Çırpınırdı Karadeniz bakıp istikbaline

Yeni fenomenimiz Feyyaz Yiğit’in dediği gibi “Gerçeklerin bir kıymeti yok ki. Genel kanı neyse onu yaşıyoruz."

Bu yalancı ve ısrarcı kadim siyasi manipülasyon geleneğini biliriz bilmesine de, o yalanlar üzerine kafa yoran, doğrusu için kalem oynatanların sayısı bir elin parmaklarından azdır memlekette. İBB sözcüsü Murat Ongun’un ifadesiyle "Topu topu 200-300 kişinin kendi aralarındaki yorumları” olarak görülürler.

Kimse 'kafa konforu bozulsun' istemez. Özellikle de artık bir siyasi partiden çok milletvekili üretim işletmesine dönüşmüş siyasi derebeylikleri.

Yalan, yaşamaya devam ettikçe toplumda kök salar ve bir süre sonra da yalanın inkarı tekfir (dinden çıkmak) sayılmaya başlar. Ülkede siyasi klişeler ve efsanelerden sıyırıp bildiğini söyleyenlere ise yeni bir fikri var' diye değil “kılçık” muamelesi yapılır.

EGE'DE SOL, KARADENİZ'DA SAĞ MI?

Tamamen kabullenilmiş ve artık teslim olunmuş bu yalanlardan biri de şüphesiz Karadeniz’in eskiden beri 'sağ'ın, Ege’nin ise 'sol'un kalesi olduğu efsanesidir.

Son 20 yılda siyasal İslamcıların inatlaşma ve şeytan yaratma çabasıyla “yaşam biçimlerini tehdit ettiği” Ege Bölgesi'nde özellikle de İzmir’de CHP yükseldi. Doğu Karadeniz’de ise Rize ve Trabzon’da AKP-MHP tarihi oy oranlarına ulaştı.

Geçmişlerine baktığımızda Ege Bölgesi’nde daha çok Demokrat Parti ile başlayıp ANAP ile devam eden merkez sağ bir gelenek görüyoruz. Öyle solun kalesi gibi bir 'Dersim' durumu yok aslında. (Dersim’de bile bir umutla Demokrat Parti’ye oy vermiş 1950 seçimlerinde yüzde 58’le 2 milletvekili çıkarmıştı.)

1970 - 80 arası Doğu Karadeniz’de ise görece eşit dağılmış sağ ve sol merkez siyaseti ve sosyalist güçlü yapılar görülüyordu. Bugüne geldiğimizde CHP kalesi Ege-İzmir, AKP-MHP kalesi Doğu Karadeniz Rize-Trabzon gibi bir fotoğraf görüyoruz.

FOTOĞRAF NASIL DEĞİŞTİ?

Peki vaziyet neden buna evrildi? Fotoğraf nasıl bu kadar değişti?

Geçenlerde özellikle politik araştırmalar konusunda çalışmalar yapan araştırma şirketi sahibi bir meslektaşımla sohbet ediyorduk. Doğal olarak konu bir yerde cumhurbaşkanı adaylarına ve İmamoğlu’nun Karadeniz gezisine geldi.

KARADENİZ'DEKİ SİYASİ DÖNÜŞÜM

Sohbetin bir yerinde arkadaşıma “Memleketi uzun zamandır Doğu Karedenizliler yönetiyor. Trabzon’un 6 milletvekili var ama galiba Meclis'te 22 Trabzonlu vekil var. Muhalif başkan adayı da oradan çıksın, millet mitinglerde çaysız kalmasın" dedim. Biraz güldük ama Karadeniz’de siyasi manzara üzerine sohbetimiz devam etti.

Arkadaşım Karadeniz’deki siyasi dönüşümü yıllar içinde yaptığı birkaç çalışmaya dayandırarak anlatmaya başladı.

Öncelikle Karadeniz’in geçmişten beri muhafazakar, sağcı bir gelenek üzerinden ilerlediği koca bir şehir efsanesi olarak duruyordu.

