Film senaryosu olarak AKP'nin 20 yılı

Türkiye’nin son yirmi yılını uzun bir dizi film olarak ele alacak olursak Erdoğan’ı filmin baş kahramanı, senaristi, yönetmeni ve yapımcısı olarak düşünebiliriz. Peki hala seyrettiğimiz filmin bu kodlarını nasıl okumalıyız? Buna biraz film senaryosu tekniği açısından bakalım.

Yönetmen ve senarist Mustafa Altıoklar’ın “Senaryo: Karekterin yolculuğu” kitabından esinlenmeyle filmimizin adı “AKP’nin 20 yılı ve Erdoğan’nın yolculuğu” olabilir.

Öncelikle senaryo nedir kısaca bakalım. Senaryo, bir düşüncenin, bir fikrin sinemaya uygun şekilde sinema teknikleri göz önüne bulundurularak yazılmış kılavuz bir metindir ve bir yol haritasıdır.

Buna kısaca AKP’nin parti programı ve Erdoğan’nın aklındakiler diyebiliriz. Senaryoda tüm detaylar yazılsa da “Motor” dendikten sonra bile bazı şeyler sette çekim anında değişebilir. Yani bazen kervan yolda düzülebilir. Bu yöntem artık pragmatikliğin Ayettullahı olmuş Erdoğan’ın en sevdiği çalışma şeklidir.

Bir filmin öncelikle mutlaka bir ana fikri ve manifestosu olmalıdır.

Ana fikir ve manifesto aynı şey değildir. Aralarındaki farkı şu şekilde ifade edebiliriz.
Ana fikir: Kahramanımızın somut meselesine ve istediğine odaklanır. Manifesto ise kahramanımızın meselesini kişiselleştirmeden ulvi bir amaç gibi kavramsallaştırılmasıdır.

Kahramanımızın ana fikri başkan olarak ülkeyi tek başına yönetmekti. İlan ettiği manifestosu ise ülkeyi geleneklerine bağlı ama özgürlükçü muhafazakâr demokrat bir ülke yapmaktı.

2002’de başlayan bu dizi-film önümüzdeki yıl ya bitecek ya da 7. Sezonu çekilecek.

Erdoğan ve AKP’yi iki ayrı olgu gibi ele almak lazım. AKP manifestosu olan ve iktidara gelirken 3Y (Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar) ile mücadele edeceğini söyleyen bir parti olarak sahne aldı. Erdoğan ise zamanla bu manifestodan uzaklaşarak daha çok kendi “ana fikri” için mücadele eden bir protogoniste (baş kahramana) dönüştü.

İyi bir senaryo yazıp çok izlenen bir film çekmek istiyorsanız en baştan filmin sonunu bilmelisiniz. Yolda kaybolmamak için bu kutup yıldızını belirlemek işinizi yüzde doksan kolaylaştıracaktır.

Bakmayın siz “Sonunu düşünen kahraman olamaz.” dediklerine. Sonunu düşünmeyen bilakis yolda heba olur, kaybolur.

Peki Erdoğan bu senaryoyu yazarken buralara geleceğini biliyor muydu?

Bazı tökezlemelerle olsa da 20 yıllık yenilmezliğini düşündüğümüzde şüphesiz film ekibi (AKP) bilmese de kendisi böyle bir son diliyordu.

Hikayesinin sonunu bilmeyen senarist muhtemelen beceriksizliğini kapatmak için kibirli bir şekilde hava atar ve “Seyirci beni anlamadı.” der. Başarısız senaristlerdeki bu tavır muhalefet partilerinde de görülen siyasi bir hezeyandır. “Halk bizi anlamadı.” derler ve eski tezgahlarına dönerler.

Senaryo yazımında önce karakterlerin sıradan dünyası anlatılır. Hayat normal akışında ilerlemektedir. Karakter ilk kriz anında olaya hemen “atlamaz”, konfor alanını bozmak zor gelir.

Erdoğan İBB başkanıdır ve hayat rutininde ilerlemektedir ve kahramanımız Erbakan sonrası için kendini hazırlamaktadır. Kahramanımız olayları gözlemler, olacakların analizini yapar. Akıl hocaları veya bilinçaltındaki diğer sebeplerin verdiği cesaretle sonunda tavrını ortaya koyar ve kılıcını çeker. Bu Refah Partisi’nden ayrılma kongresidir.

Bu anlamda Refah Partisi’nden ayrılmak filmimizin çıkış noktasıdır.

Güçlü bir kahraman geçmişini, iyi bir senarist yazdığını silip atmakta cesur olmalıdır.

