KEMAL VURALDOĞAN
MARİNAMIZ YOKTU, EVİMİZE ÇÖKTÜLER
Evimizi baş köşesindeydi bu fotoğraf, çocukluğum, ergenliğim, gençliğim bu fotoğrafın altında geçti. Bu fotoğrafın neden çekildiğini anladığımda, fotoğraftaki 5 kişiden üçü aramızdan ayrılmıştı. Evet, ablam öldüğünde anladım bu fotoğrafı ve de neden çekildiğini…
Hergün neredeyse onlarca fotoğraf çekilen bugünlerde bir fotoğrafın çekilmesine anlam yüklemek tuhaf kaçabilir. Köyden kente göçmüş “gurbet kuşları” için fotoğraf çektirmenin lüks olduğu zamanlardı. Asıl gurbet kuşu ise babamdı, yokluk ve cehaletten kaçıp sırasıyla Antep, Adana ve Hollanda’ya çalışmaya giden Bayram Vuraldoğan. Babam yeni doğan oğlunu görmemişti, memlekette bıraktığı anamı, abilerimi ve ablamı görmek istiyordu, bu fotoğraf Hollanda’daki bir odada da başköşedeydi…
Ülkesinde insanca yaşayacak kadar kazanamayan, insan yerine konulmayan babam Hollanda’da kazandıkları ile bir arsa alıp ev yaptırdı, bir zamanlar resmi adı Yaprak gerçek adı Karşıyaka olan mahallede… Önceleri “karşı yaka”iken Antebin göçlerle büyümesi sonrasında şehrin ortasında kalan, Tekel İçki Fabrikasının Zeugma Müzesine dönüştüğü, müzenin arkasına 5 yıldızlı otel yapılan Karşıyaka’da.
Haramı ve torpili sevmeyen bir adamdı, 1970’lerde kenar mahallede yaptırdığı inşaatın mimari projesini çizdirdi, işçilerinin sigorta primlerini yatırdı, yapı kullanma izin belgesini aldı, 45 yıl boyunca sakladı.
2000’li yılların başında rant avcıları gözünü Karşıyaka’ya dikti, 2005’te belediyeler yazıştı, 2012’de Karşıyaka Kentsel Dönüşüm alanı ilan edildi. Mahalleli, mahallede kendisine yer verilmesini beklerken, belediye, mahallede yer vermem, kira yardımı yapmam, 5 km ötedeki Seyrantepe TOKİ’den taksitle ev almanı sağlarım dedi. Seyrantepe TOKİ’deki daireler tükenince de 8 km ötedeki Beykent TOKİ’den. Orası da tükenince ev mev yok, yallah dedi.
Biraz hukuk tahsilim var ya, yıl 2018 olup da kamulaştırmalar başlayınca, Danıştay’da kentsel dönüşüm iptali davası, Antep’te kamulaştırma iptali davası açtım. Danıştay davamızı çok sevdi, 3 yıl geçti, hala yürütmenin durdurulması ile uğraşıyoruz.
Antep idare mahkemesi, sen kentsel dönüşüm yapıyorum diyorsun ama ne yaptığın belli değil, kentsel dönüşüm imar planlarını yap, ona göre mahalleli ile görüş, mahalleli senin yapmak istediğin gibi konut veya ticaret alanı yapmazsa kamulaştır diyerekten bize hak verdi, kamulaştırmaları iptal etti.
Bu süreçte yıkımlar nedeniyle mahallenin toz toprak, çamur olduğunu, metruk bırakılan evlerde uyuşturucu içildiğini, fuhuş yapıldığını, mahallenin adam dövme platosu olarak kullanıldığını, devletin de bunları keyifle izlediğini hızlıca geçeyim. Bu hale dayanamayanlar belediye ile anlaşmak zorunda kaldı ve mahallenin % 95’i belediyenin oldu. Belediye kentsel dönüşüm adı altında 320 Milyon Lira ödeyerek mahalleyi satın aldı.
