SAMİM AKGÖNÜL

SAMİM AKGÖNÜL

Fransa’da sol(lar) ve İslam

Birinci turu 10 Nisan’da yapılan Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu 24 Nisan’da gerçekleştirildi ve 5 senedir öngörülen senaryo hemen hemen en ufak detayına kadar gerçekleşti. Emmanuel Macron beş senedir 2022’de ikinci turda Marine Le Pen ile yarışacağını düşünüyor ve bu perspektifle politikalarına yön veriyordu. Kazanacağından emindi, gerçekten öyle de oldu. Bir ara taktiğinin ters tepeceği düşünülmedi değil. Macron bir yanda Marine Le Pen’in dünya görüşüne yakın bir içişleri bakanı atadı. Gérald Darmanin isimli bu genç popülist politikacının icraatlarının arkasında durdu. Bu ismi bir kenara yazın, 5 sene sonra şu anda pusuda bekleyen eski Başbakan Edouard Philippe ile Macronistan’a hakimiyet için çatışacağı hemen hemen kesin. Macron diğer yandan da el altından popülist sağı bölmek için Eric Zemmour isimli bir palyaçoyu destekledi. Açıkçası Macron’un şansı yaver gitti zira Zemmour sağın da sağında bir söylemle %7 oy aldı ama Le Pen’in ikinci tura çıkmasını engelleyemedi.

İki risk vardı. Birincisi Zemmour’un popülist sağın oylarını “fazla” bölerek Le Pen’i ikinci turdan mahrum bırakması ve Macron’u sosyalist sol temsilcisi Jean Luc Mélenchon ile baş başa bırakması. Bu olmadı, Mélenchon %22 ile ikinci tura çıkmayı %23 alan Le Pen’e kaptırdı. İkinci risk Zemmour’un ırkçı söyleminin Le Pen’in merkeze yakın olduğu algısını yaratmasıydı ki bu kısmen gerçekleşti. 2017’de %34 oy alan Le Pen 2022’de %42 oy topladı. Beş sene önce Marine Le Pen 10 milyon Fransız seçmeninin tercihi olmuştu, bugün ise 13 milyon. Diğer bir deyişle bu yenilgi o kadar da rahatlatıcı değil.

Macron, Eiffel kulesinin altına Beethoven’in 5. Senfonisiyle yani Avrupa Birliği marşı ile yürüdü. Böylece hem AB karşıtı Le Pen’den farkını belirtti, hem de Brexit ve Merkel sonrası AB’de Avrupa’nın yeni liderliğine soyunduğu mesajını verdi. Yakın kaynakların verdiği bilgiye göre kendi kaleme aldığı konuşmasında demokratik bir olgunluk gösterdi ve emanet oyların varlığının bilincinde olduğunu, önümüzdeki 5 senede bu bilinçle ülkeyi yöneteceğini söyledi. Macron’un Fransa sosyal devlet sisteminin altını bu kadar dinamitledikten sonra sola doğru bir viraj alması beklenmese de böyle bir olasılığın sinyalini vermesi dahi pozitif bir gelişme.

Elbette bu söylemi geliştirmesinin başka bir sebebi var. 12 ve 19 Haziran tarihlerinde Fransa’da gene iki turlu, tek milletvekili dar bölgeli, genel seçimler yapılacak. Bu genel seçimlerde “sol” Mélenchon etrafında küllerinden doğabilir. Zira başta Sosyalist ve Komünist Parti olmak üzere geleneksel sol partiler ki bunlara Yeşiller de dahil, yerel yönetimlerde hala güçlü olsalar da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde siyasal yelpazeden hemen hemen silindiler. Mélenchon genel seçimlerde solu etrafında birleştirip “Başbakan” olmak istiyor. Bu ihtimal imkansız olmasa da zayıf, zira Fransız seçmen Cohabitation denilen Cumhurbaşkanı ve Hükümetin farklı partilerden olduğu dönemleri hala hatırlıyor. Ancak seçim sisteminin getirdiği ikinci turda popülist sağa baraj imkânı (ve bazen de dayatması) ile solun çok daha güçlü çıkması da mümkün. Hem sol seçmenlerin tümü, bazen nefret etseler de, Mélenchon’un partisi Boyun eğmeyenlere (Les Insoumis) oy verebilir, hem de nasıl Cumhurbaşkanlığı seçiminde Le Pen’e baraj kuran solcular Macron’a oy verdiyse, gelen seçimlerde de Liberal sağcılar ikinci turda Boyun eğmeyenlerin adayına oy vermeye kendilerini mecbur hissedebilirler.

Burada Fransa’daki milletvekili seçim sistemi hakkında kısa bir bilgi vermek şart zira Türkiyeli okuyucu “baraj” deyince yanlış anlayabilir. Burada söz konusu olan baraj Türkiye’deki baraj değil. Fransa’da her dar seçim bölgesinde, her siyasal parti tek aday gösteriyor. Bu adaylara bağımsız adaylar da katılıyor. Birinci turda %12,5 oyun üzerinde oy alan adaylar ikinci turda yarışıyor. Eğer iki aday ikinci tura kaldıysa sorun yok. Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi ikinci turda %51 oy alan milletvekili oluyor. Ancak ikinci tura ikiden fazla aday çıktığında (üçgen hatta dörtgen denilen durumlar) siyasal etik, popülist sağın karşısındaki diğer iki adayın, aralarında en çok oy almış olanın ardında birleşip, yani daha az oy alanın seçimden çekilip, aşırı sağa karşı “baraj” kurmasını talep ediyor. Takdir edersiniz ki sık sık (hatta her seçimde daha sık!) siyasal etiğin işlemediği durumlar oluyor.

Solun küllerinden doğması ihtimalinin önünde iki engel var. Birincisi elbette Sosyalist, Komünist ve Yeşiller partisinin yerel örgütleri Mélenchon için “candan” çalışmayı reddedebilir. Son tahlilde Mélenchon solun bir çok bileşeni tarafından ya fazla radikal, ya fazla popülist ya da en azından solu bölen bir hain olarak görülüyor. İkinci engel Fransa siyasal hayatını 1990’ların başından beri dinamitleyen “İslam” konusu. Son 5 senedir sağ, uyduruk bir islamo-goşizm suçlamasıyla sola tuzak kurmakta. Bu tuzakta sol genelde İslam’a, özelde de Fransa İslamı’na karşı fazla naif fazla yumuşak olmakla suçlanıyor. Bu suçlamaya göre radikal Müslümanlar “insan hakları”, “dinsel özgürlükler” vb. gibi değerleri kullanarak Fransa’nın altını oyuyorlar ve sol da bu takiyyeye kanıyor, destekliyor ya da en azından göz yumuyor. İşin ilginç tarafı bu islamo-goşizm suçlaması sadece sağın sola karşı geliştirdiği bir tuzak olarak kalmadı. Solun içinde de kimi radikal laikçi solcular Mélenchon’u aynı suçlamayla, yani Müslümanlara fazla yüz vermekle suçluyorlar. Radikal İslamcı saldırıya uğrayıp din karşıtlığını sembolü haline gelen Charlie Hebdo’nun kapakları bu suçlamalara en iyi örnek. Görüldüğü gibi Haziran seçimleri sadece bir Liberal sağ, popülist sağ, sol üçgeni değil aynı zamanda solun iç hesaplaşmalarının da görüleceği bir arena olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SAMİM AKGÖNÜL Arşivi
SON YAZILAR