Büyük emek vererek yazdığınız eski öykünüzü silip atmayı bilmek “başarmak” için önemlidir. Muhafazakâr Erdoğan artık “Demokrasi aşığı Müslüman demokrattır”. Bu yeni imajıyla batının da dikkatini çeker. Festival daveti alan parlak yönetmenler gibi davetler alır ve davetlere büyük bir şevkle icabet eder. Batıdan meşruiyet almak o zamanlar onun için gayet makuldür. Bakmayın şimdi batıya giden her rakibini Emperyalizmin uşağı olarak gördüğüne.

Erdoğan’ın ana fikri hiç değişmese de manifestosu yıllar içerisinde sürekli değişti.

Sanat sineması hariç tüm filmler, romanlar ve tiyatro oyunları eskiden Aristo mantığı ile giriş, gelişme ve sonuç şeklinde ilerlerdi. Bu biraz Demirel, Ecevit ve Çiller iktidarlarına benzeyen üç perdeli tiyatro oyunları gibiydi. Klasik siyasi senaryonun dışına çıkan 3 kişi oldu bugüne kadar Türkiye siyasi hayatında: Menderes, Özal ve Erdoğan.

Temel olarak bu klasik film aşamaları bugün değişmese de zamanla perde sayısı ve iniş çıkışlar arttı. Seyircinin dikkatini filmden koparmamak için filmin belirli yerlerine çimdikleyici aksiyonlar eklendi.

Bugün herhangi bir filmi 8 parçaya böldüğünüzde konu değişse de işin matematiği hiç değişmez. Aslan Kral animasyonunda da bu böyledir, Titanic filminde de.

Özet olarak senaryoyu bir mimari yapıya benzetebiliriz. Temelden çatıya kadar her sahne, diyalog veya olay aynen beton, tuğla ve demir gibi varılacak sonuca hizmet etmelidir.
Başörtüsü, Ayasofya, Taksim Camii’nin hep gündemde tutulan ama yeri gelince sahnelenen olaylar olması gibi.

Klasik örnekte olduğu gibi filmin bir yerinde görülen tabanca filmin bir yerinde patlamalıdır veya patlama ihtimali seyirciyi canlı tutmalıdır. Siirt’te okunan şiir’i bu anlamda kahramanımızı yaralayan ama bu yarayla onu kahraman (Gazi) yapan bir mermi olarak görebiliriz.

Filmlerde detaylı anlatılan karakterler dışında bir de “tipler” vardır. Tipler yalnızca bir özelliği ile hikâyede yer alır. Bu anlamda AKP’de yalnızca bir ana karakter vardır. Diğerleri Gül ve Arınç dahil yan karakter veya tiptir.

Her film bir konsept bütünüdür; Filmde seçilen isimlerden afişe kadar her şey bir bütünlük içinde olmalıdır. Filmin sarkan yeri seyirci hemen anlar. AKP için bu konseptin yaratılmasında sanat yönetmeni olarak görev alan kişi tabi ki 15 Temmuz’da öldürülen Erol Olçok’tu.

Sanat yönetmenliğinde müzikler, semboller ve dil çok ama çok önemlidir. Seyirciyi etkilemek için bazı sahnelerde arka fonda bazen coşturucu “Dombra” çalınır, bazen dayanışmacı “Aynı dağın yeliyiz”.

Bir filmi film yapan ve olmazsa olmazı iç ve dış çatışmalardır. Filmdeki irili ufaklı çatışmalar seyirciyi filme bağlı tutar. Tabii çatışmada dozaj önemlidir.

Öykümüzün tatsız olmaması için merkezi dramatik sorumuzun (ana çatışma) güçlü olması gerekiyor.

Bu anlamda AKP’nin kapatılma davası, 17-25 Aralık, MİT krizi önemli çatışmalardır.
Seyirciyi koltuğuna mıhlamıştır. Tempoyu yükseltmiş, kahramanın ne yapacağı merak edilmiştir.

Her çatışma ileride olacak büyük çatışmayı beslemelidir.

15 Temmuz’a giderken bu ip uçları ortalığa bırakılmıştı. Seyirci/Seçmen darbe olduğunda şaşırmıştı ama “Bu olay nerden çıktı?” diyecek kadar da bihaber değildi.

Çünkü yan çatışmalarla büyük çatışmaya seyirci hazırlanmıştı.

Filmlerde de siyasi başarılarda da dini, mitolojik veya mistik öğelerin kullanılması seyircinin bilinçaltını hareketlendirmek için önemlidir. Bunların gerçek olmasına da gerek yoktur. Bu kahramanın adeta son kurtarıcı Mehdi olarak konumlanması, iki Türkiye kadar toprağı kaybeden Abdülhamid’in “Bir gram bile toprak kaybetmedi.” diye yüceltilmesi ve hatta 15 Temmuz’da F16’ya kafa atılması gibi örnekler verebiliriz.