Hani diyordu ya devleti yönetenler, kentsel dönüşümde mahalleliye mahallede yer vereceksin, inanmayın bizim mahallede vermediler. Hani Belediye Kanunu madde 73 kentsel dönüşümde uzlaşma, anlaşma esastır, mümkünse mahalleliye mahallede hakkını ver, bize teklif eden bile olmadı.
Bir gün bir yazı aldık belediyeden, evleriniz depreme dayanaksız, ya siz yıkın, ya da ben zorla numune alır, riskli çıkarsa yıkarım, parasını da sizden alırım diyordu. Ciddiye almadık. Türkiye’de 2000’li yıllardan önce yapılan hangi yapıdan numune alsan riskli çıkar, Çevre Bakanı bile Türkiye’de 6,7 milyon bina riskli, bunun 1,5 milyonu acilen yıkılmalı demişti ama numune alan da yıkan da yoktu. Neyse numuneler polis eşliğinde alındı, belediye bizlere, yaşam hakkı mülkiyet hakkından üstündür diye yazılar yazdı, evlerimize riskli yapı şerhi koydu.
Yahu siz 2005’ten beri bu mahalle riskli, biz kentsel dönüşü yaparak bu mahalleyi adam edeceğiz diyordunuz, hatta bu amaçla 320 Milyon ödeme yaptınız, şimdi ne değişti de, "...18 binanın tamamı afet riski taşıyan yapı pozisyonuna alındı, tapularına şerh konuldu. Üst yapı bedeli olarak da bir tek kuruş ödemeyeceğiz. O binalar yıkılır, yıkım bedelinin parasını dahi o mülk sahiplerinden alacağız...” demeye başladınız?
Davalar açtık, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Cumhurbaşkanlığına, İçişleri Bakanlığına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, Antep Valiliğine, Türkiye Kamu Denetçiliği Kurumunu, Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kuruluna, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna başvurduk. Başvurduğumuzla kaldık, çoğu sustu, cevap verenler de “dalga geçer”gibi cevap verdi. Cimer başvurularımın sayısını görenler deli muamelesi yaptı. Hakkını yemeyeyim, bir tek Türkiye Kamu Denetçiliği Kurumu, namı diğer Ombudsman, “kentsel dönüşüm ilan edilmiş bir alanda mahkeme kararında belirtilen hususlar yerine getirilerek yıkımın gerçekleştirilmesi yerine riskli yapı sürecine başvurulmasındaki idarenin hukuki dayanağı tespit edilememiştir….” diyerek kitabın ortasından konuştu….
Sosyal medyayı da ihmal etmedik, Facebook’ta La Bu Karşıyaka Size Ne yaptı diye sayfa açtık, videolarımız binlerce beğeni, yorum, paylaşım aldı, 1 milyondan fazla izlendi ama izlendiğiyle kaldı…
Seçim sandığı ile mahkeme ikilemine sıkışmış bir ülkede, iktidar partisinin belediyesine hukuka aykırı işler yapıyorsun diyen ve de dayısı olmayan gariplerdik. Sesimizi duyan olmadı. Gaziantep Barosu Başkanlığı ve İyi Parti Antep İl Başkanı dışında hiçbir muhalefet partisi bizi dinlemedi, İnşaat Mühendisleri Odası Antep Şubesi de Mimarlar Odası Antep Şubesi de bizlere randevu vermedi, yerel medya ölü taklidi yaptı… Sonra öğrendim ki biz pişmiş aşa su katan, belediyeden fazla para kopartmaya çalışanlarmışız… Lan siz malınızı belediyeye ne zaman ederinden azına verdiniz de, sıra bize geldi? Babamla beraber mi kazandınız da, oğluyla, torunuyla beraber yemek istiyorsunuz?
