KEMAL VURALDOĞAN
Uzayıp giden o tren yolları... Bir Anayasa Mahkemesi türküsü pardon bir Anayasa Mahkemesi yazısı
KEMAL VURALDOĞAN
Ne güzel söylerdi Abdullah Yüce, “Uzayıp giden o tren yolları, açılıp sarmayan anne kolları, açılıp sarmayan yârin kolları…” Teknoloji yani Youtube sağ olsun, her istediğinizde tekrar tekrar söylüyor…. Kendinizi Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan gibi hissediyorsunuz!
Hayat bu, her şey zamanında olmuyor tabii… Bir başka şarkıda da “Ya ben erken geldim ya da sen geç kaldın
Sen gelmeyince ben bir hayli yol aldım…” diyor şarkının güftesini yazan şair.
Söz konusu şiir, şarkı olunca tadından yenmiyor bu duygulu cümlelerin… Elimden gelse sizlere her gün böyle şarkılarla, şiirlerle seslenir, feleğin ettiklerine inat demdir bu der her yeni günde bir murat alırım da; ne elimden geliyor ne de sistem izin veriyor…
Şans eseri zamanında alınan elektronik duruşmadan sonra son kullanma tarihi geçmiş avukatlığımın hakkını vermek için Resmi Gazete'yi yine elektronik ortamda açtığımda karşıma, “Keser Altıntaş” başvurusu çıktı… Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvurularımıza çocuklarına isim veren ebeveynler gibi isim vermesi güzel ama sonraki kararlarında sürekli bu isimlere atıf yapması bir acayip tabi. Keser Altıntaş muhtemelen kendi halinde yaşayan, tapu iptal davası sahibi bir yurdum insanıyken yıllarca adından söz edilecek bir hukuk insanına, hak arayıcısına dönüştü Anayasa Mahkemesi sayesinde…
Nereden bilsin Van’ın Gevaş ilçesindeki tarlasından kadastro geçeceğini, belediyenin bu tarlayı kadastro tespiti dışında bırakıp yol yapacağını. Keser Altıntaş da malına sahip çıkmak için 2016’da dava açmışsa da aradan geçen 7 yılda davası kesinleşmeyince bir umut Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş, şu Van hâkimlerinin kulağını çek de davamı zamanında bitirsinler, bir de beni mağdur ettikleri için bana gönül alma kabilinden tazminat ödensin demiştir.
Yine dağıttık, konuya dönelim. Türkiye yargısının, memlekette olmayan adaletin nişanelerinden biri de başlayıp da bitmeyen davalarıdır. Öyle ki memleketin sinemacıları da bu meseleye kayıtsız kalamamış, Kemal Sunal’ın başrolünde olduğu Davacı filmini ve Saygılar Bizden dizisini yapmışlardır…
Biz de memleketin yeni yetme bir yazarı olaraktan bu meseleye kayıtsız kalamadık ve ilk yazılarımızda hep haklıyken haksız çıkan, Pirus Zaferi kazanan davacıları yazdık. Eski yazılarımızı okumayan kaldıysa linkine beklerim.
Mutlaka ne olmuş dava uzamışsa diyenler çıkacaktır. Yaşayamayan bilmez tabii, Urfalı Nabi’nin yüzlerce yıl önce dediği gibi, “Anlamaz hali perişanı, hali perişan olmayan” (Müslüm Gürses’ten dinlemek için)
Düşünün her türlü duygusal ve sosyal bağınızın koptuğu, şiddet gördüğünüz kocadan boşanmak için 5-6 sene bekliyorsunuz. Yargıtay son noktayı koyana kadar evli sayılıyorsunuz. 5-6 yıl boyunca kocanıza sadık olmak zorundasınız. Karşınıza rüyalarınızı süsleyen biri çıksa eliniz kolunuz bağlı. 5-6 yıl boyunca sizi öldürmeye çalışan adamın soyadını taşıyorsunuz. Bu süreçte ölürseniz üstüne bir de mirasçınız olacak veya sosyal güvencenizden faydalanıp emekli maaşınıza talip olacak.
Borçlanarak bir ev aldınız, kiracısınız, kendi evinize taşınmak istiyorsunuz, içindeki kiracı çıkmayı kabul etmezse 2-4 yıl sürecek tahliye davasının kesinleşmesini bekleyeceksiniz…
Üniversiteyi bitirdiniz, avukat olacaksınız, öğrenciyken katıldığınız bir eylemin davasını gerekçe gösteren Adalet Bakanlığı baro levhasına yazılmanıza taş koydu, 3-5 sene daha ceza davasının kesinleşmesini bekleyeceksiniz…
Nerede kalmıştık? Normal bir devlette, işleyen bir hukuk sisteminde 2-5 yıl içinde bitmesi gereken davalar Türkiye’de 5, 10 yılda bazen de onlarca yılda bitmiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yahu ben bir davayı süresinde bitiremeyen adalete adalet mi derim diyerekten uzun süren davaları adil yargılanmaya aykırı bulmuş ve davaları uzatan devletler aleyhine tazminata hükmetmeye başlamış, 2010 Anayasa referandumu ile devletimiz ey halkım sizi Strazburg’daki “gavur” mahkemelerine değil yerli ve mili Anayasa Mahkemesi'ne emanet edeceğim deyince artık uzun yargılama tazminatını hesaplama ve tahsilat makbuzu kesme yetkisi Anayasa Mahkemesi'ne verilmişti.
