İLHAN UZGEL
TÜRKİYE İLE ERMENİSTAN BU SEFER NORMALLEŞEBİLİR Mİ?
Uzun süredir dış politika sert güce başvuran, bunu önde tutan ve Libya’dan Karabağ’a askeri güç kullanmaktan çekinmeyen AKP iktidarı, özellikle son bir yıldır dış politikada yeni bir arayış içinde. Bunda, Türkiye’nin giderek yoğunlaşan ve zarar veren bir izolasyon içinde kalmış olması kadar, içte ekonominin dibe vurması, artan memnuniyetsizlik karşısında Erdoğan’ın elinin zayıflamaya başlaması ve Biden yönetiminin iş başına gelmesi ve mesafeli tavrını devam ettirmesi rol oynadı. Türkiye’nin dış politikasında dönüşüm yaşadığı bir diğer ülke Ermenistan oldu. Erdoğan yönetiminin dış politika eylemlerinde, yaklaşan seçimlerde iktidarını koruma kaygısının belirleyici olduğu biliniyor. Bu noktada Erdoğan sorun üreten, oyun bozan ama kuramayan bir dış politika çizgisinden, Batı/ABD politikalarıyla uyumlu bir çizgiye doğru, hiçbir rahatsızlık duymadan, seçmenine ve halka nedenlerini açıklama ihtiyacı hissetmeden kayabiliyor.
Yeniden Ermenistan Açılımı
AKP, 20 yıllık süreçte birçok kez açılım yaptı. Ama ne iç ne de dış politikada başarılı olduğu, sonuca ulaştırdığı bir açılım olmadı. Ermenistan açılımı da bunlardan biriydi. 2009’da başlayan ve “futbol diplomasisi” olarak tanımlanan o dönemdeki açılım, Ermenistan ve Türkiye içinden gelen tepkiler, Azerbaycan’ın yeterince bilgilendirilmemesi, Ermeni diasporasının destek verememesi, Rusya’nın perde arkasından taş koyması gibi nedenlerle yürümedi. Bu süreçle ilgili zaman içinde çok şey yazıldı. O yüzden bunları tekrar etmeye gerek yok.
Günümüzdeki Ermenistan açılımı çok farklı iç ve dış koşullar altında gerçekleşiyor. Bu kez eğer güçlü ve belirleyici bir iç veya dış müdahale olmazsa, her iki tarafta da kalıcı bir çözüm için irade bulunduğu görülüyor ve en azından sınırların açılmasının ve ilişkilerin normalleşmesinin koşullarının oluştuğu anlaşılıyor.
İç Cephelerde Durum
Türkiye açısından bu yeni açılım ilginç bir tezatlık taşıyor. 2009’da AKP hükümeti Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığında ve liberal kesimlerin desteğiyle başladığı açılımı sonuca erdiremedi, hem diplomatik süreçte, hem de kamuoyuna yönelik olarak birçok hata yapmıştı. Şimdi ise MHP ile açık ve Vatan partisi ile üstü örtülü bir ittifak yaptığı, cumhuriyet tarihinin en çok kuvvet kullanan hükümeti olarak başarılı olma ihtimali daha yüksek bir açılım sürecine giriyor. AKP’nin bu tür açılımları ve bunların sonunu getirememesi, içteki seçmen davranışı açısından herhangi bir etkide bulunmuyor ve Erdoğan bunu çok iyi anladı. Bir bakıma bu tür açma ve kapamalar iyice kanıksandı. AKP seçmeninin Erdoğan’a, şimdiye kadar hiçbir seçilmiş lidere duyulmadığı kadar güven beslemesi ve dış politika konusunda onu tamamen serbest bırakması Erdoğan’ın en büyük avantajlarından biri. Zaten bir süredir ekonomik koşulların ağırlaşması dış politika konularını, çok acil olmadığı sürece gölgelemeye başladı, elektrik faturaları ve akaryakıt zamları gündemi belirler oldu. Artık başarılı bir dış politika hamlesinin de başarısız, fiyaskoyla sonuçlanacak bir dış politika girişiminin de seçmen üzerinde etkisinin sınırlı olacağı bir döneme geçildi. Ayrıca, Erdoğan 2020’de 44 gün süren Karabağ savaşında Azerbaycan’a destek olarak bu konudaki diyetini baştan ödemiş de oldu, bunun verdiği bir rahatlıkla hareket edebiliyor. Bu koşullarda giderek oy kaybeden MHP’nin de pek sesi çıkmıyor, Azerbaycan’ın onay verdiği bir sürece milliyetçi kesimlerden tepki yükselemiyor.