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde merkez sol 1977 genel seçimlerinde yaklaşık yüzde 42 oy almıştı. 12 Eylül darbesinden sonra (1983) ise sert bir düşüş yaşayarak yüzde 29’a indi. Devamında her seçimde ortalama yüzde 3 civarında oy kaybı yaşayarak yüzde 15’ler civarına geriledi.

GÖÇÜYOR AMA KOPMUYORLAR

Arkadaşımın yaptığı saha araştırmasında hem Doğu Karadeniz’deki seçmenlerle hem de özellikle İstanbul’a göçmüş Doğu Karadenizlilerle görüşülüyor.

Büyük şehirlere göçen ve bölgede kalan iki grup arasında çok yoğun bir etkileşim ve iletişim var ama siyasi davranışları olarak farklılaşıyorlar yıllar içerisinde.

Mesela İstanbul’da yaşayanlar arasında HES’lere karşı olanların oranı Trabzon’da yaşayanlara kıyasla daha fazla. Garip ama gerçek; HES’lerden fiilen zarar gören ve orada yaşayanlar değil İstanbul’da yaşayan Doğu Karadenizliler daha duyarlılar.

Başka bir ifadeyle lokal siyasi atmosferden uzaklaşmış Karadenizliler arasında ekoloji gibi değerler konusundaki duyarlılık orada yaşayanlardan daha fazla. Karadeniz’deki siyasi atmosferden kopuldukça merkez sol, sol ve çevreci eğilimin güç kazandığı görülüyor.

Tabii bu siyasi farklılaşma tamamen birbirinin tersi iki Karadenizli grup yaratmıyor çünkü Türkiye’de memleket bağları en güçlü bölgelerin başında geliyor Doğu Karadeniz.

Yaş grupları arasında farklılıklar olsa da özellikle Doğu Karadenizlilerde her yıl memleketine gitme oranı yüzde 85’ler civarındaymış. Bu zayıflamamış güçlü bağdan dolayı göçenlerle kalanlar arasında günlük siyasi konular hep canlı ve önemli tartışma konusu. Hangi bölgede ne kadar yaygındır emin değilim ama İstanbul’da yaşayan Trabzonlular arasında yerel Trabzon medyasını takip etme oranı yüzde 50’ye yakınmış.

Bununla da kalmıyor... Göçmüş Doğu Karadenizlilerin memleket bağı devam ediyor. Doğu Karadenizlilerin yüzde 80 gibi önemli bir çoğunluğunun ya birinci dereceden yakınlarının ya da kendilerinin orada evleri varmış. Özellikle işsizlik nedeniyle göç etmiş olan kesimin yarısından çoğunun memleketlerinde hala işledikleri veya işlettikleri toprakları var.

Trabzonspor faktörü ayrı bir yazının konusu. Yalnızca son şampiyonluk kutlamalarının ülke çapındaki yaygınlığı bile bağın gücünü göstermek açısından enteresan bir örnek. Yani Neşet Ertaş’ın dediği gibi “Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez, yol gizli gizli” değil.

Bağ gayet güçlü, ortada ve görülüyor. Düz bir mantıkla baktığımızda aslında iktidarın, kendi içinde oldukça kapalı bir ekonomisi olan ve yoğun göç veren Doğu Karadeniz’de hızlı yıpranması beklenebilecek bir durum ama bu böyle olmuyor.

Irkçı-milliyetçilerin, içinden Türkiye’nin en büyük sol-sosyalist hareketlerini çıkaran, Doğu Karadeniz’in en önemli şehri Trabzon’da HDP il binasının bulunmayışıyla övünmesi dünden bugüne olan bir gelişme değil elbette. Bu tezgah derinler tarafından yıllar içinde adeta bir balık ağı gibi örüldü.

