SERHAT TUTKAL
Benzin zammı, polis şiddeti ve örgütlülük: Panamalılar nasıl sokağa indi?
Latin Amerika’nın eylemlerle pek gündeme gelmeyen küçük bir ülkesinde, üç haftadan uzun süredir kitlesel eylemler gerçekleşiyor. Panama’dan söz ediyorum. Normal koşullarda Panama’dan pek beklenmeyecek bir boyutta gerçekleşen bu eylemlerin iki temel sebebi var: Yakıt zamları ve temel gıda maddelerindeki fiyat artışı. Bununla beraber, eylemlerin başlangıcını eğitim emekçileri tarafından ilan edilen süresiz greve götürmek mümkün.
Çeşitli sendikaların grev kararı ve yerli halklara mensup eylemcilerin sokağa çıkması üzerine eylemler çok ciddi bir boyuta ulaştı fakat eylemleri başlatan kamu üniversiteleri ve okullarında çalışan eğitim emekçileriydi. Sonuçta, benzin fiyatlarının son dönemde yüzde 40 civarında artması Panama’da bile kitlesel eylemlere yol açabildi. Çok sayıda yolu trafiğe kapatan eylemciler haftalar boyunca zamların geri alınmasını talep ettiler.
Eğitim emekçileri grev kararı alırken hükümetten yakıt fiyatlarının düşürülmesi ve düşük fiyatta sabitlenmesi, temel gıda maddeleri için tavan fiyat belirlenmesi ve eğitim bütçesinin artırılması gibi taleplerde bulunmuştu. Eylemler başladıktan sonra taleplere ilaç fiyatlarının düşürülmesi ve piyasada bulunamayan ilaçların temin edilmesinin sağlanması da eklendi.
Eylemcilerin talepleri karşısında hükümet benzin fiyatında yüzde 18’e yakın oranda indirime gitmeyi kabul etti. Bu indirim eylemleri sonlandırmak için yeterli olmadı. Eylemlerde arabuluculuk rolünü üstlenen Katolik Kilisesi’nin de bu konuda pek başarılı olduğu söylenemez. Her ne kadar yakıt fiyatlarının düşürülmesinin ardından hükümetle eylemciler arasındaki anlaşma üzerine eylemciler kapattıkları bazı yolları trafiğe açmış olsalar da anlaşma kısa süreli oldu.
İçinde bulunulan olumsuz ekonomik koşullarda eylemcilerin yalnızca yakıt fiyatlarındaki indirimle yetinmeyeceklerini öngörebiliriz. Panama’da haziran ayında kaydedilen yüzde 5,2 oranındaki yüksek enflasyonun da eylemlerin şiddetlenmesinde etkisi büyük (aynı ayda Türkiye’de enflasyonun yüzde 78,62 olarak kaydedildiğini de belirteyim). Eylemcilerin kapattıkları yollardan birinin Alaska’dan Tierra del Fuego’ya bütün Amerika kıtasını kateden Panamerikan Karayolu’nun Panama’yı Kosta Rika’ya bağlayan kısmı olduğunu not etmek de önemli olabilir. Eylemciler bu şekilde Alaska’dan Arjantin’e uzanan bu karayolunun Kuzey Amerika’dan Güney Amerika’ya geçişlerde kullanılmasının da önüne geçmekteler.
PANAMA VE ABD ETKİSİ
Panama 75 bin kilometrekarelik yüzölçümü ve 4,5 milyona yaklaşan nüfusuyla küçük bir ülke. İspanyol sömürgecilerin kıtaya gelişinden önce Çipça dilleri konuşan çeşitli halklar bu bölgede yaşıyordu. Sömürgeciler 1501 yılında ilk kez bugün Panama olarak bilinen bölgeye geldiklerinde bu bölgede en az 500 bin (bazı kaynaklara göre çok daha fazla) yerli bulunmaktaydı. İspanyolların gelişiyle birlikte bölgeye Afrika’dan çok sayıda siyah köle de getirilmişti. Bu durumun sonucu olarak nüfusun kayda değer bir kısmını yerli ve siyah vatandaşlar oluşturuyor.
1821 yılında İspanya’dan bağımsızlığını kazanan Panama, Kolombiya’nın bir parçası oldu. 1899-1902 iç savaşının ardından (Bin Gün Savaşı) Kolombiya’dan ayrıldı. Bunda başta ABD olmak üzere Panama’da bir kanal inşa edilmesi taraftarı olan uluslararası aktörlerin önemli etkisi oldu. Kolombiya hükümeti ABD’nin Panama Kanalı planlarına sıcak bakmadığı için Panama’nın Kolombiya’dan ayrılmasına dek kanalın inşa edilmesi mümkün olmamıştı. ABD askerlerinin Panamalı isyancıları doğrudan desteklemesi üzerine Kolombiya’nın Panama’nın ayrılmasını önlemek için yapabileceği bir şey kalmamıştı.