Ermenistan’da durum daha karışık. Bu ülkede siyaset bilimi açısından az rastlanır bir gelişme yaşandı ve savaşı kaybeden hükümet, bir süre sonra yeniden seçildi. Bu Ermenistan halkının normalleşme talebinin dışa vurumuydu. Ermenistan’da Türkiye sorunu, Türkiye’deki Ermeni sorunundan farklı bir yere sahiptir ve siyasetteki yeri ve önemi daha yüksektir. Ama Türkiye gibi aşırı kutuplaşmış Ermenistan siyasetinde de, Paşinyan, hem diaspora hem de muhalefetin itirazlarına rağmen normalleşme iradesini gösterebildi. Ermenistan’ın bir risk aldığı ortada. Tam da savaş kaybetmiş bir ülke konumundayken, Türkiye ile normalleşme müzakerelerine başlamak, diplomasi tekniği açısından aslında masaya dezavantajlı şekilde oturmak anlamına geliyor. Muhalefet de genelde, sınırların açılmasına ve normalleşmeye değil, bunun beraberinde getirdiği bu türden risklere dikkat çekiyor.
Varlığı ve kimliği Ermeni meselesi, 1915 üzerine kurulu Ermenistan dışındaki Ermeni diasporası, daha önce olduğu gibi bu açılıma da ya mesafeli ya da karşı. Türkiye ile yaşanacak bir normalleşmenin, Ermenistan üzerinde diasporanın etkisini azaltacağının onlar da farkında. Kaldı ki, Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanımadan gerçekleşecek bir normalleşmeyi, bazı Ermeni milliyetçileri gibi büyük bir ödün olarak görüyorlar. Ermenistan ise böyle bir beklentinin gerçekçi olmadığının çok iyi farkında.
Farklı Bir Normalleşme Süreci
2020 sonunda yaşanan ve Azerbaycan bütün hedeflerine ulaşamasa da, Ermenistan’ın yenilgisiyle sonuçlanan Karabağ savaşı Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki denklemi radikal bir şekilde değiştirdi. Türkiye’nin Azerbaycan’a sağladığı destek Ermenistan açılımındaki borcunu ödediği anlamına gelirken, Aliyev de Karabağ sorununu artık Türkiye’nin bir ön koşul olarak ileri sürmesini isteyemezdi. Paşinyan hükümeti ise artık normalleşmeyi istiyordu ve önkoşulsuz görüşmeye hazır olduğunu söyledi. Karabağ savaşında Ermenistan Rusya’dan beklediği desteği görememişti ve bunun verdiği bir hayal kırıklığı da vardı.
Türkiye açısından ise, içeride ve dışarıda zor durumda olan Erdoğan, açılıma dair ilk işareti Ağustos 2021’de verse de, asıl dönüm noktası Ekim 2021’de Roma’da Biden ile yaptığı görüşme oldu ve bundan sonra süreç hızlandı. Burada Biden’in normalleşme talep ettiği medyaya yansıdı ve öyle görünüyor ki, Erdoğan da zaten buna hazırdı. ABD’den böyle bir talep gelmese de AKP hükümetinin bu elverişli koşullar altında, tıpkı Mısır, BAE, İsrail açılımlarında olduğu gibi böyle bir girişimi başlatma ihtimali yüksekti.
Bir başka önemli nokta, yukarıda değindiğim gibi, Karabağ savaşı oldu. Aslında, karşılıklı normalleşme talebinin bir savaş sonucu gelmesi, tarihsel sürece uygundur. Tabii bu durumda savaşı kaybeden tarafın zayıf bir konumdan hareket etmesi gerekecek. Azerbaycan’ın topraklarının en azından Karabağ dışındaki rayonları geri alabilmesi, Azerbaycan’ı rahatlatmış ve Türkiye-Ermenistan normalleşmesi için uygun zemin hazırlamış oldu.
