ERSAN ATAR
Saat bilmem kaç… “Dezenformasyon bülteni”ni sunuyoruz
ERSAN ATAR
Haberleri, sadece TRT’nin radyo bülteninden dinleyebilen nesil iyi hatırlar… TRT spikeri “dııt dııt dııt” sesinden sonra “saat bilmem kaç” der ve ardından “Haberleri sunuyoruz” diye bültene başlar.
O gün kıyamet kopmadıysa, bülten cumhurbaşkanının herhangi bir konudaki açıklamasıyla başlardı. Cumhurbaşkanının sözlerinin neye ilişkin olduğunun çok önemi yoktu. Biz de madem bir “bülten” sunuyoruz, 40 yıl önceyi yâd edip Cumhurbaşkanı ile başlayalım:
Dııt dııt dııt… Saat bilmem kaç… “Dezenformasyon Bülteni”ni sunuyoruz…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bartın’ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden ocağı patlamasının yaşandığı bölgede incelemeler yaptı. Erdoğan burada yaptığı açıklamada, “Birileri dalgasını geçebilir ama önemli değil biz kader planına inanmış insanlarız. Bunun ne dünü, ne bugünü, ne yarını hiçbir zaman olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır. Bunu da bilmemiz lazım” dedi.
Belki de içinizden, “Bunun dezenformasyonla ne ilgisi var” diyorsunuzdur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerini dinleyen bir savcı olduğunuzu düşünün. Ve kendinizi, Amasra’daki maden faciasını “soruşturmakta” olan 6 savcıdan birinin yerine koyun. Erdoğan’ın sözlerini “yurttaş” olarak belki siyasi bir söylem olarak okuyoruz, dinliyoruz ama Erdoğan, o savcıya başka bir şey söylüyor.
Ceza hukukunda suçlar, “doğrudan kastla”, “olası kastla”, “bilinçli taksirle” veya “basit taksir”le işlenir. Ceza hukukunda bizce “kader”e en yakın manevi unsur, “bilinçli taksir”dir. Nasıl ki “kader”de genel çizgi yaratıcıya bağlıysa “kul”, “Nasıl olsa her şey yaradana bağlı” deyip hiçbir şey yapmadan duramaz, durmamalıdır.
Bilinçli taksirde de kişi neticeyi öngörür, bunu istemez ama netice meydana gelmiştir. Yani, bilinçli taksirle bir suç işlemeyecek kişi, öngördüğü neticeyi istememekle yetinmemeli, yapması gerekeni yapmalı veya yapmaması gerekeni yapmamalıdır. Örneğin alkollü araç kullanıldığında kaza yapılabildiğini biliyordur ama “ben iyi şoförüm” deyip direksiyona geçiyordur. Tıpkı yaratıcının çizdiği kadere kulun katkısı kadardır. Yaratıcı bu kişiye örneğin amansız bir hastalıktan kader planı çizmiştir ama kişi, alkollü araç kullanarak kader çizgisini değiştirmiştir. O nedenle Erdoğan’ın “kader planı” sözünü duyan bir savcı mesajını almıştır.
Bu arada küçük bir not, “olursa olsun, ölürse ölsün”, ceza hukukundaki “olası kastın” özetidir. Nitekim Yargıtay Soma’da önce “olası kast vardır” deyip “bilinçli taksir” kararını bozmuştur ama sonra 12. Ceza Dairesi’nin üyeleri değiştirilince, yani Daire’nin “kader planı” bozulunca suç “bilinçli taksir”e dönmüştür. Yani Yargıtay, “olursa olsun, ölürlerse ölsünler” noktasında bile değildir.
Bültenimizin konusu “dezenformasyon”du değil mi? Savcıya, “Tıpkı Yargıtay’ın Soma’da yaptığı gibi bilinçli taksirden dava aç” mesajı vermek bir dezenformasyon olabilir mi? Deyip soruyu burada bırakalım. Malum, dezenformasyon yasası artık yürürlükte.
DEMEK Kİ TÜPLER “TEDBİR AMAÇLI” DEĞİLMİŞ
Sayın dinleyiciler, bültenimize maden ocağındaki patlama haberlerinden bir başkasıyla devam ediyoruz:
“Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Amasra’daki maden kazasına ilişkin, ‘Arkadaşlarımızın yapmış olduğu ilk değerlendirmeler grizu patlaması olduğu şeklinde’ açıklamasında bulundu.
Dönmez, aşağıya yangın tüplerinin indirilmesine ilişkin soru üzerine ise ‘Bunlar önlem almayla ilgili hususlar, içeride devam eden bir yangın yok. Ama olumsuz bir şey gelişir ve anında müdahale etmek icap eder, o açıdan gerek temiz hava tüpleri gerekse yangın tüpleri o maksatla bulunduruluyor. Müdahale eden arkadaşlarımız son derece deneyimli’ diye konuştu.”
Anadolu Ajansı, Bakan Dönmez’in bölgeden yaptığı açıklamaları böyle geçiyordu. Dönmez’e göre tüpler önlem amaçlıydı ama aşağıda en az 20 madenci yanmaktaydı. Gerçek, bir gün sonra “yanan bedenler” olarak topraktan fışkıracaktı; 14’ü cansız beden, 6’sı tanınamayacak durumda. Ve o gerçeklerden 5’i İstanbul’da yaşama inadına tutunmaya çalışıyor olacaktı.
