İBRAHİM EKİNCİ

İBRAHİM EKİNCİ

Onu durduramadık, rezidansı, sitesi, limanı, hastanesi başımıza yıkıldı

Türkiye’nin son 40 – 50 yılında, köyden kente göç dalgasının en hareketli zamanında bir “karakter” çıktı sahneye. Bu göç dalgasının yarattığı acil, yakıcı konut talebini muazzam bir fırsata çevirdiler. Onlara halk arasında “Laz Müteahhit” dediler. Epeyce bir kısmı belki Karadenizliydi ama aslında her bölgedendiler.

Bir coğrafyayı değil bir zihniyeti temsil ettiler. Şimdi Porsche, Ferrari, Mustang biniyor Louis Vuitton, Versace giyiyorlar ama o zamanlar pantolonlarının aka ceplerinde yuvarlak ayna, tarak taşıyan biriydi bu. Dökümlü, bol elbiseler giyerlerdi. Besili yanaklar, fıldır gözler, yatık kadı laflar, kolay yeminler, her yerde bitmeler, kafa çıkarmalar, bayrak göstermeler, devamlı baştan kaynak adamlardı. 40 – 50 yıllık icraatlarında, koca bir ülke onları seyretti. Gözü karaydılar, kamu kurumlarında aynı kafada ortaklar buldular, yasayı yönetmeliği dolandılar, aştılar. Her yerde “adamları” oldu.

Dilbazdılar, özgüvenli, fırsatçı, plancı, kurnaz, göz boyamacı, sahte evrakçı, rüşvetçi, cahil ve cüretkardılar. Para kazandıkça cüretleri daha da arttı. Yasalara saygılı olanları, vicdanı olanları, çevre diyenleri, mimari diyenleri, mühendislik diyenleri, deprem diyenleri fena küçümsediler. Uzaylı gibi baktılar onlara. Bu okumuş şehirli tipler imar yönetmeliği derken, tartıp biçerken, kurum bankolarında resmi evrak, imza beklerken, onlar “ne iş olsa yaparım”cı kalfalarla, damperli kamyonlarla temel başlarına yanaşıp dayadılar deniz kumlu betonu. İçinde demir eser miktardaydı. Hesap kitap, mimar, mühendis uğramamış binalar yaptılar. Yapıp yapıp sattılar. “Yap – Satçı” da dediler onlara. Altı dar üstü geniş, (çıkma balkon değil), çıkma katlı özel bir mimari ürettiler. Yerde zabıtayı mutlu edip gökten çaldılar. Yukarı doğru arsa bedavaydı.

Hızla zenginleştiler. Zenginleştikçe güçleri arttı. Kenar semtlerden merkeze yürüdüler. Kuşattılar İstanbul’u. Tepeden tırnağa tarih, üç imparatorluk başkentine kuleler, siteler saplamaya başladılar. Yeşil alanlara, Boğaz’a göz diktiler. İstila öylesine yayıldı ki deprem olursa kaçıp canımızı kurtarmak için sığınıp bekleyeceğimiz toplanma alanlarını bile istila ettiler. 3 kat için izin aldılar, 13 kat yaptılar, 5 kat izin aldılar 15 kat yaptılar. Dur diyen olmadı.

Korkusuz davranmakta haklı ve karlı da çıktılar. Hiçbir şey olmadı. Başlarına hiçbir şey gelmedi. Yürü ya kulum kulvarında koştular, koştular… Daha kötü bir şey oldu o ara. Bu kafa siyasete, bürokrasiye sirayet etti. Bunların “siyasete girenleri” memleketi ona verseler birkaç yılda dünyanın en zengin memleketi yapacağını söyler oldu. Siyaset katına nüfuz edince önleri iyice açıldı. Sinerji oldu çünkü.

Müteahhidimiz ‘yap-satçı’lıktan büyük müteahhitliğe terfi etti, cam kaplama, gıcır ofislere çekildiler. Yüksek kamu görevlilerinden randevu koparmakta, istedikleri izni almakta hiç zorluk yaşamadılar. Memlekete yayıldılar. Rol model oldular. Kaçınılmazdı. Cahil cüreti kazandırdıkça camia adam kazandı. Mantar gibi türediler, yüzbinlerce müteahhit çıktı ortaya. “Herkese belge vermeyin, yeterliliğine, niteliğine, sermayesine bakın, başımıza iş açılır” diyenleri dinlemedi kafadarları. Yaptıkları binalar depremlerde milletin başına çöktü, yine durmadılar. Açın mevzuatına bakın İlgili evrakın giriş cümlesi şöyledir: “Yapı Müteahhitliği için herhangi bir yazılı belge verilmemekte olup başvuru üzerine sistem üzerinden yetki belge numarası tanımlanarak müteahhitlik sınıfı belirlenmektedir.” Kimlik, belge bedeli yatırıldığına ilişkin dekont gibi birkaç belge ile alınabiliyor. Yıllardır gündemde. Yıllardır meslek kurumları çağrı yapıyor: Herkese müteahhitlik belgesi vermeyin!

Verdiler. Rant iştahının önünde kimse duramadı.

ekran-resmi-2023-02-09-13-04-53.png

85 milyon nüfuslu Türkiye'de yaklaşık 330 bin müteahhit bulunuyor. Sadece İstanbul Ticaret Odası'na kayıtlı 60 bin müteahhit var. Aynı nüfusa sahip Almanya'da müteahhit sayısı kaç dersiniz? Sadece 3 bin 800!

