
AYŞE YILDIRIM
Sırrı Süreyya Önder'in 'barış nöbeti'
"Bu ülkede biz film çekeceksek, kitap yazacaksak, gazete çıkaracaksak bu savaş hali sürdüğü sürece bunların çok da bir anlamı yok. Buna dair bir cümle kurmadan bu ülkedeki hiçbir sorunu yerli yerine oturtamazsınız. Çözmekten bahsetmiyorum bile. Onun için artık görev vakti dedik."
2011 seçimlerinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'nun İstanbul 2. bölgeden milletvekili adayıydı bu sözleri söylediğinde Sırrı Süreyya Önder.
Sandığa iki ay vardı; Cumhuriyet Pazar Dergi için söyleşi yapacaktık kendisiyle.
Akşam geç saatlerde ancak buluşabilmiştik. Sabahtan beri 21 ayrı yerde toplantı ve konuşma yapmıştı. Biz 22. ve son görüşmesiydik.
İki telefonu birden hiç susmadığı için bir haftadır Radikal gazetesindeki köşesine veda yazısını bile zor yazdığını söylüyordu.
Kısılan sesine ve tüm yorgunluğuna rağmen espri yapıyor, gülüyordu.
“Bunları not alıyorum, kendime karne vereceğim sonra” diyordu.
Yönetmen, sinema yonucusu, senarist, müzik yapımcısı ve yazar kimliğine "aktif siyasetçi" kimliği ekleniyordu artık.
Sloganı hazırdı: Barışa ve ortaklığa bir koridor açmak.
O koridoru açmak için giriyordu siyasete ve o gün "sadece bir dönemle sınırlı olmak üzere bu nöbeti bu sefer tutan insanlardan birisi olacağım" diyordu.
Öyle olmadı...
O koridoru açmak uzun bir yolculuğu gerektirdi, onun da "nöbeti" uzun sürdü.
O günlerde "Sırrı gidince Meclis çok renklenecek" diyorlardı. "Meclis'in halihazırdaki durumu çok renksiz ya da çok siyah gözüktüğü için öyle söylüyor olabilirler" diyordu ve ekliyordu:
"Ben hayatı biraz da mizah süzgecinden geçirmeyi seven birisiyim, buna da vurgu yapılıyor herhalde."
O mizah süzgeciyle birlikte ağır bir siyaset dönemine damga vurgu Sırrı Süreyya Önder.
Ve yüreği o ağırlığın altında hırpalandı, yoruldu.
Bu yılın başında, 11 Ocak'ta Edirne F Tipi Cezaevi'nde Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı'yı ziyaret etmişti DEM Parti İmralı Heyeti.
Çıkışta Ahmet Türk ve Pervin Buldan ile kameraların karşısına geçmişti Sırrı Süreyya Önder.
Demirtaş'ın mektubundan öğreniyoruz ki o görüşme sırasında fenalaşmış. Kameralar karşısında dile getirdiği "yüreğimiz elimizde geziyoruz barış için" sözleri başka bir gerçeği de ifade ediyormuş.
"Barışın kaybedeni olmaz" diyordu cezaevi ziyareti sonrası. Kurmaya çalıştıkları şeyin "barış" olduğunun altını çizerken şöyle diyordu:
"Kamuoyunda sıklıkla çözümle, barış kavramları birbirine karıştırılıyor. Bu doğru değil, barış bir sarılmayla bile oluşturulacak bir şeydir. Çözüm, demokratik bir mücadele ve uzun soluklu bir iştir. Sorun alanlarıyla ilgili olarak bunun uzunluğu, derinliği değiştir. Şu an için kurmaya çalıştığımız barıştır. Ve bunun için herkesten desteklerini bekliyoruz."
Dört gündür yorgun, hırpalanmış kalbiyle yoğun bakımda Sırrı Süreyya Önder.
Ama orada bile kalbi "barış" için çalışmaya devam ediyor.
Hep barışı önceleyerek mücadelesini sürdürdü
Türkiye siyasetinin hemen her yelpazesinden isimler ya hastaneye giderek dayanışma duygularını iletti ya telefon açarak geçmiş olsun dileklerini iletti.
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan dün hastanede yaptığı açıklamada buna vurgu yaparken, "Sırrı Süreyya Önder yaşam mücadelesi verirken de çalışmaya, koşmaya, koşturmaya, direnmeye devam ediyor. Bizleri birleştirmeye devam ediyor. Ayrılıkları azaltmaya, benzerliklerimizi artırmaya devam ediyor. Çalışıyor, işinin başında" diyordu.
Aktif siyasete girmeden önce elverdiğince yoksulun, emekçinin, işçinin, işsizin, öğrencinin, hak mücadelesinin yanında olmuştu Sırrı Süreyya Önder.
Aktif siyasete girdikten sonra daha yoğun bir biçimde sürdürdü bu mücadelesini; hep barışı önceleyerek.
Bunun için yeniden cezaevine bile girmeyi göze alarak bir briket koymaya çalıştı barış mücadelesine.
Ve o bugün yoğun bakımda yatarken sadece ailesi değil, onu tanıyan ya da tanımayan ama verdiği mücadeleyi bilen herkes onun yanında yeniden ayağa kalkmasını bekliyor.
Barışa ve ortaklığa dair açılan koridor da tamamlanmayı bekliyor.