Dezenformasyon demiştik değil mi? Evet, dezenformasyon demiştik!
DEZENFORMASYON YASASININ KENDİSİ DEZENFORME EDİLİRSE…
Sayın dinleyiciler, bültenimizin bu bölümünde bizzat “Dezenformasyon Yasası” içindeki dezenformasyona örnek oluşturacak haberlerle karşınızdayız:
AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir, “Dezenformasyon Yasası”nın Meclis’teki görüşmeleri sırasında, benzer düzenlemelerin başka ülkelerin yasalarında da olduğunu savunurken şunları söyledi:
Bu yaptığımız düzenleme birçok ülkeye örnek olacak. Dolayısıyla bunu merak ettikleri için bizimle görüşmek istediler. Biz de bu yasanın içeriğini, özellikle 29’uncu maddeyi Amerikalılara anlattık. Sonunda şunu söylediler, konuşmalar kayıt altında, evraklara bakabilirsiniz: ‘Bizim dezenformasyon yasamızla sizin yasanız birebir örtüşüyor’ dediler, toplantıyı öyle bitirdik…
Ahmet Özdemir’e göre bu sözleri Amerikan Büyükelçiliği’nden sadece ismini söylemediği ama tarif ettiği bir yetkili söylüyordu. Özdemir’in bu sözlerine çok geçmeden, hemen bir gün sonra ABD’den yanıt geldi.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü,, uygulanması halinde internet ve medya özgürlüğüyle ifade özgürlüğüne kısıtlama getirecek olan yasanın kabul edilmesinden 'derin endişe duyduklarını' söylüyordu. Aynı sözcü, “bir büyükelçilik yetkilisinin ABD’de benzer bir yasanın olduğunu söylediği” yönündeki iddiaları da yalanlıyordu.
Sözcü bir adım daha ileri gidip tam da dezenformasyonu tanımlıyordu, Türkiye basınında bu konuya ilişkin dolaşan iddiaları dezenformasyon olarak niteliyordu.
Yani “dezenformasyon yapacaksanız bizi içine çekmeyin, gelmeyiz” diyordu. AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir de Meclis’te konuşurken var olduğunu söylediği “kayıtlar”ı nedense, “Öyle dediniz, işte kayıtları” diyemiyordu.
Dezenformasyon mu demiştik? Evet öyle demiştik.
“MERT” NASIL “AYKAN” YAPILIR?
Dezenformasyon bültenimize, siyasetten bir haberle devam ediyoruz.
Sayın dinleyiciler, önceki hafta ABD’ye bir gezi düzenleyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu bu ülkeye varışında kimin karşıladığı tartışma konusu oldu.
Önce Yeni Şafak’ın paylaşımını aynen aktaralım:
“Kılıçdaroğlu’nu, hakkında yakalama kararı olan FETÖ sanığı Aykan Erdemir karşıladı… Seyahat amacının ‘görüş alış verişi olduğu’ açıklanan Kılıçdaroğlu’nun Aykan Edremir ile ne görüşeceği merak konusu oldu.”
Ama gelin görün bizim “Aykan Erdemir”, “Mert” çıkmıştı. Mert Arıkan’dı. Mert Arıkan da CHP’nin ABD temsilciğindendi.
Yeni Şafak haberini sildi ama ne fayda. Haber, “retweet”ler, “hashtag”ler, “like”lar derken hızla yayılıyordu. AKP’nin seçmeni çoktan öğrenmişti(!) artık: Kılıçdaroğlu ABD’ye Gülen ile görüşmeye gitmişti. Seçim öncesinde icazet alacaktı!
Pardon, dezenformasyon demiştik değil mi?
GALATA’DAN AT BENİ, İN HALİÇ’E TUT BENİ
Sayın dinleyiciler, bültenimize bir intihar haberiyle son veriyoruz:
“İstanbul Beyoğlu'ndaki Galata Kulesi'nden 30'lu yaşlarda yabancı uyruklu erkek bir şahıs atlayarak intihar etti. Çevrede bulunan yerli ve yabancı turistler ise olanı biteni şaşkın bakışlarla izledi.”
Haberler ajanstan böyle geçiyordu. Ne de olsa haberin zemini önceden hazırdı. Bildiğiniz, tanıdığınız bir isim, Rasim Ozan Kütahyalı, sosyal medya hesabından “olay yerinden bildiriyor”du.
“Polisler Galata kulesini çevirmiş durumda… Görgü tanıkları yabancı biri diyor… Sarışın bir turist… maalesef ölmüş… Galata Kulesi’nden, yüzlerce kişinin önünde intihar… Şu an çok kalabalık burası…”
İşte, Kütahyalı’nın ve sonra da onu takip eden genç gazetecinin “turist” yaptığı “sarışın genç”, kendi vatanında “yabancı” kılınan bir yargıcın oğluydu. Adı Nahit Emre Güney’di. İstanbul Üniversitesi’nde “Hukuk” okurdu, 26 yaşındaydı. İlk gençliği, babası Haşim Güney’in KHK ile meslekten ihraç edildiği günlerde geçmişti.
Sayın seyirciler, adını Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan emanet aldığımız “dezenformasyon bültenimiz” burada sona erdi. Belki daha Bruce Willlis’in nasıl “Süleyman Soylu” olduğunu da aktaracaktık ama bize ayrılan sürenin sonuna geldik.