Madem evimiz depreme karşı dayanıksız, madem belediye istediği evden zorla numune alıp yıkabiliyor, şu 6306 Sayılı Kanuna bir de biz bakalım dedim, güçlendirme diye bir şey varmış, gidelim inşaat mühendisine, mümkünatı varsa güçlendirme projesi çizdirelim, devletimize itaat edelim dedik. Güçlendirme projelerimizi çizdirdik, başvurumuzu yaptık, iskanlı evimize iskanın yok, iskanın olsa bile ben kentsel dönüşü yapıyorum, 8-10 katlı binalar konduracağım, sana güçlendirme yaptırmam dediler…
Banker Bilo filminin ortasında bulduk kendimizi, “ne iş be parayı versen dögiler, vermesen gine dögiler ne bok yiyecemizi şaşırdık."
Dedik ya, dayısı olmayanlar için memleket seçim ve mahkeme ikilemine sıkışmış. Seçimde galip gelmeden veya mahkemeden karar getirmeden muktedir iplemiyor bizi… Biz de yeniden bir dava açtık, bu defa, “güçlendirme ruhsatı vermeme işleminin iptalini istedik”, ruhsat vermeyeni savcılığa şikayet ettik vs.
2012’de başlamıştı kentsel dönüşüm, 2012’de anam, 2017’de babam öldü, babam öldüğünde kentsel dönüşüm hızlanmış, mahalle tenhalaşmıştı, birçok komşumuz gelemedi cenazeye. Düğünlerimize de gelemediler…
Mahalle o kadar ıssızlaştı ki, yarı fiyatına Suriye’li mülteciler kiraladı evlerimizi, yokluk onları daha bir cesur, daha bir mecbur kılmıştı… İşte bizim kentsel çökme pardon kentsel dönüşüm hikayemizin en kısasından özeti böyle.
Sizler yıkılan evlerin yerine dikilen lüks binaları görünce bizlerin de orada oturduğunu zannedip gurur duyacaksınız devletimizle… Ben size olacakları yazayım. 500-600 evden kala kala 18 ev kaldık, 500-600 eve 320 milyon ödendi. Bizim evleri de yıkarlarsa, mahalleyi temizleyip TOKİ’ye vereceklermiş. Bizim zamanımızda 3 kat yapılırken arsamızda, şimdi 8-10 katlı binalar yapılacak. Kat karşılığı inşaat sayesinde belediye verdiğinin en az iki katını alacak. Bunda ne kötülük var, para belediye kasasına girecek değil mi? Belediyenin başka alanlardaki israfları, hukuka aykırılıkları finanse edilecek benim sırtımdan. 4 ailenin sığdığı, iki mirasçının da kira geliri elde ettiği binaya verilen para ile 8 km ötede sadece 2,5 yeni ev alabileceğiz ancak, üstüne borçlanacağız. Borçlandık da…
O arada Sedat Peker videoları patladı, daha önce Ahmet Şık yazdığında kulak verilmeyen şeyler, dikkate alınır oldu. Bize de, “iyi ki marinamız yokmuş, evimize çöktüler anamız ağladı, marinamıza çökseler iflah olamazdık” demek düştü desem de inanmayın…
“Gurbet kuşları”nın hatırasına direndik, “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.” dedik ve direndik.
Hikayemiz, belediyenin finaline göre biterse, evlerimizi bizden aldığı parayla yıkacak belediye, arsalarımızı da İmar Kanunu 18 ucubesi ile bir köşeye belki de yeşil alana atacak. Hakkımızı almak için çıktığımız yolda, elimizdekini de kaybedeceğiz. Üstelik, başımıza gelenler de sizlere ibret hikayesi olarak anlatılacak, yeni kentsel çökmelerin önünü açacak.
Hikayemiz direnenlerin finaline göre biterse, o kalan 18 binanın sahipleri bir şekilde hakkını alacak; belediye başkanı ve emir erleri de yargılanacak, “gurbet kuşları” bu defa ezilmeyecek….
* Yazıda bahsedilen belge ve fotoğraflara buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz