YSK üyelerini yargılamak, ‘ahirete bırakılmaya’ aday bir hesap: AKP 11 yıl önce tedbirini almış!

ERSAN ATAR

Bu toplumun genlerinde vardır; eğer karşısındakinden o anda hesap soramıyorsa o hesabı ahirete bırakır. Bu “ahiret” çoğunlukla, inanış sisteminin kabul ettiği ahirettir, kimi zaman da dünyada “bir dönemin sonrası”dır. Tıpkı şimdi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olmasına onay veren Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerinin 14 Mayıs’tan sonra yargılanacaklarına inanmak ve iddia etmek gibi.

Erdoğan’ın adaylığına onay veren YSK üyeleri hakkında, mevcut yargı düzeninde dava açılmasının fiilen mümkün olmadığını gören gerçekçi bakış açısı, bu hesabın 14 Mayıs’tan sonra görülebileceğine inanıyor. Bu düşünüşün temelinde de 14 Mayıs’tan sonra yargının anlayışının da değişeceği tezi yatıyor. Ama AKP bundan 11 yıl önce öyle bir yasa değişikliği yapmıştı ki sanırsınız bugünleri hesap etmiş.

İşte bu yazıda, AKP’nin yaptığı o yasa değişikliği nedeniyle YSK üyeleri hakkında dava açılmasının güçlükleri yer alacak.

Meclis Genel Kurulu, 27 Haziran 2012 günü toplanmış ve bir kanun teklifi görüşüyordu. Hani içinde her şeyden birer tutam olan, her maddesinin ayrı bir “adresi” olan “torba kanun”lardan. Kanun teklifi, “Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun”da değişiklik içeriyor, seçim suçlarından dolayı açılacak soruşturmalarda dava açma (iddianame düzenleme) süresini “iki yıl”dan “altı aya” düşürüyor ve şöyle diyordu:

“Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.” Dava görülemez.

Hatırlatalım, yasanın mevcut hali şöyleydi: “Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren iki yıl içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.”

Bu düzenlemeyi değiştiren teklifin Türkçesi şuydu:

Seçimlerde yapılacak usulsüzlüklere, hilelere, kanun dışılıklara karşı seçimin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde iddianame düzenlendi düzenlendi, düzenlenmedi; hesap ahirete kalır.

Muhalefetten cılız itiraz

Görünüşte teklifin gerekçesi; o pek şikayet ettiğimiz, “uzun yargılama” süresini kısaltmaktı. Bir an önce hesap sormaktı.

Muhalefet, değişikliği olumlu buluyor ama yine de öngörülen bu değişikliğin “Torba Kanun”a konuluş şekline itiraz ediyordu.

Bu sonuca nereden mi varıyoruz? 27 Haziran 2012 tarihli Meclis Genel Kurulu tutanaklarından. Oturumu yöneten Başkan düzenlemenin kanun teklifinden çıkarılması için önerge veren CHP’ye sordu: Kim söz almak ister?

CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ayağa kalktı ve konuşmaya başladı:

“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Değişiklikte esas olarak önerilen şu biliyorsunuz: Daha önce seçim döneminde işlenen suçlarla ilgili soruşturma süresi iki yıllık bir süreye tabiydi, ‘İki yıl içerisinde soruşturmasına başlanmamışsa bir daha kovuşturma yapılamaz' diyordu, bu değişiklikle altı aya indiriliyor. Esasen, bakarsanız, altı aya indirilmesi olumlu bir adımdır ancak kanunun getiriliş şekli ilginçtir. Bu, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş, Adalet Komisyonunda etraflıca görüşülmesi gereken bir değişiklik. Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiştir. Bu çerçevede bir kere yanlış yerden geldi, bunu paylaşmak istiyorum.”

Teklif üzerindeki konuşmalar sona eriyor ve Başkan oylamaya sunuyor: Kabul edenler? Kabul etmeyenler? Kabul edilmiştir.

Yener ve arkadaşları nasıl kurtuluyor?

İşte şimdiki YSK Başkanı Ahmet Yener ve Kurul üyelerini rahatlatan yasa değişikliği bundan 11 yıl önce böyle yapıldı. O zaman gelelim bugüne.

YSK Başkanı Ahmet Yener ve Kurul üyeleri hakkında yapılan suç duyurularındaki iddia şu: “Üç dönem üst üste Cumhurbaşkanı seçilmesi mümkün olmayan Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığına karşı yapılan itirazlar reddedilerek seçim suçu işlenmiştir, görev kötüye kullanılmıştır.”

Peki az önce, bundan 11 yıl öncesinde AKP tarafından değiştirildiğini hatırlattığımız Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkındaki Kanun ne diyor?

Biraz sıkıcı olabilir ama madde madde anlatırsak daha kolay olacak:

Kanun, Yüksek Seçim Kurulu’nun görevlerini düzenleyen 14. Maddesinde ne diyor? “Adaylığa itirazlar hakkında bu kanun ve özel kanunları gereğince kesin olarak karar vermek, Kurul’un görevidir" diyor. Dikkat buyurun, “görev” diyor. Bu sıkıcı madde hatırlatması birazdan çok lazım olacak, bir kenarda dursun.

