TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Bir nefes, komşu hakkı
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Belediyeler kendi hizmet sınırları içerisinde, kentlilerin kent yaşamının gerektirdiği ulaşımdan sağlığa, imar planlamadan kültür sanata, sosyal hizmetten barınmaya kadar halkın birçok ihtiyacının karşılayabilmesinin aracıdır. Bu ihtiyaçların belirlenmesini halkın katılımını sağlayacak sahici süreçlerle belirlemek de gündelik yaşamın demokratikleşmesi açısından bir zorunluluktur.
Yerel yönetim seçimlerine günler kalmışken, toplumcu bir yerel yönetim için katılımcı bir bakış açısının hayata geçirilmesi yerel yönetimlerin en önemli gündemi olmak durumunda. Vaatlerin -şu yapılacak, bu olacak söylemlerinin- ete kemiğe bürüneceği şey belediye bütçesi ve halkın ihtiyaçları üzerinden katılımcı bir modelle bu bütçenin kullanılması ve bütçe kullanımında halkın denetiminin sağlanmasıdır.
Geri çağırma
5393 sayılı Belediye Kanunu’nda halkın katılımı ve yerel demokrasinin güçlendirilmesi için gündeme getirilen hemşerilik hukuku, kent konseyleri, gönüllü katılım ve denetim komisyonları katılımcılık açısından önemli bir olanak sağlarken, uygulama aşamasında ise sahici mekanizmalar olmaktan oldukça uzakta, iyi niyetli çabaların dışında, konum kullanma ve belediye yönetiminin olanak sağladığı ölçüde kontrollü ve sınırlı çalışmalar yürütüldüğü ortada. Belediye yönetimlerine doğrudan katılım mekanizmaları, referandum ve dünyada 35 ülkede uygulanan görevleri dolmadan seçilmişlerin görevden alınmalarına olanak tanıyan ve sürekli denetim sağlayan geri çağırma yöntemleri ise Türkiye’de hukuki bir zeminde kabul görmemiş durumda.
Hal böyle olunca, geri çağırma yöntemi ve halkın doğrudan katılımının sağlanacağı bir süreç de tanımlanmayınca, beş yıl süresince halk denetiminden uzak, yönetenlerin inisiyatifine bırakılmış, kontrollü bir hukuki alanla belediye yönetimlerinde halk katılımı “mış gibi” uygulanır hale geliyor.
Her seçimden sonra derneklerin meslek örgütlerinin, üniversitelerin, kurumların masa başında toplanılarak 5 yıllık stratejik planlama çalışmaları ise sahici katılımcılık bir yana, gerçekçi stratejik planlamadan oldukça uzak. Nüfusa ve ihtiyaçlara göre belirlenmeyen stratejiler ise küçük hedeflerle büyük başarılar olarak gösterilmekte ve adayların vaatleri de aynı stratejilerle devam etmekte. Öğrenciler için vaat edilen yurt, çocuklar için kreş vb. pek çok şey nüfus ve kapasiteden uzak şekilde, vaat olarak ortaya koyulmakta, gerçeklikten uzaklaşılmaktadır. Hakikatin ve ihtiyaçlarının peşinde olan halk, kamu yararını önceleyen dernekler, meslek örgütleri, yerel yöneticilerin pek hoşuna gitmese de değişik yol ve yöntemlerle, dava yoluyla, kamuoyu yaratma yoluyla, anayasal haklarını kullanarak eylem yaparak kendi isteklerini duyurmaya çalışıyorlar. Yaşadıkları mekânların geleceğine katılmaya çalışıyorlar.
Kentsel rantın partisinin, sağının “solunun” olmadığı menfaat çevrelerinin ve sermayenin her alanda örgütlü olduğu bir süreçte, kentsel muhalefetinde mikro ölçekte örgütlenmelerden makro düzeyde kamusal alanların savunulmasını hedef alacak yaygın bir örgütlenmeyi inşa etmesi kaçınılmaz bir sonuç haline geliyor. Kentsel dönüşüm kanunundaki son değişikliklerle birlikte topyekûn bir rantsal dönüşüm ve kentsel yaşamın katline dönüşecek bir dönemde, kentsel mücadele mahalle örgütlenmelerinden, kent birlikteliğine doğru bir örgütlenmeyi daha da fazla dayatıyor.
Bu süreçte kent hakkı mücadelesinde yerel yönetimlerin nerede duracağı, toplumcu ve halkçı söylem ve eylemlerini belirleyen önemli bir argüman olacak.
Pazaryeri hakkını arıyor
Bugünlerde kamusal alanda kent hakkı arama yaklaşımı başkentte Cumhuriyet’in köklü mahallerinden olan Emek - Bahçelievler bölgesinde devam ediyor. Cumhuriyet’in planlı mahallesi, bugünlerde kentsel dönüşümle karşı karşıya. Ticaret yolu kararı ile giderek ticarileşen yık yap kültürü ile binlerce yetişmiş ağacını ve dokusunu kaybeden bölgede halk hakkını arıyor. Bir yandan günü birlik konaklama ruhsatlandırması ile değişen sosyo kültürel yapıyı gündeme getirirken, kaldırımlardaki yollardaki bozuklukları belediyelere duyurmaya çalışıyor.
