TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Geleceğe küsülmez
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması, ikinci turu hiç yaşamamış bir toplum olarak herkese şok etkisi yaptı. Kırgınlık, öfke, umutsuzluk sarmalı ile değişim için oy verenleri ve siyaseti bir anda olsa içe kapattı. Gerçekte hiç bir şey bitmemişti, hatta yeni başlıyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazananı halktı. Halk ‘bu seçimler burada bitmez ikinci turda görüşürüz’ dedi.
Aslında hepimizin planları arasında olası ikinci tura göre programlar zaten yapılmıştı. Etkinlik tarihleri, yurtdışına gidiş geliş tarihleri, tatil programları vb., hep ikinci tur olasılığı da hesaplanarak belirlenmişti. Bu olasılık maniplatüf bir ortamla bir anda belleğin derinlerine indirildi. Kişisel belleğin derinlere indiği dönemlerin ilacı ise toplumsal bellektir. Toplumsal belleğin taşıyıcıları ise hepimiziz.
Belleksizleştirme, iradeyi kırma
Aklı ele geçirme toplumu belleksizleştirme ve kendi söylemini onlara dikte ettirme, iradeyi kırma, otoriter rejimlerin iktidarlarını sürdürme yöntemlerinden birisi. Çeyrek yüzyıldır ülkemizde, yerel yönetimlerin ve merkezi iktidarın her alanda yapmaya çalıştığı bundan ibarettir. Belleksizleştirme, aklı esir alma. Eğitimden, sağlığa, ekonomiden sosyal yaşama, insan haklarından kadın haklarına kadar kendi aklını topluma dayatan belleksizleştirerek, iyiye ve güzele dair olanı unutturmaya çalışan bir hiçleştirme süreci ile karşı karşıya kalışımız bundandı.
Belleğimizin ele geçirilmesi, mekânların yıkımları ile başlar. Çünkü toplumsal bellek mekâna ihtiyaç duyar. Mekan üretimi bir kültür üretimidir, ekonomik ve toplumsal ilişkilerin dayanağıdır. AKP iktidarı, insanların toplumsal belleğine format çekmek için, değerlerimizi, mekânları yıkarak belleğimizi teslim almak istedi. Bir yanılsama ile, gerçek iyiliği ve güzelliği unutturmaya çalıştı. Atatürk Orman Çiftliği, Taksim Meydanı, Saraçoğlu Mahallesi, değiştirilen mekan isimleri mücadeleleri bize varlık olduğumuzu hissettiren tüm değerler bir belleğe ve onu hatırlatanlara sahip çıkma reflekslerinden bazılarıydı. Toplumsal belleğin, bilince çıkmasının en hatırlatıcı mekânları haline gelen bu bellek mücadelesi bir başına ve köksüz olmadığımızın da göstergesi.
Bellek ve Mücadele
Birlikte yarattığımız, bize emanet edilen değerler, biriktirdiğimiz anılar, düşlediğimiz güzel günler, şimdiyi yaşayan bizlere geçmiş ile gelecek arasında köprü görevi verir. Bu görev bireyin kendine ve topluma karşı varlık sorumluluğudur. Otoriter rejimlerde toplumların belleği, günübirlik siyasetler ve montajlanan yaşamlar, yalan yanlış haberlerle, bir yanılsama ortamına çekilerek, gerçeklerden uzaklaştırılmaya çalışılır. İnsanlığın aklı ele geçirilerek yönetilmek istenir. “Aklına mukayyet ol”ma hali tamda bu dönemler içindir. Akıl ve irade arasındaki diriltici ilişki “aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği” ile başlayan mücadele bellek mücadelesidir.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile yine bir akıl alma ve bellek mücadelesi ile karşı karşıyayız. İktidar devletin tüm olanaklarıyla manipülasyon yaparak, toplumun belleğine doğrudan müdahale edecek yöntemlerle bir seçim süreci yürütüyor. İlk turda bahar gelmedi ama kış da da değiliz.. Seçimlerin gerçek sonucu, geleceğini ve belleğini teslim etmeyen direnen toplum, ele geçirilmiş devletin otoritesine karşı seçimleri bir kez daha tekrarlatacak bir kazanım elde etti. Toplumun yarısı Anayasa referandumundaki gibi bir kez daha buradayız dedi. Şimdi bize düşen mücadelenin bize sağladığı ikinci turu, hedefi 12 den vuracak bir sürece dönüştürme kararlılığını göstermek.