12 Eylül sonrası TSK’nın ve Diyanet'in özel alan çalışmaları.. Abdullah Çatlı’nın ölmeden önce telefonla görüştüğü son kişi olan Veli Küçük’ün Karadeniz yılları.. Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetleri yalnızca birkaç örnek. Ayrıca tarihçi Ayşe Hür geçenlerde yeni milliyetçi yıldızımız Ümit Özdağ’la ilgili ilginç şeyler paylaştı. O meseleye de konunu güncel olması sebebiyle kısaca bakalım.

Özdağ 2010’da Karadeniz’de yaptığı bir “proje” için Diyanet İşleri Başkanlığı ile bir alacak-verecek sürtüşmesi yaşamış ve üzerine çalıştığı “proje”nin önemi ile ilgili enteresan bir çıkışta bulunmuştu.

Ümit Özdağ şöyle diyordu: “Bin yıldır Trabzon bölgesinde bir plan yürütülüyor. Bölgenin milli dokusunu zayıf insan zeminini istismar ederek, milli dokuyu parçalamaya çalışıyorlar. Bu harekat son yıllarda büyük tırmanış gösteriyor. 25’e yakın yabancı devletin istihbarat teşkilatı Trabzon’da cirit atıyor. Orası enerji koridoru, emperyal güçlerin ilgi alanı, dolayısıyla eski sorunları kaşıyorlar.”

Özdağ’ın milli dokusu zayıf dediği bölge Karadeniz. Dilinin altındaki de Pontus hikayesi.

Zaten derdini Twitter’dan; Yunan kemençe sanatçısı Matthaios Tsahouridis için “Pontus Soykırımını tanıyor sahneye çıkartmayın” diyerek söyledi. Yunan bir kemençe sanatçısının tweet'lerini takip etmesi gerçekten enteresan bir görev aşkı…

Herkesin fantastik siyasi komplo teorileri olabilir ama bunun için Diyanet İşleri Başkanlığı ve TSK ile proje yaparsan işin rengi değişir. Görülüyor ki 12 Eylül ile başlayıp, Veli Küçük’le devam eden bölge dokusunun ırkçı-milliyetçi noktaya kaydırılması süreci AKP politikalarıyla İslamcı bir zemine oturmuş durumda.

HEBA EDİLMİŞ KARADENİZ TURU

Araştırmacı arkadaşımla yaptığım sohbetten çıkarttığım sonuç şu oldu; Doğu Karadeniz’de sağlanabilecek sol-demokrat-merkez oy artışı aynı zamanda büyük kentlere göç etmiş kesimde de yankı bulacaktır. Her iki kitlenin de memleketleri ile halen yoğunlukla devam eden gönül bağları, ekonomik, siyasal çıkarları büyük ölçüde ortaklaşmış durumda.

Bu sebeple İmamoğlu ve ekibinin kendi elleriyle heba ettikleri Doğu Karadeniz turu çok önemliydi. Yani Doğu Karadeniz’de proje halinde tırmandırılan radikal sağ siyasal İslamcı iklimi çözen İstanbul’u, Bursa’yı, Kocaeli’yi, Sakarya’yı ve benzerlerini de çözer.

Bu bağı anlayan da Doğu Karadeniz’de kazanır.

Buzdolabında duran Kürt sorunu kadar önemli bir mesele Doğu Karadeniz’i bu milliyetçi-islamcı sarmaldan çıkartmak. Yoksa Doğu Karadeniz’e bakmadan sürekli “Kürtler olmasa aslında devrim yapacaktık, Kürtler Erdoğan'la anlaşacak” ulusolcu yakınmalarıyla bir seçim daha geçip gider.

Bu görev de en çok Karadenizli merkez siyasetten demokratlara ve sosyal demokratlara düşüyor. Memleketin olağan şüphelisi sosyalistlere, Alevilere veya Kürtlere değil.

Bu vesileyle tebrikler Trabzonspor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
MEHMET DEPREM Arşivi
SON YAZILAR