
AYŞE YILDIRIM
Gezi’den Saraçhane’ye, vurun abalıya
“Vay efendim Türkiye'de muhalefet büyük baskı altındayken, sokaklarda protesto gösterileri yapılırken DEM Parti iktidar ile görüşmeye nasıl devam eder“ diyeni mi ararsınız, yok efendim “protesto eylemlerinde Kürtler yok“ diyeni mi ararsınız.
“DEM Parti iktidar ile barış görüşmeleri yaparak otoriterleşmeye destek veriyor“ diyen siyaset bilimciyi mi ararsınız...
Hepsinden de bol bol var…
Zafer Partili gençler, “DEM’liler gelmesin diye sokak nöbeti tutar“, meydanlarda DEM Partililere ve Kürtlere yönelik milliyetçi sloganlar atılıp, dövizler taşınır.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için koyacağı sandıktan bir gün önce kürsüden Kürtlerin haklı tepkisine neden olan şu sözleri söyler:
“Dün doğuda bir yerde, bana göre paçavra olan bayraklar sallanırken ve o mitinge gidenlere polisler pamuk şekeri verirken, buradaki gençlere de pamuk şekeri vermelerini bekliyoruz.“
Sosyal medyada “İmamoğlu ve CHP’liler tutuklanırken Kürtler halay çekiyor“ paylaşımları yağar.
Bu sırada DEM Parti Eş Genel Başkanlarının, Saraçhane’ye gelerek CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ziyaret edip dayanışma mesajı vermeleri görülmez, DEM Partili yetkililerin operasyonları sert bir şeklide kınayan sözleri de “yaşananlar sürece zarar veriyor“ açıklamaları da duyulmaz.
DEM Parti İstanbul İl Örgütü‘nün Saraçhane’nin önüne geleceği açıklanır ama Zafer Partisi, “DEM gelecekse biz yokuz“ açıklaması yapar.
Özgür Özel’in "Nevruz halaylarını alıntılayıp, Nevruz kutlamalarını alıntılayıp, 'Ekrem İmamoğlu gözaltındayken, DEM Partililer halay çekiyor, filanca yerle anlaştılar, bunun halayını çekiyorlar' gibi ifadelerin hiçbirinin ne benim ne herhangi bir Cumhuriyet Halk Partilinin nazarı itibarı aldığı, itibar gösterdiği ifadeler ya da paylaştığı duygular değildir" sözleri de Yavaş’ın sözleri için özür dileyip helallik istemesi de kimi kesimlerce ağır ve çirkin sözlerle eleştirilir.
"Irkçılık siyaset eliyle meşrulaştırılıyor"
Gezi sürecinde de Kürtler benzer eleştirilere maruz kalmıştı; elbette bu denli linç edilmemişler, ırkçı ve faşist söylemlere maruz kalmamışlardı.
O dönemde de iktidar ile yürütülen bir Çözüm Süreci vardı.
Gezi’nin en başında İmralı Heyeti’nin önemli aktörlerinden birisi olan BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder vardı. BDP başlarda kurumsal olarak meydanlarda olmasa da ilerleyen süreçte kurumsal olarak da meydanlardaydı. Kürt gençleri ise başından beri eylemlerdeydi. Buna rağmen kimi kesimlerce “Kürtler Gezi’de yok“ söylemi dile getiriliyordu.
İlerleyen süreçte böyle olmadığı anlaşıldığı gibi başka bir kazanım daha elde edilmişti. Nihayet ülkenin Batısında yaşayan bir kesim aslında ülkenin Doğusunda neler yaşandığını görmeye başlamıştı.
Her gün polisin acımasız şiddetiyle karşı karşıya kalanlar, ekranlarda penguen belgeselleri yayınlanırken şöyle diyordu:
“Batıda dünya medyasının gözü önünde bize bunlar yapılıyorsa Doğu’da şimdiye dek Kürtlere kim bilir neler yapılmıştır.“
Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık Köyü’nde kalekol yapımını protesto eden yurttaşlara ateş açılmış ve Medeni Yıldırım adlı genç ölmüştü. Binlerce Gezi direnişçisi bu olayı sokaklarda protesto etmiş ve “Gezi’den Lice’ye köprü“ bile kurulmuştu.
