TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Asılı hafıza: Askıda ama hiç düşmeden
Nehrin üzerinde sis, su ve çeliğe asılmış hafızası ile Wüppertal Almanya’nın bellek kentlerinden birisi olarak karşıladı bizi. 1901 yılında modernitenin demirden rüyası olarak yaşama katılan, nehir ile gökyüzü arasında sınır çizen Schwebebahn (asılı tren) hattında kentin mekânsal ve politik okumasına nehrin üzerinde demirden bir kuş gibi süzülerek tanıklık ediyoruz.
Altımızda, Ren Nehri’nin kollarından olan Wüpper Nehri boyunca askıda kalmış bu hafıza yolculuğu; kentin endüstriyel geçmişini, politik belleğini, işçi sınıfının alın teri ve direnişini, kentin gelişimini, göçmenlerin hayata tutunmalarının mekânla şekillenişini içinden barındırıyor.
Nehrin, emeğin, belleğin birbirine düğümlenmesi
Vadinin tabanında, nehrin üzerinden kentin omurgası olarak planlanan Schwebebahn bir ulaşım hattı olmanın ötesinde, kentin mekânsal direnişinin hattı olarak yüz yılı aşkındır hizmet veriyor. Çeliğin, nehrin, emeğin ve belleğin birbirine düğümlendiği bu hat, asılı kalmış bir hafıza gibi kent okumasına yol gösteriyor. 20 duraktan oluşan Schwebebahn aynı zamanda kentin 20 farklı toplumsal katmanını da temsil ediyor. Bir yanda 20. yüzyılın başlarında endüstriyel banliyonun taşra direnciyle karşılaşırsınız; öte yanda sabahın puslu havalarında fabrikalarına yürüyen, aynı kahvede buluşup kahvelerini yudumlayan insanların anılarına takılıp kalırsınız.
Çelik ayaklar ve kirişler gökyüzüne uzanan demir ağları bir hafıza mimarisine dönüştürür. Engels’in ve Marx’ın doğayı dönüştürme gücü anlatıları, bu metal ayaklar arasında yankılanır; emeğin mekânda bıraktığı izin ağırlığı, havada asılı kalan bir yaşam deneyimi gibi bir gider bir gelir.
Endüstriyel estetiğin nehrin üzerinden kentle uzlaştığı alanda, Zoo/Stadion ile Robert-Daum-Platz arasında anıtsal bir omurga gibi yükselir; Wüpper Nehri’nin yansımalarında gizemli bir hal alır.
Kentin merkezindeki Döppersberg durağı, kapitalizmin yüzünü gösterir bize. Geniş vitrinler, steril meydanlar, gökyüzüne doğru uzanan ofisler…. Birkaç durak ötesinde bir sürgün kenti. Sürgünün şiirini taşın ve demirin şiirine dönüştüren Else Lasker-Schüler’in izi düşer nehre.
Bir yanda iktidarın mekânsal sertliğinin temsili olarak adaletin taş binası karşılar sizi, öte yanda Alter Markt’a yaklaştıkça bir devrimcinin izi hissedilir. Varlıklı bir ailede doğan, işçi sınıfının yaşadıklarını ve emek sömürüsünü doğduğu kentte, ailesinin fabrikasında deneyimleyen ve karşı duruşu örgütleyen Friedrich Engels’in çocukluğunun geçtiği ev ve hemen yanındaki ailesinin fabrikası bugün bir müze olarak yüzyılın politik belleğini neoliberal kentlerin yüzüne yansıtır.
İşçi mahallesinden göçmen mahallesine
Hat üzerindeki Vohwinkel, Barmen ve Elberfeld durakları kentin işçi sınıfının izlerini taşırken, bugün hayata yeniden tutunmaya çalışan göçmenlerin varlığıyla yeni bir hikâyeyle kesişir. Bu hat boyunca tren, Wüpper Nehri kenarında konumlanan fabrikalara sadece yolcu taşımaz; bir zamanların grevlerinin, yürüyüşlerinin, işçi bildirilerinin ve pankartlarının taşındığı hattır bu. Bugün neoliberalizmle askıya alınmış bir kentin geçmişten bugüne aynasını taşıyan bu hat, toplumsal tahayyülün yükünü de taşır.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nin endüstriyel rotasında bulunan Wüppertal, bugün askıya alınmış hafızasıyla birlikte hayata tutunmaya çalışan göçmen dinamikleriyle, mekânın katmanlı hikâyesiyle şekilleniyor. Bir zamanların işçi lokali ve eylemlerinin örgütlendiği kafe, 1980 askeri darbesi nedeniyle Türkiye’den gitmek zorunda kalanların kültür ve sanatla yoğrulmuş dayanışma mekânına ev sahipliği yapıyor. İfade özgürlüğü, kimlik ve kültür için göç eden politik sürgünlerin, sendikacıların, sanatçıların bu tarihsel mekânda buluşması Wüppertal’de yeni bir katman oluşturuyor.
Eski işçi konutları ve mahalleleri bugün göçmenleri ağırlıyor. Gündüz Schwebebahn’ın gölgesinde yürüyen insanlar, geceleri o gölgelerin altında kendi kamusallıklarını inşa ederek asılı hatta tutunan hatları katmanlaştırıyorlar.
Askıda ama hiç düşmeden, hep hat üzerinde
Endüstriyel geçmişi, politik belleği, işçi sınıfının alın teriyle direnişi hatırlatan; göçmenleriyle hayata eklenen yeniden yaşamlarla Wüppertal, katmanlı bir kent okumasını sadece Schwebebahn üzerinden bize sağlayan ender şehirlerden biri.
Bu şehir unutmuyor, unutturmuyor... Wüppertal’in yüzen asılı treni, geçmişle gelecek arasında salınırken askıda kalmış belleğimizin somut halini yansıtıyor. Demirin gölgesinde yeşeren bir direniş hattı gibi, asılı kalmayı öğretiyor. Hattın her durağı bir öğreti , kentin politik belleğinde yankılanan bir söz gibi: Askıda ama hiç düşmeden, hep hat üzerinde.
10 Kasım’da, askıda ama hiç düşmeden bize yaşama direnci veren, Mustafa Kemal Atatürk’e saygıyla…
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN |Öksüz şehir, sessiz hafıza
01 Aralık 2025 Pazartesi 00:20Turhan Kitabevi’ne veda: Tükenen Konur Sokak
24 Kasım 2025 Pazartesi 00:15NATO zirvesinin gölgesinde: Etimesgut’ta silinen hafıza
20 Kasım 2025 Perşembe 00:20Ankara'da anılarla mühürlenen mekân: Cafe Des Cafes
17 Kasım 2025 Pazartesi 00:05Ankara’nın sessiz hafızası: Cebeci Asri Mezarlığı
27 Ekim 2025 Pazartesi 00:10Kaybolan bellek: Geçmişin dokusu pazarın kokusu
13 Ekim 2025 Pazartesi 00:15Kançılarya'dan ranta: Atatürk Bulvarı’nda kaybolan bellek
06 Ekim 2025 Pazartesi 00:10Bir annenin sanatla direnişi: Kathe Kollwitz
21 Eylül 2025 Pazar 23:54Sakarya’da bellek bekçisi: Göksu Lokantası
08 Eylül 2025 Pazartesi 00:11‘Hayal etmek de bir eylemdir’: Yoko Ono
01 Eylül 2025 Pazartesi 00:15