Bahçelievler, açık pazar alanının 12 Eylül 1980 sonrası iki üç katlı semt hali yapılaşmasına dönüşümünü, mekânın itibarsızlaştırılarak köhneleştirilmesi ve deprem dayanıklı olmadığı iddiasıyla yıkılmasına tanıklık etti. Semt halinin yıkımı ile yeniden açık alanlarına kavuştukları bir dönemde pazar yerine önerilen betonlaşmaya karşı daha fazla yeşil alan taleplerini belediye başkanlarına, başkan adaylarına seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Emek ve Bahçeli Eski Dostlar (EBED) grubu basın bildirisinden, belediye başkan adaylarının seçim ofisi açılışlarına katılarak pazar yerinin açık yeşil alan ve meydan olması yönündeki isteklerini anlatmaya, yelek ve şapka yaptırarak bir araya gelip eylem yapmaya kadar mahallelerindeki imar politikasına karşı proaktif bir şekilde seslerini duyurmaya çalışıyor. 24 yıldır mahallede faaliyet gösteren Bahçelievler Derneği ise eski semt halinin yıkılarak bir yaşam merkezi haline dönüşmesi için, mimari projeler hazırlatılmasına ön ayak olarak, belediye ile görüşmeler yaparak Emek pazar yerinde uygulanmayan fikirlerinin uygulanması için gün sayıyorlar.
Tartışmalar devam ederken, mülkiyeti Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan 4184 metrekare alana sahip olan Bahçelievler 2644 ada 7 parselde bulunan pazar yerine, 13 Mart 2024 tarihinde yapılan ihale ile Bahçelievler Semt Hali Yapım İşi Belediye tarafından ihale edilir. 3 bodrum+zemin+3 kattan oluşacak 18 bin 682 metrekare inşaat alanına sahip betonarme yapı semt hali olmanın ötesine geçen bir yoğunluğu içerisinde barındırır. Dükkânlar mağazalar ile mahalle ölçeğinde bir AVM, sosyal ve kültürel tesisleri ile çoklu işlev üstlenen bir kütle önerisi çıkar ortaya. EBED inisiyatifi alanda “AVM değil, yeşil alan ve meydan olması” için harekete geçer.
Tam da bu noktada taraflarla birlikte müzakere etmenin katılımcı bir süreç işletmenin ortamı oluşmuşken ve birçok çalışma yapılmışken, süreci büyütmek meslek örgütlerini ve uzmanları da katarak katılımcı bir planlama yapma olanağı yerel yönetimler için bulunmaz bir fırsat. Kamusal bir alan için farklı görüşlerin olduğu bir süreçte belediye bir görüşü kendini yakın hissedip, hatta önerileri biraz daha ticaret yaklaşımı ile genişleterek onun üzerinden bir uygulamaya gitmesinin demokratik bir katılım olmadığı aşikâr. Günlerdir sesini belediye başkanlarına ve başkan adaylarına duyurmaya çalışan halkı es geçmek ise kabul edilemez bir durum. Kentsel dönüşüm ile yoğunluğun giderek arttığı Cumhuriyet’in köklü mahallelerinden olan Bahçelievler’de sorunları birlikte çözme isteği önemli. Benzer bir süreci yaşayan Esat semt halindeki mutabakatın Bahçelievler'de yakalanamaması ise farklı deneyimleri açığa çıkartıyor. Kentlerimizin giderek betonlaştığı, açık alan ve gökyüzünü görmeye hasret kaldığımız sıkıştırılmış kentsel mekân arasında, Bahçelievler de kamusal mekânın betonlaşmadan kullanımına dair ortak bir süreç yürütmek zorunluluk.
Komşuluk kültürü
Geçtiğimiz hafta İsviçre Fransa sınırında bir beldedeydim. Orada bir bina yapılacağı zaman belediye projeyi onayladıktan sonra kesinleşmesi için projenin yapılacağı alanda, projeyi detaylarıyla halka ilan ediyor. Yörede yaşayanlar 3 ay boyunca projeyi inceliyor ve itirazları varsa itirazlarını yapıyorlar. Üç ay sonra itiraz yoksa proje inşa edilmek için kesinleşiyor ve inşasına izin veriliyor. Bunun adı “komşu hakkı” olarak ifade ediliyor. Komşular onay vermezse ve ortak bir yol bulunmazsa yapı yapılamıyor. Katılımcı süreç açısından oldukça önemli olan bu komşu hakkı kavramı, büyük ölçekte kent hakkını niteliyor.
Bahçelievler Mahallesi’nde eski pazaryeri, adı üzerinde pazaryeri, muhtemel pazar yeri yapılmak için bağışlanmış bir alan. Çok katlı otopark ve dükkânlarla birlikte yeraltında 3 yer üstünde 4 katlı 18 bin 682 metrekarelik inşaat yapımı yoğun bir betonlaşmayı tarifliyor. Mahalle ölçeğinde altyapısının kaldırmayacağı bir imar planlaması ile karşı karşıya kalan Bahçelievler yaşayanlarının ve kent sakinlerinin Cumhuriyet’in bu köklü mahallesinde hem komşu hakkı, hem mahalle hakkı, hem de kent hakkı var. Kentsel dönüşümle binlerce yetişmiş ağacını kaybeden Bahçelievler’in bina yerine yeşil alan istemesi anlamlı.
Belediyeler bunu görmezden gelir ve herkesin onayı olmayan bir süreci koordine ederlerse bunun adı katılımcılık olmaz. Bahçelievler halkının isteği bir nefes komşu hakkı...