Alkol yasağı ve "niyet okuma"nın iyiliği

Koronavirüs vakalarındaki rekor artış ve artık rutin haline gelen günlük dört yüze yakın ölüm rakamlarından sonra beklenen ‘tam kapanma’ geldi.

Tam kapanma kararının duyurulmasından sonra muhafazakar bir arkadaşımla aramızda şöyle bir yazışma geçti.

"- Mehmet gerçekten alkol satışı mı yasaklanmış ?

- Evet.

- Şimdi okudum haberi. Gerçekten çok anlamsız. Millete 15 gün içki içirmeyeceksin de ne olacak? Yani bunu yaparak neyi başarmış oluyorsun?

- Bu tipik bir gerilimden beslenme ve alıştırma biçimi AKP için. Ayrıca da bence kendileri açısından kazançlılar.

- Hakikaten öyle. Bunca yıllık dindarım. Ağzıma içki bile koymadım ama ben refleksif biriyim, beni bile teşvik ediyorlar."

Tam kapanma kararıyla birlikte alkol satışı da yasaklandı. Yasak hakkında konuşan İçişleri Bakanı Soylu, tekel bayilerinin istisna kapsamında olmadığını belirterek, "İstisnada yer almıyor ve kapalı” dedi

Yeni soru şuydu? Peki açık olan zincir marketler içki satacak mıydı?

Hayır!

‘Neden hayır?’ sorusunun cevabını yandaş yazarlardan “son demeç bükücü” olanlar şöyle açıklıyordu: “Haksız rekabet olmasın diye…” Yani diyorlar ki tekel bayii satamıyorsa süpermarketler de satamasın.

Bu açıklamaya inanan var mıdır? Vardır muhakkak, çünkü halkımızın inanma seviyesine erişmek imkansız artık. Malum kayıp bakanımız “Seçmenimiz Ay’a duble yol yaptık desek inanır” demişti.

Peki bu yasağı uygulayarak AKP ne kazanıyor?

Bir kere imkansız sanılanı normalleştiriyor.

Mesela şimdi desem ki ‘gelecek sene pandemi bitse de içki satışı Ramazan’da yasaklanabilir', muhtemelen birçok kişi benim için şöyle diyecek: “Adamın içinden niyet okuyan, ön yargılı İzmirli kartonpiyer saçlı laik teyze çıktı.” 

O zaman biraz geçmişe dönelim. Birkaç örnekle önce şaşırılan, sonra alışılan yaşam biçimi değişimlerine bakalım.

LGBT Onur Yürüyüşü. İlk olarak “Ramazan'da milletimizin hassasiyetleri" denilerek “hoş karşılanmadı” şimdi tamamen yasak.

Taksim’de 1 Mayıs, AKP’nin özgürlük boncuğu dağıttığı yıllarda serbestti. Sonra inşaat var diye en son da terör saldırısı endişesiyle yasaklandı, şimdi tamamen yasak. 

‘Neden müftüler nikah kıymasin ki?’ diye soruldu. Seküler kesim “yok artık” dedi, güldü geçti. Şimdi din adamları nikah kıyıyor. AKP bir dahaki belediye seçimlerinden sonra nikah kıyma işini tamamen Diyanet’e verir mi acaba? Hiç gülmeyin sizin için şahane bir “son demeç bükücülük” simülasyonu yapabilirim. “Efendim 90 bin camii daha aktif olarak kullanılacak, hem ne var bunda? Batı`da kiliseler kıymıyor mu nikahı?”


Yıllar içerisinde AKP’nin kadına yaklaşımı yavaş yavaş kendi özünü bulup varmak istediği yere yaklaştı ama henüz arzu ettikleri noktadan uzak olduklarını düşünüyorlar.

Evet alenen niyet okuyorum...

AKP ve cemaatin bir zamanlar ağızlarına pelesenk ettikleri “Ama siz de niyet okuyorsunuz” her “karanlık niyet” bugüne kadargerçekleşmedi mi?

