ADNAN EKİNCİ
Bizim ‘Dezenformasyon Yasası’ ne anlatıyor, Finlandiyalı ilkokul öğrencileri ne anlıyor?
Aslında niyetim, doğrudan ‘Dezenformasyon Yasası’ konusuna hiç girmemekti. Onun yerine, manipüle edilmiş haberler için hapis cezası düzenlemek yerine, yalan/dolan bilgilere karşı çocukları daha ilkokuldan itibaren donanımlı hale getirmeyi tercih eden Finlandiya örneğinden söz etmek istiyordum.
Ancak, Prof.Dr. Adem Sözüer’in kanunlaşan bu düzenlemeyle ilgili sözlerini görmemezlikten gelmek doğru olmazdı. Çünkü, İstanbul İletişim Fakültesi’nde asistanlık yaptığım dönemden arkadaş olduğumdan değil, 2004 yılında Türk Ceza Kanunu’nu yeni baştan yazan bir kaç profesörden birisi olması nedeniyle ,kanun hakkında kestiği racon ayrı bir önem kazanıyor.
Bu nedenle, Finlandiya örneğine biraz sonra değinsem de olur.
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Adem Sözüer, kamuoyunu epeydir meşgul eden kanunla ilgili şunları söylemiş:
"Bu yasa, yeni bir suç tipi getiriyor. Tartışılan nokta ise, bu suç tipinin belirsiz olması. Anayasamız, üzerinde düzenleme yapılan suçların açık seçik ve net olması gerektiğini söylüyor. Peki bu kanun ne söylüyor? Bir kişi kamu düzeni, sağlık, iç güvenlik, dış güvenlik gibi alanlarda gerçeğe aykırı bilgiyi yayarsa, hapis cezası ile cezalandırılacak. Bir şeyin gerçeğe aykırı olup olmadığını kim belirleyecek? Dezenformasyon önlenmelidir. Ancak bunun yolu ceza hukuku değildir. Çoğulculuktur, ifade özgürlüğünün ve eleştiri hakkının yayılmasıdır. "
***
Bir başka deyişle, sorun yoğurdun kendisi değil, onu yeme biçimimizden kaynaklanıyor.
Yani, kanunları düzenlerken sık sık yaptığımız gibi, bu sefer de yoğurdu üstümüze dökmeyi becerdik gibi görünüyor.
****
Can Başaçek, teyit.org’da dezenformasyon yasasıyla ilgili yazısında, bir öneride bulunuyor: “ Yanlış bilgiyle mücadelenin yolu caydırıcı yasalar ve cezalar değil, eleştirel dijital okuryazarlıktan geçiyor”.
Yazısının sonuna linkini koyduğu The Guardian’da ki yazıyı okuyunca, kızım geldi gözümün önüne.
Jon Henley imzalı yazının başlığı şöyleydi: “ Finlandiya’nın okullarında sahte haberlere karşı mücadele nasıl öğretiliyor?”
Yazı, Helsinki’de ilkokul öğretmeni olan Kari Kivien’ in “Masallar çok işe yarar. Mesela, her zaman başka hayvanlara yalan söyleyerek aldatan kurnaz tilkiyi ele alalım. Kötü bir politikacıyı tanıtmak için, bir masaldan daha elverişli başka ne olabilir” sözleriyle başlıyordu.
Yazı şöyle devam ediyordu:
“ Dünyanın dört bir yanındaki demokrasiler, yanlış bilgi saldırılarının tehdidi altındayken, Avrupa'da sahte haberlere karşı en dirençli ülke olarak gösterilen Finlandiya, mücadeleyi ilkokuldan başlayacak kadar bu konuyu ciddiye alıyor”.
Öğrenciler, matematik dersinde istatistiklerle yalan söylemenin ne kadar kolay olduğunu öğreniyorlarmış. Sanatta, bir resmin nasıl manipüle edilebileceğini görüyorlarmış. Fince dil öğretmenleri ise, kelimelerin kafa karıştırmak, yanlış yönlendirmek ve aldatmak için nasıl kullanıldığına ilişkin örnek metin yazmaları için öğrencilere ev ödevleri veriliyormuş.
Bir an için kızımı ilkokuldaki haliyle hatırladım. Ve okuldan eve döndüğü bir gün “ İstanbul’un aslında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmediğine dair uydurma bir yazı yazmam lazım” dediğini hayal etmeye çalıştım.
***
Bizim kısaca ‘Dezenformasyon Yasası’ dediğimiz düzenleme, 13 Ekim 2022 tarihinde “Basın Kanunu ve Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adıyla, TBMM’de resmiyet kazandı.
Adından da anlaşılacağı üzere yasa sadece dezenformasyon sorunu ele almıyor. İnternet medyasına yasal zemin oluşturmak, basın kartlarını düzenlemek, resmi ilan ve reklamların dağıtımını düzenlemek gibi teknik düzeyde birçok hükümler içeriyor. Ancak, ifade özgürlükleri açısından yasanın en tartışmalı yeri olarak 29. madde gösteriliyor.
Zaten CHP de bu nedenle sadece kanunun 29. maddesinin yürütmesini durdurmak için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını açıkladı.
***
Aslında kanun, daha tasarı halindeyken tartışılmaya başlanmıştı. Basın örgütleri tasarıyı "Sansür Yasası" diye de adlandırdı. Düşünce ve ifade özgürlüğünden yana olan kişi/kurum olarak kim varsa, başta 29. madde olmak üzere, yasanın tüm maddelerine ilişkin endişelerine dile getirdiler.
Üzerinde kıyamet koparılan 29. madde, “Halkı yanıltıcıyı bilgiyi alenen yaymak” suçunu şöyle tarif ediyordu:
“ Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapisle cezalandırılacaktır”
Kanunla ilgili eleştiriler, Adem Sözüer’in de vurguladığı gibi, ağırlıklı olarak bazı ifadelerin muğlak olduğu üzerinde yoğunlaşıyordu. Bu çerçevede “Yanıltıcı bilgi, gerçeğe aykırı bilgi nasıl ayırt edilir?” ve “ Bu bilgilerin halk arasında ne tür korku ve panik yaratması gerektiği?” sorularının boşlukta kaldığı, yorumları yapıldı.
***
Biz de durumlar böyle, ama benim aklım hala Finlandiyalı öğrenci çocuklarda kaldı. Oradaki öğretim sisteminden etkilenmiş olmamdan mı, yoksa kızımı özlemiş olmamdan mı, bilmiyorum.
Finlandiya’da ki sistem 2014 yılında uygulamaya konulduğunda, kızım da ilkokul öğrencisi olmalı, şimdi kocaman oldu, yurt dışında yaşıyor.
Asya İlayda Ekinci
Yazım gittikçe duygusal bir hal alacağa benziyor, o nedenle konuya Kivien’in anlattıklarıyla son verelim.
“ Bugünün çocukları gazete okumuyor, TV haberlerini izlemiyor: Bu nedenle haberle tesadüfen karşılaşıyorlar, WhatsApp, YouTube, Instagram… Onların kuşkucu olmalarını, herkesin yalan söylediğini düşünmelerini istemiyoruz . Sadece eleştirel olmalarını istiyoruz”
“ Öğrencilerinin şu tür sorular sormasını istiyoruz: Bu bilgiyi kim ve neden üretti? Nerede yayınlandı? Gerçekten neyi söylemeye çalışıyor? Kimi hedefliyor? İddiasını neye dayandırıyor? Kanıtı var mı?”