Ne yazık ki o gün kurulan köprü bugün milliyetçilik kisvesi altında ırkçı, faşist söylemlerle yıkılmaya çalışılıyor.
Doğrudan protesto gösterilerine katılan, destekleyen belli zümrelerin aracılığıyla ırkçılık siyaset eliyle meşrulaştırılıyor, Kürtler düşmanlaştırılıyor.
DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Biz CHP'nin eylemci kitlesi değiliz“ sözleri eleştiriliyor. Oysa tüm haksızlık ve hukuksuzlukların her zaman karşısında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini anlatan Bakırhan’ın devamında söylediği şu sözler duyulmuyor:
“Biz CHP'nin eylemci kitlesi değiliz ama biz dayanışırız, sahipleniriz, bu kararı eleştiririz. Bizim partimize oy veren nisanlar oraya gidebilir ama bizim başka bir meselemiz var. Bu meseleyi aşan, aslında bu meselenin olmamasını da isteyen bir yaklaşımımız var. Biz Türkiye barışını örgütlemeye çalışıyoruz. İstanbul olmasın diye, İmamoğlu tutuklanmasın diye, Selahattinler, Figenler, Leylalar, Ayşe Gökhanlar, Nazmi Gürler cezaevinde kalmasın; bu kumpas davaları bitsin diye uğraşıyoruz. Barışı toplumsallaştırmaya çalışıyoruz. Bu konuda hükümetin samimi şekilde bu denkleme dahil olması için mücadele ediyoruz. Başlayan ve henüz nereye gideceği belli olmayan bu sürecin barışa evrilmesini istiyoruz.“
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Bakırhan’ın açıklamalarının tamamını dinlememiş olacak ki o da sadece “CHP’nin eylemci kitlesi değiliz“ cümlesinden yola çıkarak “değerli ve takdire şayan“ bulmuş!
Hep sokakta mücadele etmiş, direnmekten yorulmamış, belediyelerine defalarca kayyım atanmış, eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları dahil yüzlerce yöneticisi cezaevine atılmış bir partiden söz ediyoruz…
Her dönem baskıya zulme uğramış, işkence görmüş, öldürülmüş ve yalnız bırakılmış bir halktan…
Başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere CHP’li belediyelere yönelik operasyonlara en üst perdeden ses çıkarmış, Eş Genel Başkanları bizzat Saraçhane’ye gitmiş, Bakırhan’ın daha yeni Avrupa Parlamentosu’nda “Bir taraftan Kürtlerle bir süreç yürütürken diğer taraftan Türkiye’nin demokrasi güçlerini döverim yaklaşımını biz kabul etmeyiz, etmiyoruz“ dediği DEM Partililer ve Kürtler yine suçlanıyor, ötekileştiriliyor.
On binlerce insanın ölümüne neden olan savaş bitsin barış gelsin diye verilen mücadele silinip atılsın isteniyor.
Üstelik daha dün DEM Parti İstanbul İl örgütünden bugün CHP’nin Maltepe’de yapacağı mitinge “demokrasiye ve halk iradesine sahip çıkıyoruz“ diyerek katılma çağrısı yapıldı.
Sahi ne yapsın Kürtler?
CHP’li belediyelere yönelik operasyonları “siyasi darbe“ olarak nitelendiriyorlar, “kanunsuzluğun, hukuksuzluğun karşısındayız“ diyorlar. Olmuyor… Bir kesim “Meydanlara çıkın“ diyor, başka bir kesim gelmesinler diye ellerinden geleni yapıyor. (Her şeye rağmen o meydanlarda DEM Partililer ve Kürtlerin olmadığı algısına kapılmasın kimse)
Bu da yetmiyor bir umut ışığı doğmuş “barış arayışını da bitirin“ deniyor, “otoriterleşmeyi desteklemekle“ suçlanıyor.
Ne yazık ki her dönem olduğu gibi “Mevzubahis Kürtler olunca; vur abalıya“ anlayışı yine devrede.
Sahi meydanlarda atılan “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz“ sloganına ne oldu?