Türkiye'de, Avrupa ülkelerinin toplamından 10 katından fazla müteahhit var. Başka bazı verilere göre “geçici müteahhitlik” belgesi olanlarla birlikte toplam müteahhit sayısı 450 bini geçiyor. Saygın mimar Doğan Hasol da duruma dikkat çekenlerden… Sosyal medyadaki isyanı sayfada.

Bu hırs işte İstanbul’un siluetine kule saplayan... Yaşilköy sahilini işgal eden, deniz manzarasına, sahile el koyan, vatandaşı sahile sokmayan bu hırs... Dipsiz Göl’ü kurutan da. Uzun Göl’ü havuza çeviren, Ayder’i betona gömen bu işte. Basın Ekspres yolunda 40 kişiyi boğan bu aynı hırs. Bu hırs işte şimdi Trakya’yı boydan boya yarmaya teşebbüs ediyor. Az daha azıtsa Samsun’dan Ceyhan’a yaracak!

AKP, 6 kez imar affı çıkardı. Şu sıralarda bir yenisi gündemde.

Hele birisi vardı, saçını başını yolarsın.

Yasalarımızda orman arazisi işgali yasak ama işgal edilmiş, bina yapılmış.

Devlet döndü; “Burası orman vasfını kaybetmiştir, ormanı işgalcisine satıyorum” dedi. Sattılar. Şu ünlü 2B işi, hatırlardadır.

Şimdi bir depremle sarsılmış durumda memleketimiz. Bakıp bakıp kahroluyoruz. Adam rezidans yapmış. Her bir dairesini 2.8 milyona satmış. Daha birkaç yıllık bir bina, yıkılmış! Halimizin fotoğrafıdır. Müteahhitten başla, hatta alan vatandaştan başla geriye doğru git. Her aşamada sorumluluk var. Sistemin hiçbir kademesi doğru çalışmamış.

Havalimanı yapılmış Amik Ovası’na… Sulak alan, kurumuş göl üstüne!

O limanın pistindeki çatlak, bizim sistemimizin çatlağıdır aslında.

TV’de hocalar konuşuyor; “yapılırken, buraya yapmayın dedik, dinlemediler…”

Uyarmışlar. Girin arayın internette var.

Mesela Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy, “Hatay’da en büyük depremleri üreten faylar var ve bugün aktifler. Havaalanı, bu depremleri üreten Ölüdeniz ve Karasu fay zonları üzerinde yer alıyor” demiş 11 Aralık 2007’de. Mesela Doç. Dr. Emre Özşahin, “Alanın coğrafi konumunun ortaya çıkardığı bu durum, deprem riskini arttırmaktadır. Bu nedenle havaalanı birinci dereceden deprem riski olan bir bölgede yer almaktadır” demiş.

Orman Yüksek Mühendisi Özer Özgüç, “Adana Bölge Mahkemesi, 2003’te yürütmeyi durdurma kararı aldı. Çevre ve Orman Bakanlığı, sivil toplumun uyarılarına rağmen yeni bir ÇED raporuyla inşaatın devamına imkân tanıdı. Havaalanı hem teknik, hem bilimsel açıdan yanlış yerde, bile bile yapıldı” diye anlatmış. 2012’de Mehveş Evin’e açıklamalarında.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan anlatıyor, deprem sonrası. “Havalimanı yapılmadan önce defalarca uyardık ‘fay hattı burası burada havalimanı yapmayın’ dedik. Fakat uyarılarımız dikkate alınmadı. Şimdi pistin fotoğrafları geldi, pist paramparça olmuş” (Birgün)

Sistem çalışmıyor. Yanlış işleri engellemiyor, laz müteahhit kafası her yerde.

Durduramadık.

Her tarafı istila ettiler, yaktılar, yıktılar, mahvettiler

Depremle boğuşuyoruz. Böyle hallerde eğitimli, hazır, zinde, tatbikatlı, makine gibi çalışacak bir sistem gerekir. Yok!

Sorumluluklarını hatırlatanları, eksiklikleri gösterenleri düşman, provokatör ilan ediyorlar. Her yere siyaset sokuyorlar. O müteahhit siyasetçi olarak dikiliyor karşımıza. Başka belediyelerin, kurumların yardımını teşvik etmek, organize etmek yerine, arabalara, kolilere el koyup üstüne kendi isimini yazıyor. Başkalarının yardımı, gayreti görünmesin, bir tek AKP çalışıyor görünsün istiyorlar. Başkasının emeğine konmaktan hiç çekinmiyorlar. O müteahhit.

Tek işleri, tek dikkatleri algı… Algı yaratmak.

Elazığ depreminde bakanın kulağına eğilip “algı çok iyi algı çok iyi” diyen kamu görevlisi görmüştük. Dertleri algı!

Sözü alan tensipten, Cumhurbaşkanı’nın liderliğinden bahsediyor.

Çok çalışkan, hizmet etmeye istekli kişiler olabilirler ama uzmanlık? Uzmanlık, liyakat nerede? Az önce okudum:

“Afetlere Müdahale Genel Müdürü İsmail Palakoğlu ilahiyatçı! Barınma ve Yapım İşleri Genel Müdürü Nehar Poçan da Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un eniştesi, İçişleri Bakanı Soylu’nun eski müşaviri ve eski EGM İnşaat ve Emlak Dairesi Başkanı (vekâleten)”

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR