TSK OLMAK İSTEYEN STK'LAR...

Yıllar evvel çok yakın bir arkadaşımın yeğenini 10 arkadaşıyla birlikte bir trafik kazasında kaybetmiştik. Bulundukları ilçeden dershaneye gitmek üzere yola çıkan servis aracı bir kum kamyonuyla kafa kafaya çarpışmış ve daha hayatının baharında ufacık çocuklar feci halde can vermişti.

Küçük kasabanın tamamı, cami avlusunda feryat figan halde yan yana dizilmiş ufacık tabutlara bakıp feryat ediyordu. Ayakta durmakta zorlanan, 12 yaşındaki çocuğunu kaybetmiş arkadaşımın Cemile teyzesinin koluna girdim.

Dönüp bana “Esat’ı o dershaneye gitmeye zorladım daha 12 yaşındaydı, buluğ çağına bile ermemişti. Allah’ım onu muhakkak cennetine alacak” dediğinde gözyaşlarımı tutamamıştım.

Cemile teyzenin evlat acısını din dindiriyorsa “Din iyi ki afyondu”, gerisi entelektüel zevzeklik diye içimden geçirmiştim.

Cenaze töreni için gelip devlet adına resmi bir konuşma yapması beklenen valinin boğazına kelimeler düğümlenmiş, cenaze namazını kıldıracak hoca duasını göz yaşları içinde bitirmişti.

Bir kasabanın tamamı çocuklarına ağlıyordu. Normali ve insani olanı da buydu

Dini inancı veya dünya görüşü ne olursa olsun evladını kaybetmiş bir anneye veya babaya laf etmek sanırım dünyanın en büyük ayıplarından biridir. Onun acısıdır asıl olan.

Fakat geçtiğimiz günlerde tarikat yurtlarında hayatını kaybeden iki öğrencinin babaları hiç alışık olmadığımız açıklamalar yaptılar. Evlatları için hissettikleri acılarından çok, ulvi amaçlarına giderken yaşadıkları zayiattan bahseder gibiydiler.

Bir öğrenci kafası kesilerek öldürülmüş diğer öğrenci ise intihar etmişti.

Bunun üzerine siyasetten, sosyal medyaya, içi boş TV tartışma programlarına kadar hemen herkes ezberlerini tekrarlayıp durdu.  

Tartışmalar tüm tarikatlar yasaklansın önermesinden, “Tarikat yurtları üzerinden inançlı insanlar ve İslam aşağılanıyor” noktasına kadar bir uçtan diğer uca yapıldı.

Yalnızca Kılıçdaroğlu “konuyu siyasileştirmemek lazım” anlamına gelebilecek tuhaf bir çıkışta bulundu. Hangi mesele siyasetin bu kadar konusu olabilir, o ayrı bir tartışma.

Çocukların babaları bile cenazelerinde ve sonrasında gayet siyasi açıklamalar yapmıştı halbuki.

Konu ziyadesiyle siyasiydi ama babalarının bu kadar “metanet” dolu siyasi değerlendirmeler yapması bana çok ürkütücü gelmişti. Soğuk kanlı ve hatta kan dondurucu denebilecek açıklamalardı.

Ne olmuştu?

Geçtiğimiz ay Antalya'da özel öğrenci yurdunda aşçı olarak çalışan İhsan Güney yurdun yemekhanesinde üniversite öğrencisi 18 yaşındaki Mehmet Sami Tuğrul'un başını satırla keserek öldürmüş, arkasından "Deccali öldürdüm" diye bağırmıştı.

Genç Mehmet’in cenazesinde babası cemaate şöyle sesleniyordu:

“Bugün bizim Şeb-i Arusumuz, biz bunu düğün gecesi olarak düşünüyoruz. Evet, önü vahşet gibi, biz arkasındaki rahmete talibiz. Kendisinin kaldığı, konakladığı eller, emin ellerdi. Biz bundan eminiz. Daha önce defaatle kardeşlerimizden, değişik kişilerden bu emanet yuvasına koyduklarımızdan hep randıman aldık.”

Randıman, evlat ve tarikat kelimeleri yan yana gelince ne acayip bir cümle oluyor. Farkında mıyız?

Geçtiğimiz hafta ise Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara, bıraktığı bir mektup ve önceden çektiği video mesajından sonra intihar etti. 

Enes giderken şunları söylemişti: ''Özgür hissetmiyorum, 24 saatte kendime ayırabildiğim 3 saat falan. Hafta boyunca sabahtan akşama kadar istemediğim kitapları okumak zorunda kalıyorum ve telefonuma sürekli el konuyor.”

Devamında doktorluk mesleğinin itibarının kalmadığını, tıp bölümünü sevmediğini, yurtdışına gitmek istediğini ve geleceğine dair kurgularında bir çıkmazda olduğunu ifade ederken ailesinin baskıcı bir yapısı olduğunu ve dayatmaları ile bu cemaat evinde evde kaldığını söylüyordu.

Enes Kara’nın babası Mehmet Kara, Akit gazetesine yaptığı açıklamada şöyle dedi:

“Bazı medya kuruluşları evladım üzerinden İslam düşmanlığı yapıyorlar. Her anne-baba evladının vefatına üzülür ama bu üzüntünün yanında aile değerlerimize ve inançlarımıza saldırının olması bizi daha da perişan etti. Evladım Enes’i manevi boşluğa sürükleyen cemaat değil, ateist arkadaşları oldu.

Enes intihar mektubunda ve videosunda uzun uzun içinde bulunduğu durumdan, tarikat yurdundaki sorunlarından ve aile baskısından bahsediyordu ama babası suçluyu bulmuştu: Ateist Allahsız arkadaşları. 

Bildiğim tanıdığım, koluna girip göz yaşı döktüğüm evladını kaybetmiş Cemile Teyze’nin tepkilerine hiç benzemiyordu bu babaların sözleri.

Peki neydi Enes ve Mehmet’in ölümlerine sebep olan ortam ve babalarını bu kadar “metanetli” kılan şey?

Cemile Teyze’yi suçlu hissettiren şey (ki hiç suçu olmadığı halde) neden bu babalarda en ufak bir “Dönüp kendilerini ve tarikatlarını sorgulama” durumu yaratmamıştı.

Bence sebebi basitti: 100 yıllık altın nesil, dindar nesil, kindar nesil yetiştirme rüyasının birer neferi olarak görüyorlardı evlatlarını. Bu kutsal cihatta evlat kaybı da olabilirdi.

Başka bir şey gelmiyor aklıma.

Bu rüya 15 Temmuz’da yalnızca bir tarikat için kabusa dönse de diğerleri için hala pırıl pırıl parlıyor.

Fethullah Gülen cemaatinin yıllarca adeta bir dantel gibi işlediği (kanlı örümcek ağı da denebilir) projenin duvara toslaması diğer cemaatleri hülyalarından alıkoymadı.

Gülen musibetinden en ufak bir nasihat alınmamış diğer cemaatler bilakis onların boşalttığı yerlere ikame edilmişti.

Gülenciler ne yaptıysa diğer cemaatler de hemen hemen aynı şeyleri yapıyor.

Bağış topluyor, adı dershane olmasa da özel etüt salonları kuruyor, Afrika’da su kuyusu açmak gibi işlerle enteresan para transferleri yapıyor, yatılı öğrenci yurtlar kuruyor, değişik ülkelere yaptıkları kurban bağışlarıyla global network oluşturuyor, vs...

Ve en önemlisi hemen hepsi orduda, poliste, yargıda, eğitimde kendi yapısını inşa etmeye çalışıyor.

Mürit-mürşit hiyerarşisi kamuda liyakatin ve ast-üst ilişkilerin önüne geçiyor.

Al sana mini mini kahrolası paraleller…

Hangi bakanlıkta hangi tarikatın yaygın olduğunu tekrarlamanın bir anlamı da gereği de yok.

Nasılsa inkâr edilecek. Tarikatların yalan ve takiye sınırlarını, Fethullah Gülen cemaati memlekete ziyadesiyle öğretti zira.

Tarikatlar artık herkesin malumu olan devleti ele geçirme projelerini kendilerini STK gibi konumlayarak aştılar. Özellikle liberal camia tarafından canhıraş bir şekilde savunulan “cemaatler STK’dır” naif söyleminin artık pek alıcısı yok.

Bu ultra-liberal politik doğruculuk yavanlığından Ali Nesin ve birkaç kişi dışında hemen herkes vazgeçmiş durumda.

Hayır kimse de çıkıp sormuyor: “Bu STK’ların en büyük amacı neden hep TSK’yı ele geçirmek?”

Halbuki niyetler ve eylemleri sağır sultanın bile malumu.

Tarikatlar Türkiye’de uzun zamandır çıkar amaçlı birer organizasyon. Çıkar nedir derseniz, o muhtelif ama nihai amaç hepsi için ülke yönetiminde daha fazla söz sahibi olmak. Din-diyanet uzun yıllardır işin botoksu.

Yani “Mevzu din davası değil, un davası…”

Hiç birbirimize gölge boksu yapmayalım.

Objektif ve nesnel iklime bakarsak bugünden yarına bu tarikat yurtlarının baskı ve şiddetle kapatılması pratikte mümkün değil, mantıklı da değil. 1920 şartlarında bile baskı ve şiddetle silinememiş tarikat meselesi bugün hiçbir zorla silinemez.

Bu tip yapıların kurduğu tüm kurumların yoğun olarak denetlenmesi gerekiyor. 

Peki mevcut iktidar bunu yapar mı? Yapmaz! Yapamaz…

Çünkü tarikatlarla iktidar arasındaki simbiyotik ilişki buna imkânsız kılıyor.

Kızlı erkekli aynı evde kalınmasını bir gencin ölümü veya bir çocuğun taciz edilmesinden daha fazla diline dolayan bir kafa yapısı bunu yapmaz.

Peki çare ne?

Belediyelerin, gerçek sivil toplum örgütlerinin, gönüllü iş insanlarının ve tek tek bireylerin gençleri bu karanlık yapılara mahkûm olmamaları için çalışmaları. Başka sihirli bir formül yok.

Evladının ölümünün sebebini zerre kadar kendinde ve içinde bulunduğu tarikatta aramayan milyonlara en temel insani öğretileri yeniden anlatmak gibi zorlu bir yol var önümüzde.

Bu da ancak adil ve şeffaf yeni bir devlet yapısıyla mümkün. O da biraz uzakta ama görünmez değil.

O güne kadar çocuklarımızı ancak dayanışmamız ve Cemile teyzenin ta içinden gelen gözyaşları kurtarır.

Gerisi siyasi ajitasyon, lafügüzaf…

Yolumuz uzun yani.

Önceki ve Sonraki Yazılar
MEHMET DEPREM Arşivi
SON YAZILAR