Bu hafta yapılacaklar
Gençler ve kadınlar bu hafta geleceğimize oy vereceğiz. Bu hafta enerjimizi yüksek tutmak hepimiz için önemli. Zira geleceği kuracak adımları birlikte atacağız.
Öncelikle sabahları erken kalkalım, sabah altı iyidir. Pencereyi açtığınızda onca betonun arasında yaşamak için direnen kuş sesleri ve baharın kokusu karşılar sizi.
Mutlaka aynaya bakalım, bu ülkeyi geleceğe taşıyacak, insanlardan biriyiz, kendimizi önemseyelim.
Güne coşkulu bir müzikle başlayalım. Bırakalım yürek atışlarımız müziğin ritmi ile hızlansın .
Evde kukumav kuşu gibi oturup dert büyütmeyelim. Sokaklara çıkalım. Sokak aynı zamanda özgürlüktür, yaşamdır, karşılaşmadır. Genç yaşımızı başka ülkelerde geçirmeyi bize reva görenlere, bizden gelecek çalmak isteyenlere söyleyecek sözümüz var.
Yaşama kendi penceremizden değil, büyük pencereden bakalım. Vereceğimiz her oy Türkiye için nasıl büyük bir şansa dönecek ona inanalım.
Her nerede bulunuyorsak, tarihi mekânlara gidelim. Bize emanet edilen bu değerleri, o bilinci geleceğe taşıma kararlılığına sahip, tarih tarafından görevlendirilmiş insanlar olduğumuzu tekrar hatırlayalım .
Sevdiklerimizle eğlenelim, dans edelim, sinemaya gidelim, şarkı söyleyelim, kahkaha atalım, parkta yürüyelim. Zira kadınlar gülmesin diyenlere, kadınları sahiplendireceğiz, diyenlere, kadınları eşya gibi görenlere karşı 28 Mayısa verilmiş randevumuz var asla unutmayalım.
Seçim analizleri o öyleydi bu böyleydi diye aklımızı meşgul ettirmeyelim. 28 Mayıs’ta vereceğimiz oylarla gelecek kurucuları arasında yer alacak kapıyı açacağız, gerisi lafı-güzah. Hedefe kitlenelim.
Ben ne yapabilirim demeyelim, sınıf arkadaşlarımızı arayalım, komşularımızın kapısını çalalım, hiç tanımadığımız insanlara merhaba diyerek başlayalım söze, girişken olalım.
Kısa videolar çekip sosyal medya hesaplarımızdan herkesi, 28 mayıs’ta oy kullanmaya, bellek mücadelesinin, gelecek kurucuları neferi olmaya davet edelim.
Renkli giyinmek enerjiyi yükseltir, 28 Mayıs’ı renklerin zaferi ile karşılamaya hazırlanalım. Bu hafta rengarenk olalım.
Her kentin bir kalesi vardır elbet, Ankaradaysanız, Ankara Kalesi’ne gidin, binlerce yıldır nasılda ayakta duruyor imrenerek bakın, direnci direncimiz olsun .
Vaktiniz varsa eğer, Anadolu Medeniyetler Müzesi’ni gezin. Hitit Uygarlığındaki kadınların binlerce yıl öncesinden kazandığı haklarını deneyimleyin. Yaşam yarımız kadınların haklarını gasp etme üzerinden inşa edilmek istenen gerici bir sisteme karşı meydan okuyan tarihin kokusunu ve mücadeleyi içinize çekin.
Erimtan Müzesi’nin bahçesinden Ankara’ya bakın. Onca betonun içerisinde Anıtkabir’in meydan okumasına tanık olun.
28 Mayıs’ta sandığa bu coşkuyla sevdiğimiz şeylerin geleceğe taşınması kararlılığıyla gidelim. Pazar günü oylarımız özgürlükten yana adaletten yana olsun. Akşam saat 17:00de oy kullandığımız sandığın başında irademize sahip çıkalım.
Herkes bir ikinci şansı hak eder. Şanssızlık kimbilir belki de şansımızdır. Türkiye mücadelesiyle ve kararlılığıyla elde ettiği bu ikinci şanstan, zaferle çıkacak, o büyük yürüyüşünü kapısını açacaktır. 28 Mayıs’ta sandığa ve kendimize küsmeyelim. Toplumsal belleğimiz buna müsaade etmez. Çünkü geleceğe küsülmez.