ÜNAL ÇEVİKÖZ

ÜNAL ÇEVİKÖZ

Türkiye'nin dış politika yanlışları bitmek bilmiyor

16 Ekim Çarşamba günü toplanan İsrail kabinesinin Gazze'ye insani yardımların hacminin artırılması konusunu görüştüğü haberleri yavaş yavaş uluslararası basına sızmaya başladı. Böyle bir görüşmenin yapılmış olmasının yakında Gazze'ye yardımların artabileceği anlamına geldiğini ileri süren gözlemciler, bu gelişmenin ABD tarafından İsrail'e yapılan bir uyarının sonucu olduğuna işaret ediyorlar.

Geçen hafta Pazar günü Biden yönetimi iki önemli karar aldı. Birinci karar ABD'nin İsrail'e üst düzey hava savunma sistemi THAAD'ın yanı sıra 100 asker göndereceğinin açıklanmasıydı. 5 Kasım seçimlerinden sonra yeni başkan kim olursa olsun, ABD'nin Suriye başta olmak üzere Ortadoğu bölgesindeki askeri varlığını oldukça azaltacağı söylentileri dolaşırken, İsrail'e böyle bir jest yapılması elbette dikkati çekiyor. 100 asker abartılacak bir rakam değil, ancak bu kararın İsrail'e psikolojik bir güven verdiği ve ABD'nin İsrail'i her koşulda desteklemeye devam edeceğini kanıtladığı belli.

İkinci karar ise Biden yönetimi tarafından İsrail yönetimine bir mektup gönderilmesi oldu. Yine basına sızan bilgilerden anlaşıldığına göre, ABD bu mektupta İsrail'e desteğin devam etmesinin Gazze'deki insani trajedinin sonlandırılması ile yakından ilgili olduğu mesajını veriyor. Tüm dünya 1 Ekim'de İran'ın 180 süpersonik füze ile yaptığı saldırı ya da "misilleme"ye İsrail'in nasıl ve ne zaman cevap vereceğini merakla bekliyor. Bununla birlikte, seçimlere çok az bir süre kala, bu cevap olasılığından en büyük endişeyi ABD yönetiminin duyduğu anlaşılıyor. Zira, İsrail'in cevabının öyle basit ve sıradan bir cevap olmayacağı, bir yandan uzun süredir zayıflayan imajının yeniden güçlendirilmesini, bir yandan da İran'a sözde bir "ders" verilmesini kapsayacak biçimde planlanacağı tahmin ediliyor. Böyle bir İsrail cevabının ise İran tarafından mutlaka karşılık bulacağı, İran'ın cevabının bölgede tırmanmayı daha da artıracağı, dolayısıyla ABD'nin de bu tırmanmanın içine çekileceği ihtimali yapılan değerlendirmelerde ağır basıyor. Bu öngörülere göre ABD yönetimi seçimlerden önce İsrail'in bir eyleme girişmesini istemiyor.

ABD'nin İsrail'e verdiği desteğin durmasını beklemek yanlış olur. Bölgede en güvenilir müttefiki olarak gördüğü İsrail'i hiç bir ABD yönetimi yalnız bırakmayı göze alamayacaktır. ABD'nin bir yandan İsrail'in hava savunma kapasitesini artıran adımları atarken bir yandan da 100 asker göndererek bu kararını sembolik olarak desteklemesi, seçimlerden sonra yaşanacak gelişmelere karşı stratejik bir konumlanma olarak görülebilir. Vaşington adeta bir havuç-sopa politikası izleyerek bu tahkimin sürdürülebilir olmasının Gazze'deki insani trajedinin sonlandırılmasına bağlı olduğunu İsrail'e gönderilen mektup ile anlatıyor.

ABD yönetiminin attığı adımların Netanyahu'nun seçimler öncesi yeni bir çılgınlık yapmasını engelleyip engellemeyeceğini önümüzdeki bir kaç hafta içinde göreceğiz. Kabine toplantısının yapıldığı 16 Ekim Çarşamba günü İsrail'in Ürdün'den 50 kamyonluk bir yardım konvoyunun Gazze'nin kuzeyine gönderildiğini açıklaması şimdilik uyarıların dikkate alındığı izlenimini veriyor. İsrail'e gönderilen uyarı mektubunda ise Gazze'ye günlük 350 kamyonluk yardım gitmesinin istendiği söyleniyor.

Türkiye, dış politikasında akıllı uygulamalarla yumuşak güç potansiyelini kullanmaktan vazgeçmeseydi belki de bugün Ortadoğu'da gelişmeleri belirleyen en önemli aktörlerden biri olabilirdi. Yumuşak güç kullanmak yerine sert güç tehdidi ve askerileştirilmiş dış politika söylemlerine dayalı uygulamaların yarattığı zararı gidermek çok zor. Dış politikada karşılaşılan zarar ve zorlukların koşullar değiştiğinde kısa zamanda telafi edileceğini varsaymak ise gerçekçi bir düşünce yapısını yansıtmıyor.

İsrail'e uygulanan ticari ambargo Türkiye'nin dış ticaretinde yıllık en az 7 milyar dolarlık bir kayba yol açıyor. Bu kayıp elbette iki taraflı, ancak İsrail kaybı telafi etmek için alternatif ticari ortaklar ve kaynaklar bulmaya yöneliyor. Türkiye ileride koşullar normalleştiğinde bölgesel ticaretten çok daha az bir pay alabileceğini görmüyorsa, uygulanan politika yanlış demektir. Bu yanlışı düzeltmek yerine felaket tellallığı yapar gibi İsrail'in Türkiye'ye saldıracağını ya da bir dünya savaşı çıkaracağını ileri sürmek ise yeni bir yanlış olmaktan öteye gitmiyor. Günün sonunda, Türkiye'nin Ortadoğu coğrafyasındaki ticari, ekonomik ve siyasi çıkarlarının bölge dışı ülkelerin bölgedeki durumu normalleştirmek için attıkları adımlara bağlı kaldığını görmek gerçekten çok üzücü. Zira o adımlar Türkiye'nin çıkarlarını değil, öncelikle o ülkelerin kendi çıkarlarını gözetiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ÜNAL ÇEVİKÖZ Arşivi
SON YAZILAR