İlginç bir şekilde, Biden’ın Nisan 2021’de Erdoğan’ı arayıp soykırım tanımını kullanacağını söylemesi, Ermenileri rahatlatmış olmalı. 1980’lerden beri ABD yönetiminin bu kararı alması için verdikleri mücadelede en sonunda başarıya ulaşmışlar, kendince bir zafer kazanmışlardı. Böylelikle, Karabağ savaşında yeterince destek vermeyen Rusya karşısında, Batı’ya yakın Paşinyan hükümeti Biden’den bir soykırım kararı koparmış ve konumunu güçlendirmiş oldu.
Bu açılımın bir başka farklılığı ise sivil toplumun, kamuoyunun, “second track” denen resmi olmayan ikincil grupların işin içinde olmaması, daha yukarıdan aşağı, jeopolitik gelişmelerin tetiklediği bir süreç olması. Tarafların birbiriyle daha doğrudan konuşabildiği, karşılıklı temsilci atadıkları, kısmen daha şeffaf ve Azerbaycan’ın bilgilendirildiği, desteğinin alındığı bir süreç yaşanıyor. Bu yüzden bir sonuca varma ihtimali daha yüksek.
Ekonomik Boyutu
Türkiye, bütün ekonomik sorun ve kırılganlıklarına rağmen bölgenin ekonomik devi. Özellikle Ermenistan ile karşılaştırıldığında. Sınırın kapalı olmasına rağmen Türkiye ile Ermenistan arasında ticari ilişkiler devam etti. Hatta, 2020 sonunda Karabağ savaşı başlayınca, Ermenistan’ın Türkiye’den giden mallara boykot ilan etmesi de işe yaramamış, Türk malları başka yollardan gitmeye devam etmişti. Bunun da maliyetleri artırıp Ermenistan’da fiyat artışına neden olduğu, zaten ekonomisi zayıf olan Ermenistan’da sıkıntı yarattığı anlaşılıyor. Sınırın açılması ve normalleşmenin Ermenistan’a ekonomik canlılık getirmesi muhtemel ama bazı çevreler, bu durumda ekonomik büyüklüğü 12,6 milyar dolar olan üç milyon nüfuslu Ermenistan’ın (Türkiye’ninki 720 milyar dolar) Türk mallarıyla dolması, ekonomik olarak Türkiye’ye bağımlı hale gelmesi riskinden söz ediyorlar. Örneğin, son iki yıldır, Türkiye Gürcistan’ın en büyük ticari ortağı olarak Rusya’yı geçti, Gürcistan’ın en çok ithalat yaptığı ülke oldu. Ermenistan için de benzeri bir senaryo gerçekleşebilir.
Türkiye açısından Ermenistan’ın büyük bir pazar olmadığı ortada ama Ermenistan ve Azerbaycan ile birlikte ele alındığında Türkiye’nin ekonomik hinterlandının eksik halkasının tamamlanması anlamına geleceği de belli oluyor.
Dış Güçler Meselesi
Kafkasya bölgesinde en etkili güç Rusya. Geçmiş bağlarını kullanabilmesi, bölgesel sorunları kendi lehine kullanabilmesi, Ermenistan ile özel ilişkileri ama buna rağmen Azerbaycan ile de iyi ilişkiler kurabilmesi, gerektiğinde 2008’de Gürcistan’da olduğu gibi kuvvet kullanabilmesi Rusya’nın avantajları. Karabağ savaşının gidişatını kontrol edebilen ve sonrasında da barış gücü adı altında Karabağ, Laçin koridoru gibi bölgelere anlaşmaya göre 2 bin ama sonrasında daha fazla asker konuşlandıran Rusya’nın bu son normalleşmeden memnun olmadığını söylemek lazım. Moskova yaptığı açıklamalarda bu açılımı desteklediğini belirtti ama Ermenistan üzerinden arabulucu olmak istediğini iletti ve ilk toplantının Moskova’da yapılmasını dayattı. Türkiye’nin Rusya’yı dışlamamak adına, bunu kabul ettiği, zaten sonuç alınması mümkün olmayan bu sembolik ilk görüşmeyi 14 Ocak’ta gerçekleştirip, bir sonraki toplantıyı Viyana’ya kaydırdığı, dolayısıyla, süreci Rusya’nın gölgesinin dışına çıkardığı görülüyor. Türkiye ve Azerbaycan ile ilişkilerini düzeltmiş bir Ermenistan üzerinde Moskova’nın etkisinin azalacağını tahmin etmek zor değil. Eğer bu süreç başarıya ulaşmazsa, bundan en çok Moskova’nın memnun olacağını şimdiden söylemek gerek.