Dolayısıyla, bilinenin aksine, belirli bir yanılma payını gözeterek ön yargının ve niyet okumanın o kadar da yanlış olmadığını düşünüyorum.

Üstelik biraz niyet okumak hepimizi hayal kırıklığından biraz olsun koruyabilir. Keşke baştan niyet okuma konusunda biraz daha futurist-falcı olabilseydik.

Zamanında dillerinin altından çıkardıkları baklaları biraz hatırlayalım önce.

Neler demediler ki? 

  • “Kocan hiddetlendiğinde “peki” demesini bil.”
  • “Şortlu kadın senin hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın en fazla.”
  • “Madam gibi değil adam gibi ölmek lazım.”
  • “Bir kadın olarak sus.”
  • “Kadına şiddet denmesine karşıyım, şiddeti bir bütün olarak ele almamız lazım.”
  • “Kadının tek kariyeri annelik”
  • “Kadınla erkeği eşit konuma getirmek fıtrata terstir.”
  • “Kocasını bırakıp tatile çıkanlar, direği gördüğünde dayanamayıp direğe çıkanlar...”
  • “Böyle bir hayatın içinde siz olabilirsiniz, size kızmanın ötesinde acıyabilirim.”
  • “Dün bir kanaldaki, yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet gitmiş ki… Olmaz bu yani.”
  • “Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye kürtajda ölüyor? Anası kendisini öldürsün.”
  • “Kızlı erkekli aynı evde kalması ne denli uygun olabilir?”
  • “İffetli kadın kadın kahkaha atmamalı.”

Peki bunları kameralar önünde söyleyenler, kapı arkalarında sizce şimdi “Sivil Demokratik Anayasa” mı hazırlıyordur bizler için?

Demokratikleşmenin para ettiği, AB rüzgarı döneminde imzalanan İstanbul Sözleşmesi geçtiğimiz günlerde iptal edildi.

Baştaki alkol ve yaşam tarzı meselesine dönelim.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, alkollü içkilerin neden olduğu hastalık ve kazalar nedeniyle her yıl 2,5 milyon insan hayatını kaybediyor. Alkol kullanımının sağılığa zararlı olup olmadığı artık bir tartışma değil.

Alkolün zararları konusunda sanırım herkes mutabık.

İçkiyi tamamen yasaklamaları şimdilik imkansız çünkü yılda yaklaşık 16.5 Milyar TL vergi geliri alkolden geliyor. Dünya’da alkolizmle mücadele eden İskandinav ülkelerinden sonra alkol vergisinin en yüksek olduğu 5. ülke Türkiye. 

7 bakanlıktan fazla bütçesi olan Diyanet İşleri bütçesinin 13 milyar TL olduğunu düşündüğünüzde dinen günah olsa da kemiksiz para… Bu gelirden olmak pek akıl kârı iş değil.

Burada yapılan şimdilik alkolü yasaklamak değil görünürlüğünü sıfırlamaktır.

Erdoğan bu konudaki niyetini 2013’te şöyle özetlemişti: “Kimse alkolü bir kimlik meselesi haline getirmemelidir. Çıkan düzenleme kimsenin yaşam tarzına müdahale anlamında değildir. İçeceksen yine alkollü içeceğini al evinde iç. Yine git ne içeceksen iç.”

Peki içki içmek bir yaşam biçimi değil midir? Bal gibi de bir yaşam biçimidir. Hiç gölge boksu yapmayalım birbirimize.

AKP 'Ramazan’da da varsın içmesinler' niyetiyle alkol satışını yasaklarken gelen haberler ters patlama olduğu yönünde. Kuvvetle muhtemel bugün ve yarın yılbaşı günlerindeki alkol satış rekorları kırılacaktır.

Trajikomik olan İslamcı bir iktidarın Ramazan ayında içki satışlarını patlatmış olması.

Hayatın enteresan bir karması var. Nasıl dindar bir nesil yaratacağız derken deizmi patlattılarsa, içki konusunda da memleketi İrlanda’ya çevirdiler.

İçimizdeki İslamcı İrlandalılar…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
MEHMET DEPREM Arşivi
SON YAZILAR