Anayasa Mahkememiz hevesle başladığı bu görevinden çabuk sıkılmış, arada TBMM’de kulis yaparak elinde biriken dosyaların Adalet Bakanlığı bünyesindeki tazminat komisyonuna devrettirmişse de neredeyse yarısından fazlası davacı ve davalı olan memlekette her davası uzun süren soluğu Anayasa Mahkemesi'nde almıştır. En son Mart 2023’te elindeki birikmiş malları pardon dosyaları TBMM’nin çıkardığı kanunla yine Adalet Bakanlığı'ndaki komisyona satmış, pardon devretmişse de aradan geçen 6 aydaki başvuru sayısına dayanamamış ve hukuk tarihimize geçen Keser Altıntaş başvurusunda küstüm oynamıyorum demiştir. Sonuçta Anayasa Mahkemesi dediğin bir yüce mahkeme ve yüce mahkemeler öylece küstüm diye meseleyi kapatmaz. Bizim yüce mahkememiz de “Ey Cumhurbaşkanı, ey TBMM, bugüne kadar 55.000,00 dosyada uzun yargılama nedeniyle ihlal kararı verdim. Bir o kadar da Adalet Bakanlığı tazminat komisyonu vermiştir. 1 Aralık 2022’de üşenmedim, teker teker saydım, kuyrukta bekleyen 130.000 müşterinin pardon hak arayan başvurucunun 80.000'ini uzun süren davalardan şikâyetçi. Sen bu sorunları çözmek için ne yaptın? Hiç, koca bir hiç! Sen bu sorunları çözmek, bu işlere özel bir birim kurmak yerine vur abalıya vur Anayasa Mahkemesine diyorsun, ayıp ediyorsun” diyerekten küskünlüğünü içine atmamış ve de Resmi Gazete'den ilan etmiştir.
10 Ekim 2023 itibariyle davaları uzun süren yani teknik adıyla makul sürede yargılanma hakları ihlal edilenler ne yazık ki yetim çocuk gibi ortada bırakıldı. Tabii ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmaları mümkün ama Keser Altıntaş kararının gerekçesine göre AİHM de bu tip davalardan bıkmış, Ukrayna’dan başvurulara ben size küstüm, başvurunuza bakmıyorum demiştir.
Ak Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin Avrupa Birliği hedefinden uzaklaştığı şu günlerde mağduru olanlar dışındakilerin pek de fark etmediği uzun yargılama sorununa el atar mı bilinmez. El atsa da çözebilir mi? Sorunu yaratandan sorunu çözmesini beklemek gerçekçi mi?
Uzayıp giden o tren yolları misali bu davalar niye uzar, neden bitmez? El elin eşeğini türkü çağırarak arar da ondan bitmez diyeceğim de resim eksik kalır.
Vatandaş avukatını, avukat hâkimi, hâkim avukatı, avukat, hâkim yan yana gelince her ikisi birden mahkeme kalemini, bilirkişiyi suçlar...
İnsan denen mahlûkatın sorun yaratması, davalık olması için uzman olmasına gerek yoktur. İnsan demek sorun demektir, insan demek ihtilaf demektir, insan demek dava demektir…
Bu mahlûkatın yarattığı sorunları çözmek ise uzmanlık ister, bilim ister. Siz Ankara’dan İstanbul’a normal şartlarda 6 saatte gidecek otobüsün şoför mahalline aslında otomobil ehliyeti ve de otomobil tecrübesi olan torpilli beyzadeyi oturtursanız o otobüs yolda kaza yapar, şoför yanlış yollara sapar ve şanslıysanız menziline 24-48 saatte varır. Şansızsanız kazada yaralanır veya ölürsünüz yani menzile varamazsınız…
Bizler de Türkiye halkı olaraktan ehliyetsizleri başımıza bir o kadar ehliyetsizleri de ana muhalefete ve yavru muhalefete getiriyoruz. Başımıza getirdiğimiz ehliyetsizler de kendileri gibi ehliyetsizleri bakan, mebus, genel müdür, rektör, dekan, vali, kaymakam, hâkim, memur yapıyor… Yaşadığımız tüm sorunların temelinde bu vardır, ehliyetsizlerin iktidarı.
Mülakatlar ve Kamera: Koçi Bey’den Danıştay’a Liyakatin Katli başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi Kanuni Sultan Süleyman Hanımızın başlattığı torpil düzeni yaklaşık 500 yıldır kanımızı emmekte, mazlumun hakkını zalime vermekte.
Hadi Kanuni handı, padişahtı, sözü kanundu. Arkasından gelenlerden biri Avcı Mehmed namıyla meşhur bir çocuk, diğeri Deli İbrahim’di. Yıl olmuş 2023, Cumhuriyet 100 yaşında, artık han da yok padişah da… Peki, biz neden memlekete faydası az zararı pek çok olan bu ehliyetsizleri seçiyoruz?
Unutamadıklarım
Elif Ananın düşük yaptığı çocuklarına da isim vermesi, kıyamet gününde seslenebileceğim bir isimleri olsun demesi…
Not: Anayasa Mahkemesi'nin Keser Altıntaş kararının eleştirisi ve bir çözüm önerisi olarak Av. Prof. Dr. Muhammed Özekes’in Bireysel Başvurular İçin Yeni Bir Öneri ve “AYM Havlu Atmak, Sitem Etmek Yerine Ne Yapmalıydı ve Bundan Sona ne Yapmalı? başlıklı yazılarını Hocamızın Facebook sayfasında okuyabilirsiniz.