İBRAHİM EKİNCİ
Sol ne diyor, nasıl bir ekonomi istiyor, bilen var mı?
Prof. Dr. Aziz Çelik Hoca “Enflasyonun sebebi aşırı şirket kârları ve fiyatlaması ile döviz kurlardır. Emek gelirleri sebep değil sonuçtur. Ancak neoliberalizme iman etmiş ekonomi yönetimi halkın gelirini düşürerek enflasyonla mücadele etmeyi hedefliyor” demiş. Çok sayıda iktisatçının görüşü budur. İşimiz kötüdür.
Bu temmuzda mesela. Asgari ücrete zam yok diyorlar. Eğer asgari ücrete zam yapılmazsa ne olacak? Yıl sonuna kadar açlık sınırı 21 bin liraya dayanacak. Nisan’da zaten açlık sınırının altına gelmişti. Demek ki 8 ay açlık sınırının altında bir asgari ücrete mahkûm olacak milyonlarca çalışan. (H. Kara hocanın grafiği sayfada.)
Niye? Aynı nedenle:
“Neoliberalizme iman etmiş ekonomi yönetimi enflasyonla mücadele etmeyi halkın gelirini düşürerek yapmayı hedeflediği” için.
Kaç yazı oldu hatırlamıyorum.
Şirketlerin fahiş karlarını birçok veri üzerinden yazdım burada. TCMB sektörel bilançoları, İSO 500, Kapital 500, Fortune 500, bankacılık sektörü kar rakamları. Geçenlerde Prof. Dr. Ensar Yılmaz Hoca ((“Devam eden bir çalışmamızdan (Necip Bulut ile birlikte) bir grafik paylaşmak isterim. Son dönem enflasyon tartışmalarına da ışık tuttuğunu düşünüyorum. Ulusal düzeyde kar oranı (sermaye geliri/net sermaye), 2021 ile birlikte yükselişi inanılmaz, öncesinde böyle bir durum yok” notuyla)) paylaştı. İşte o grafik:
2020’den sonra sermaye gelirinin net sermayeye oranının nasıl zıpkın gibi çıktığı görülüyor. Peki ekonomi yönetiminin buna bir diyeceği yok mu? Hayır! Onun dikkati ucuz ekmek kuyruğundaki asgari ücretlinin, emeklinin cebinde! Raporlarına, “enflasyonla mücadele bakımından asgari ücrete yıl ortası zam yapılmaması önemlidir” diye yazıyorlar. Size bir grafik daha vereyim.
Bunu da Dr. Osman Berke Duvan hazırlamış. AKP ile birlikte emek verimliliği ile reel ücretler ters yönde ilerliyor. Verimlilik artıyor trend olarak ama reel ücretler düşme eğiliminde. (Benzer bir grafiği Menekşe Hoca’dan paylaşmıştım.) Tabi reel ücretler de TÜİK’in rötuşlu enflasyonuna göre hesaplanmış. Mesela ENAG enflasyonuna göre bakılsa turuncu çizgi grafiğin taban çizgisini delip aşağı gitmiş bile olabilir.
AKP’nin sadaka rejimi, kapitalizmin en vahşi türünü kurdu. Ganimet ekonomisi bir çeşit. Dini lügatla savunuluyor. Yoksulluk övülürken idareciler kamu kaynaklarını lüks ve şatafata harcıyor. Yandaşları iş, makam, maaş ve kaynak yağmasına girişmiş durumda. 1.5 milyon maaş alanı duyduk. Öte yandan ekonomi yönetimi enflasyonla mücadele diye dar gelirli kesimlerin boğazını daha da sıkmakta bir sorun görmüyor. Prof. Dr. Korkut Boratav Hoca’dan aktarıyorum:
“Şimşek geleneksel programa IMF’nin öteden beri Türkiye için vurguladığı “gelirler politikasını” ekledi. “Türkçesini” ifade edelim: Kamu personeli maaşları, emekli aylıkları ve asgari ücretlerde geçmiş enflasyon farklarının telafisine son verilecektir. Enflasyonun özünde bir sınıf mücadelesi olduğunu; enflasyonu tetikleyen kârların katkısını vurguladık, hesapladık, yayımladık. IMF’nin Türkiye öngörüleri, bir anlamda bu tespitleri doğrulamaktadır: “Gelirler politikası” eklenmiş neoliberal program, 2025-28 döneminin ortalama enflasyonuna yüzde 21,3’lük bir “istikrar” sağlayacaktır. Enflasyon öngörülerine yansıyan bu “alaturka istikrarı”, IMF’nin Türkiye’ye ilişkin gerçekçi bir algılaması belirlemiş olabilir: 2019 sonrası enflasyonu büyük sermayeyi ve rantiyeleri öylesine ihya etmiştir ki bu etkili çevreler “tek haneli enflasyon” ortamına asla razı olmayacaktır. (…) Ekonominin bölüşüm şokuna girdiği 2015’te atıl işgücü oranı yüzde 11’7’dir. Şubat 2024’te aynı oran yüzde 24,9’a çıkmıştır. IMF, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin büyüme öngörüsünü bir puan daha aşağı çekiyor. İstihdamda yavaşlama açık işsizliğe de yansıyacaktır. Atıl işgücü oranını daha da yukarı çeken; adım adım faal nüfusun üçte birine yaklaştıran bir gelecek beklenmelidir. Boşta gezen, evde oturan gençlerin, diplomalı işsizlerin daha da yığılacağı bir toplumsal tablo… Üstelik bu durum, Cumhuriyet tarihi boyunca benzeri gözlenmeyen, mutlak yoksulluğu yaygınlaştıran ağır bir bölüşüm şokunun zirvesinde yaşanacaktır. Mehmet Şimşek’in temsil ettiği, IMF tarafından da tam desteklenen “istikrar programı” Türkiye toplumuna bu geleceği önermektedir. Kabul edilebilir mi? Yanıt açıktır. Peki ne yapmalı? Bu soru, siyasetin, ekonominin acil ve temel gündemini oluşturuyor.”
Acil ve temel gündem…
O yüzden ana muhalefetin gündemi anayasadan bu tarafa çekmesi doğru. Ama asıl sol sosyalist muhalefet ne diyor? Çözümü nedir?
Çünkü halka ne kadar fakirleştiğini anlatmanın yararı yok. Bunu etinde kemiğinde hissediyor, yaşıyor zaten. Bu kıyamet zaman aynı zamanda solun sahne zamanı ama bir ekonomi programı yok. Evet en çok sol yoksulluğu dile getiriyor, işaret ediyor da solun nasıl bir ekonomi önerdiğini bilen var mı? Bana kalırsa solcular, daha çok orta sınıf derdi gibi anlaşılan demokrasi ve özgürlükler sorunsalının yanında yoksulların derdi gibi anlaşılan ekonomi meselelerinde de sesini yükseltmeli. Ama azgın sömürüyü teşhirin yanında kurucu, sistemli, programatik ekonomi görüşleriyle…
Şimdi bazı belgelerde yazılı dizinler, başlıklar, paragraflar hatırlatılmasın. Türkiye, solun hangi iktisadi önerisini tartışıyor bugün? Mesele, “ücretliye, emekliye daha çok maaş verilsin”den ibaret midir?