
ÜNAL ÇEVİKÖZ
Ulusal egemenlik, deprem, Kanal İstanbul ve ulusal güvenlik
23 Nisan 2025 tarihinde ulusal egemenliğimizin 105. yıl dönümünü ve Atatürk'ün çocuklarımıza bağışladığı bayramı yaşarken İstanbul'da meydana gelen deprem sadece İstanbulluların değil tüm yurttaşlarımızın yüreğini ağzına getirdi. Akla hemen "Kanal İstanbul" tartışmaları geldi. Zira, "gündemden düştü, projeden vaz geçildi" gibi söylemlere rağmen, bir de baktık ki, Kanal İstanbul'un çevresindeki arazilerde imara başlanmış bile. İstanbul'un seçilmiş ama tutuklu Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bu haberleri duyduğu zaman hemen Sazlıdere Barajı'nın akıbeti ile ilgili endişelerini tekrarladı. Sazlıdere Barajı İstanbul'un çevre güvenliği ve su kaynaklarının güvenliğinin sürdürülebilirliği açısından önemli. Dolayısıyla bu uyarı herkesin dikkatini çekti.
Güvenlik dendiğinde eskiden akla sadece askeri güvenlik, ulusal güvenlik, kişisel güvenlik gibi kavramlar gelirdi. Artık öyle değil. Ekonomik güvenlik, çevre güvenliği, iklim değişikliğine karşı güvenlik gibi kavramların tümü şimdi topyekun güvenliğimizin birbirini tamamlayan ögeleri. Dolayısıyla, Kanal İstanbul projesine de tüm bu ögelerin bütünlüğü açısından bakmak gerekiyor.
Evet, İstanbul bir deprem kenti. Bugünkü koşullarda dahi İstanbul'u ciddi bir riskle karşı karşıya bırakabilecek bir depremin, hele Kanal İstanbul gibi bir proje gerçekleştirildiği takdirde kenti ne büyük bir felakete sürükleyebileceğini bu konuda düzenlenen çeşitli bilimsel toplantılar, konferanslar, raporlar ortaya koyuyor. Öte yandan, Kanal İstanbul projesi hayata geçirildiği takdirde yaratacağı çevre tahribatı, Marmara denizinin, Karadeniz'in, Trakya bölgesindeki iklim ve doğa dengelerinin, kuşlardan balıklara, Trakya'da mevcut bitki örtüsüne ve diğer canlılara ne gibi zararlar vereceğine ilişkin değerlendirmeler de cabası...
Konuya ulusal egemenlik ile başladık, onu garanti altına alan en önemli kavram olan ulusal güvenlik ile devam edelim. Bir çok uzman, Kanal İstanbul projesinin ciddi bir ulusal güvenlik riski taşıdığını ileri sürüyor. Türkiye'nin ulusal güvenliğinin garantörü olan vaz geçilmez iki önemli uluslararası anlaşma var: Lozan Antlaşması ve Montrö Sözleşmesi. Ulusal güvenlik riski endişesini ileri süren uzmanlara göre, Montrö Sözleşmesi'nin geleceği Kanal İstanbul projesi hayata geçirildiği takdirde ciddi bir riskle karşılaşıyor, dolayısıyla da ulusal güvenliğimiz açısından önemli bir kırılganlığın sebebi oluyor.
Kanal İstanbul'un yapılması halinde bu rejim nasıl etkilenecek?
Montrö Sözleşmesi, Lozan Antlaşması ile Türk boğazları (İstanbul ve Çanakkale boğazları) üzerinde Türkiye'nin egemenliğine engel olan bir düzenlemeyi ortadan kaldırmış, bu bölgelerde askeri konuşlanma imkanına kavuşmamızı sağlamış, böylece hem Lozan'ı bütünleyen, hem boğazlardaki kontrol ve egemenliğimizi pekiştiren bir düzenleme olmuştur. Montrö Sözleşmesi, savaş ve barış zamanında Karadeniz'e kıyıdaş olan ve olmayan ülkelerin ticaret ve savaş gemilerinin Çanakkale boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul boğazı yoluyla Ege denizinden Karadeniz'e (ya da bunun tersi istikametteki) geçişlerini düzenler. Burada Montrö Sözleşmesi'nin maddelerine ve getirdiği geçiş rejiminin ayrıntılarına girmek yerine, uluslararası hukuk açısından Kanal İstanbul'un yapılması halinde bu rejimin nasıl etkileneceğine ilişkin iki zıt görüş üzerinde durmak istiyorum.