ABD bu süreci dışarıdan takip edip desteklerken, AB aktif davranıp daha Türkiye ve Ermenistan temsilcileri daha ilk görüşmelerini yapmadan, Paşinyan ve Aliyev’i 14 Aralık 2021’de Brüksel’de bir araya getirerek işin içinde olmak istediğini gösterdi.
Bölge ülkelerinden İran da bu yeni normalleşme sürecinden memnun olmayan tarfalar arasında olmalı. Türkiye ve Azerbaycan’ın izole ettiği Ermenistan kaçınılmaz olarak Rusya ile birlikte İran’a yaslanmak zorunda kalıyordu. Hiçbir ülke, komşu ülkeler arasındaki ilişkilerin düzelmesine itiraz eden bir resmi bir açıklamada bulunmaz, açıktan bunu engelleyecek girişimde bulunamaz Ama siyasetin gidişatı tarafların pozisyonlarını zaman içinde daha net ortaya koyacaktır.
Zorluklar Henüz Bitmedi
Ermenistan ve Türkiye 31 Aralık 2021’de karşılıklı doğrudan uçak seferlerini başlattılar ve bu gelişme iki tarafın ilişkileri düzeltme konusunda bir iradeye sahip olduklarını gösteriyor. Ama yine de önemli zorluklar var. Görünürde her iki taraf da ilan edilmiş önkoşul getirmiyorlar ama Ermenistan tarafı, Türkiye’nin görüşmelerin gidişatını Zengezur koridorunun açılması koşuluna bağladığını söylüyor. Türkiye’nin dar bir ortak sınırının bulunduğu Nahcivan üzerinden geçerek, Karabağ bölgesinin en güney ucundan İran sınırına bitişik bir hattan ilerleyen bu koridor kurulursa, Türkiye’den Azerbaycan’a ve oradan Orta Asya’ya hem Gürcistan hem de İran’a ihtiyaç duymadan geçiş imkanı sağlanacak. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Rusya’nın arabuluculuğuyla yapılan Kasım 2020’deki anlaşmanın 9. Maddesinde kapalı bütün transit geçişlerin açılacağı yazılı. Ne var ki, bu konuda henüz bir ilerleme sağlanamadı. Öyle görünüyor ki, Ermenistan (Rusya) bu konuyu şimdilik elinde bir koz olarak bulundurmayı tercih ediyor.
Erdoğan yönetimi Rusya’yı bölgede tamamen dışlamanın getirmesi olası sonuçlarından da çekiniyor. Bunun için “Üç artı Üç” olarak tanımladığı Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ile Türkiye, İran, Rusya formatında bir bölgesel platform oluşturulmasını önerdi. Fakat buna bir rağbet gösterilmedi. Rusya, bölge ülkeleriyle birebir teması kendisi için daha elverişli bulduğunu, araya başka ülkelerin girmesinden memnun olmadığını sessizce belli etti.
Türkiye’nin AKP yönetimi altında Ermenistan ile normalleşmesi olumlu bir gelişme. Bunu eski açılım sürecindeki hatalara düşmeden, yüksek konumdan, dayatmacı bir tarzda yürütmemesi önemli. Yoksa böyle bir tavır Ermenistan tarafında milliyetçileri güçlendirip hükümeti zor durumda bırakabilir. Bu süreçte Azerbaycan’ın dışarıda bırakılmaması, bir diğer olumlu gelişme. Bu ipoteğin şimdilik kalkmış görünmesi, başarı şansını artırıyor. Özellikle, Karadeniz ve Ukrayna’da gerilimin arttığı bir bölgesel ortamda, en azından Ermenistan ile gelecek bir yumuşamanın Kafkasya’ya yansıması, bölge halklarının bir kazanımı olabilir.