Yeter ki bu efsaneler yeterince sık tekrar edilsin.

Zamanla inananların sayısı inanmayanları geçecektir.

Filmin ilk yarısıyla ikinci yarısının tam orta noktasında kahramanı tamamen değiştirecek, dönüştürecek bir “Orta nokta krizi” iyi bir senaryonun olmazsa olmazıdır. Türkiye sinemasında da siyasetinde de bu orta nokta krizi genelde ya hafif geçilir ya da unutulur. Bu da hikâyenin dramatik yapısını zayıflatır.

Örnek; Titanik 110. dakikada gemi buz dağına çarpar ve film 220 dakika sürer. Yani orta nokta krizi filmin tam ortasında geminin orta yerinden ayrılmasıyla zirve yapmıştır.

Bunu “AKP’nin 20 yılı ve Erdoğan’nın yolculuğu” filminde GEZİ olayları olarak kabul edebiliriz. Tam da “Geziden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” deniyordu ya o işte.

Filmin orta nokta krizinde kahramanın tavırlarında ve davranışlarında ciddi bir değişim yaşanır.

Evet Gezi olaylarından sonra ne Erdoğan artık eski Erdoğan’dı ne de Türkiye eski Türkiye olarak kaldı. Şiraze kaydı, teyamüller değişti, fabrika ayarları tamamen silindi ve yavaş yavaş yeni perde açıldı. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması yasaklandı. Çözüm süreci rafa kaldırıldı ve özgürlükler adım adım daraltıldı.

Senaryonun kırılma anlarından biri de şüphesiz “baht dönümü” olarak ifade edilen andır. Bu anlamda kahramanımız Erdoğan 7 Haziran seçimlerinde önemli bir baht dönümü ile karşılaşmış ve ilk defa çok ciddi bir kayıp yaşamıştır.

HDP adeta ters köşe yaparak 80 vekille meclise girmiştir. İktidar adeta elinden kayıp gitmektedir.

Seyirci burada dramatik olaylara şahit olur. 7 Haziran - 1 Kasım arasındaki karanlık ve kanlı döneme girilir.

Kahramanımızı eski rakibi yeni yol göstereni Bahçeli yardımına yetişmiş ve elini kahramanımıza uzatmıştır. Kahramanımız yeniden düzlüğe çıkmıştır. Balinanın karnındaki Yunus peygamber kadar güvendedir artık.

Yeniden doğuş yaşanmıştır.

Zamanla yola çıktıkları yolda bırakılmış, yeni ortaklarla ana fikre yani ülkeyi tek başına yönetmeye yüzde doksan yaklaşmıştır artık kahramanımız.

Şimdi kahramanımız filmin doruk noktasına 2023’e doğru ilerliyor.

Doruk noktası olarak adlandırabileceğimiz bölümde olaylar son noktaya kadar tırmanacaktır. Bunu da önümüzdeki aylarda izleyeceğiz. Bu filmin en heyecanlı noktasıdır.

Sona doğru yaklaşırken doruk noktasında “Olağan Şüpheliler” filminde sakat Kayzer Soze’nin son sahnede yürüyüp giderken aslında sakat olmadığını anlamamız gibi sert gerçekler açığa çıkabilir. Burada Peker videoları da izleyebiliriz. Altılı masanın bir mevzu yüzünden dağıldığını da görebiliriz. Bilmek zor…

Dizi-film final mi yapacak yoksa yeni sezonu mu çekilecek bu seçimlerde alınacak reytinglere/oylara bağlı. Seyirci tatmin olduysa ve filmin sonunda Katarsise (arınma, rahatlama) ulaştıysa filmin devamını ister. Değilse hiçbir vefa duygusu yaşamadan izlediği filmi değiştirir.

The Doors solisti Tim Morrison’nun dediği gibi “Seyirci sessiz vampirdir” aynen seçmen gibi.

Seyircinin sonunda her şeyi çözdüğü filmler kapalı uçludur. Aynen adil-şefaf seçimler gibi.
Sandıklar kapandığında o hikaye biter.

Memleketimizde zor seçim süreçleri sinema salonları gibi karanlıktır (7 Haziran-1 Kasım)

Son perde ve son seçimler için herkes hazırsa salonun kapılarının açık olduğunu kontrol edip başlayalım

Makinist başlayabilirsin...


Kaynak kitap; Mustafa Altıoklar-SENARYO: Karakterin Yolculuğu

gg.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
MEHMET DEPREM Arşivi
SON YAZILAR