Birinci görüşe göre, Kanal İstanbul Montrö rejiminin dışındadır. Yani, Ege denizinden Karadeniz'e geçiş, ya da tersi, İstanbul boğazını kullanmayıp Kanal İstanbul'u kullanırsa, Montrö rejimi uygulanamaz. Dolayısıyla, Kanal İstanbul'un yapılması Montrö rejimi ile getirilen askeri gemilerin niteliğini, tonajını ve Karadeniz'e bu ölçüler üzerinden girişini sınırlayan hükümleri ortadan kaldırır.
İkinci görüş ise bunun tamamen aksini ileri sürmekte ve Kanal İstanbul'dan geçiş tercihi kullanılsa dahi, Montrö rejiminin geçerli olacağı yönündedir. Bu görüşün dayandığı temel anlayış, Montrö'nün Çanakkale-Marmara-İstanbul boğazı bütünlüğü içinde iki deniz arasındaki geçişleri düzenlediğini savunmakta, dolayısıyla bu iki deniz arasındaki geçiş bu unsurların tamamını devre dışı bırakmadığı takdirde (yani, Trakya'dan açılan bir kanal ile Türk boğazlarını ve Marmara denizini kullanmadan geçiş yapılmadığı takdirde) Montrö rejimini değiştirmeyeceğini savunur. Bu görüşün en kuvvetli dayanağı da sözleşmenin 18. Maddesiyle düzenlenen "Karadeniz'de hangi gemilerin, kaç tonaja kadar ve ne kadar süre ile bulunacakları" hükmünü, geçiş Kanal İstanbul'dan yapılsa dahi değiştirmeyeceği anlayışıdır. Yani, kıyıdaş olmayan bir ülkenin uçak gemisinin Karadeniz'e girmesi Montrö sözleşmesi ile engellenmişse, gemi Kanal İstanbul'dan geçince bu engel ortadan kalkamaz. Aynı şekilde, Karadeniz'de kıyıdaş olmayan bir ülkenin bulunduracağı gemilerin tonajı Kanal İstanbul'dan geçmek suretiyle yükseltilemez.
Bu iki görüş bile, Kanal İstanbul'un açılmasıyla ortaya hukuki bakımdan bir karmaşa, anlaşmazlık, yorum farklılıkları ve bundan kaynaklanan bir uluslararası hukuk sorunu çıkacağını göstermektedir. Mesele de zaten buradadır. Böyle bir hukuk sorunu karşısında Montrö Sözleşmesi'nin feshine kadar gidebilecek bir sürecin tetiklenmesi olasılığının olmadığını kimse iddia edemez. Montrö Sözleşmesi'nin feshi halinde ise Çanakkale boğazı-Marmara denizi-İstanbul boğazı yoluyla savaş ve barış zamanında askeri gemilerin, hem de tonajlarına herhangi bir sınırlama getirilmeden geçişlerinin Türkiye tarafından denetlenebilmesi olanağı ortadan kalkacaktır. Zira Karadeniz'e serbest geçiş hakkına sahip olmayı arzu eden, özellikle kıyıdaş olmayan ülkelerin hesabı, Montrö rejimini ortadan kaldırarak 1982 tarihli Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'ndeki "serbest geçiş" hakkından yararlanma üzerine kurgulanmıştır.
Ulusal egemenliğimizin 105. yıl dönümünü hep birlikte kutladığımız bir günde İstanbul'da yaşanan deprem, ulusal güvenliğimizin nasıl bir tehlike ile karşılaşabileceğini de bu şekilde hatıra getirdi.
Türkiye'nin dış politikası: Stratejik otonomi mi, zorunlu pragmatizm mi?
09 Mayıs 2025 Cuma 00:20Türkiye'nin güvenliği mi, Avrupa'nın güvenliğinde Türkiye'nin yeri mi?
01 Mayıs 2025 Perşembe 00:15Değerli yalnızlık değil değerli ortaklık zamanı
17 Nisan 2025 Perşembe 01:06Sarı öküzü ne zaman verdik?
10 Nisan 2025 Perşembe 00:15İki savaş, iki ateşkes, sıfır çözüm...
13 Mart 2025 Perşembe 00:20Yeni tarz 'Amerikan barışına' hoş geldiniz!
06 Mart 2025 Perşembe 00:56Keşke bize de sorsalar...
27 Şubat 2025 Perşembe 00:20Ne Gazze'de ne Ukrayna'da Türkiye'yi dışlayan çözümler başarılı olamaz
20 Şubat 2025 Perşembe 00:20Uluslararası ilişkiler ciddiyet ister
13 Şubat 2025 Perşembe 00:15Çok merkezli uluslararası sistem ve bölgesel yansımaları
06 Şubat 2025 Perşembe 00:15