Panama büyük ölçüde ABD’ye bağımlı bir ülke. Her ne kadar hem Panama balboası hem de ABD doları resmi para birimi olarak kabul edilse de Panama balboasının yalnızca madeni paralardan oluşması ve kağıt para kullanımının ABD doları üzerinden gerçekleştirilmesi hakim para biriminin ABD doları olduğunu gösteriyor. ABD merkezli aktörler tarafından bu ülkenin üst sosyoekonomik sınıfının çıkarları gözetilerek kurulan Panama kuruluşundan sonra da ABD müdahalelerinden sıklıkla payını aldı. Bu müdahalelerin en bilineni ülkenin 1989 yılında ABD tarafından işgal edilmesiydi.
Baba Bush döneminde, Medellin Karteli’yle ilişkili olduğu iddia edilen Panama’nın askeri diktatörü Manuel Antonio Noriega Moreno’yu devirme gerekçesiyle gerçekleştirilen işgal binlerce Panamalı’nın ölümüne neden olmuştu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 75’e karşı 20 oyla (40 ülke çekimser kalmıştı) işgali “uluslararası hukukun açık ihlali” olarak kınamıştı. İşgalin Panama üzerindeki ABD etkisini iyice pekiştirdiği söylenebilir.
Panama her ne kadar yerli ve siyah nüfus oranının yüksek olduğu bir ülke olsa da bugüne dek eylemlerle gündeme gelmiyordu. Tıpkı yıllardır ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiki olan Kolombiya’da sol bir hükümetin yönetime gelmesi gibi Panama’da haftalardır kitlesel eylemlerin gerçekleşmesi de Latin Amerika’daki dönüşümün göstergelerden sayılabilir.
Panama’da polisin eylemcilere sert müdahalesi haberlere konu oluyor. Yolsuzlukların ve vatandaşların büyük çoğunluğunun yoksullaştığı bir ortamda gösterişçilikten taviz vermeyen siyasal elitin lüks harcamalarını gösteren haberlerin yarattığı öfke sokak eylemlerinin polis tarafından bastırılmasının önüne geçen etkenlerden biri. Panama’nın sosyal demokrat iktidar partisi Demokratik Devrimci Parti (PRD) ve başkan Laurentino Cortizo her geçen gün halk desteğini yitirmekte.
Bu koşullar altında eylemlerin önümüzdeki dönemde güçleneceğini ve Panama’nın da artık toplumsal hareketler tarafından örgütlenen eylemlerle gündeme geleceğini öngörebiliriz. Hükümetin yolları kapatan eylemcilere yönelik suçlamalarının orta-üst sınıflara mensup küçük bir grup vatandaş dışında pek ikna edici bulunmadığı anlaşılıyor. Özellikle yolların kapanmasından dolayı başkentte çeşitli gıda maddelerinin tükenmesi üzerinden eylemcilere yönelik düşmanlık yaratmaya çalışan hükümet destekçisi bazı siyasetçiler ve medya organları şimdiye dek başarılı olamadılar.
BİTİRİRKEN
Panama’da vatandaşlar hayat pahalılığına, yoksulluğa ve yolsuzluğa karşı sokaklardalar. Polis müdahalesine ve hükümetin bazı geri adımlarına rağmen sokakları terk etmeyen Panamalı eylemciler Latin Amerika’daki sol dönüşümün seçim başarılarından ibaret olmadığını gösteriyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ardından yakıt fiyatlarında yaşanan krizin çok sayıda ülkede eylemleri tetiklediğini görüyoruz, Panama da bu ülkelerden biri. Önümüzdeki dönemde gerçekleşecek yakıt ve gıda krizleri başka ülkelerde de eylemlere yol açabilir. Hiç kuşkusuz bu eylemlerin gerçekleşmesi için vatandaşları örgütleyebilecek güçte siyasal oluşumlara ihtiyaç var.
Panama’da eğitim emekçilerinin başlattığı eylemler sendikaların ve yerli örgütlerinin desteğiyle kitleselleşti. Bu örnekte yakıt, gıda ve ilaç fiyatlarındaki krizden kaynaklanan eylemlerin bu krizle doğrudan ilişkili olmayan örgütlü eğitim emekçileri hareketi tarafından başlatıldığını görüyoruz. Muhalif örgütlerin önemi tam da bu türden politikalara karşı ortaya çıkan bireysel tepkileri örgütleyebilmekte yatıyor. Bunun mümkün olmadığı koşullarda yakıt fiyatları yüzde 40 değil yüzde 400 artsa bile bunun hükümeti olumsuz biçimde etkilemediği görülüyor.
Bir film önerisi: Latin Amerika’nın yoksulluğa ilişkin filmlerinden olan 2015 tarihli Meksika yapımı İnce Sarı Çizgi’yi (La delgada línea amarilla) ilgilenenlere öneririm.