiç borçlusu batsın isteyen birini gördünüz mü? 2004’te bu Avrupa ülkeleri değil miydi, Türkiye’ye AB üyelik yolunu açan?
Sevgili yurttaşlar! Bir de depreme yardıma gelenlerin casusluğa gelmiş olabileceklerini hatırlatan kül yutmazlar var. Eğer böyle birileri geldiyse, merkezlerine muhtemelen şöyle bir rapor vermiş olmalılar: Bu memleket için endişelenmeyin. Komplo teorileriyle aklını bozmuş bunlar. Gerçeği farketmeleri zaman alacaktır!