Ve Kanun, 133. Maddesinden itibaren “seçim suçları”nı sıralıyor. Ve nihayet 138. Maddesinde “görevi kötüye kullanma” suçunu tanımlıyor.

Hangi görevi kötüye kullanma? İşte az önce “bir kenarda dursun, lazım olacak” dediğimiz, “Adaylığa itirazlar hakkında karar verme” görevini kötüye kullanmayı işaret ediyor. Yani Türkçesi; Adaylığa itirazlar hakkında karar verirken görevi kötüye kullanmak seçim suçudur diyor.

Hatta Kanun, bununla da yetinmeyip 179. Maddesinde “seçim suçu” kavramını biraz daha perçinliyor ve nelerin seçim suçu olduğunu açıkça şöyle anlatıyor:

“Bu kanuna göre seçim suçundan maksat, seçim işlerinde bu kanun hükümleri uyarınca görevlendirilmiş bulunan kimselerin bu görevleri dolayısiyle işlemiş oldukları fiil ve hareketlerle her kim tarafından işlenirse işlensin bu kanuna aykırı bulunan fiil ve hareketlerdir.”

Şimdi tekrar dönelim AKP’nin 11 yıl önce yaptığı değişikliğe. Ne diyordu değişiklik?

“Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.”

Bu işe Yargıtay ne der?

Bütün bunlar bize şunu anlatıyor: Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında 14 Mayıs’tan sonraki 6 ay içinde –bir başka ifadeyle 14 Kasım 2023’e kadar- henüz iddianame düzenlenmemiş olursa YSK üyeleri yargılanamaz. Dava açılsa da düşürülür.

Bir suç iddiasının kovuşturulmayacak olmasına, davasının görülemeyecek olmasına inanmak istemiyoruz belki ama “kara kaplı” öyle diyor, 2012’de o hale getirilmiş: Seçimde usulsüzlük yapılsa da bunun davası 6 ay içinde açılmazsa dava düşer. Gerçek bu.

Nitekim Yargıtay’ın uygulaması da böyle. Seçim usulsüzlüğü davalarının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin önüne, iddianamesi seçimlerin bitiminden altı ay sonra düzenlenen ve buna rağmen sanıkları hakkında mahkumiyet hükmü kurulmuş olan çok sayıda dosya gelmiş ve Daire kiminde başkasının yerine oy kullanan, kiminde sahte kimlikle oy kullanan sanıkların bütün dosyalarında matbu olarak şöyle bozma kararı vermiş:

“Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren 2 yıl içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz” hükmünde yer alan ‘2 yıllık’ sürenin, 6353 sayılı Kanun'un 3. maddesi ile ‘6 ay’ olarak değiştirilmesi karşısında sanık hakkındaki iddianame tarihi de gözetilerek, dava şartı olan altı aylık süreden sonra açılan kamu davasının CMK'nın 223/8. maddesi gereğince düşürülmesi yerine yargılamaya devam olunarak yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, sair yönleri incelenmeksizin hükmün bozulmasına.”

Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin kararlarından bazılarının numaralarını, ilgilisi için, moda deyimle “şuraya koyalım”: Esas: 2019/43, Karar: 2019/4386 – Esas: 2016/8921 Karar: 2016/1522

Davayı, Erdoğan’ın atadığı Başsavcı mı açacak?

Şimdi okur haklı olarak bize, “İyi de kanun da Yargıtay da seçim suçu işleyenlere, seçim görevini kötüye kullananlara dava açılamaz demiyor ki. 6 ay içinde dava açılması gerekir diyor” diyecek.

Evet, ideal bir hukuk devletinde bu doğru. Ama gelin görün ki Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve üyeleri hakkındaki o davayı şimdi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’in açması gerekiyor. Öyle ya, yüksek yargı mensupları, görevleriyle ilgili suçlardan ötürü anca, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılanabilir. Yüce Divan’ın savcısı da “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya görevlendireceği savcı”dır.

O zaman Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’e bakmamız gerekiyor. Kimdir Başsavcı Bekir Şahin?

Kendisi, Yargıtay üyesi iken Yargıtay’daki 2020’deki başsavcılık seçimlerinde, Büyük Genel Kurul’da en çok oyu alan 3 isim arasındaydı. Yargıtay Başkanlığı kanun gereği bu isimleri Beştepe’ye gönderdi ve “buyurun sayın cumhurbaşkanım, bu üç isim arasından birini bizim başsavcımız olarak belirleyin” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 Haziran 2020’de, tercihini Bekir Şahin’den yana kullandı.

Bekir Şahin, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bu göreve, 4 yıllığına getirildi. 4 Haziran 2024’e kadar bu görevi sürdürecek.

Yani 14 Mayıs’ta iktidar değişse de Türkiye kendine yeni bir cumhurbaşkanı seçse de Bekir Şahin 4 Haziran 2024’e kadar Yargıtay Başsavcısı olarak kalacak. Bir başka ifadeyle Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin iddianamesini “altı ay içinde” hazırlayıp hazırlamamak Şahin’in inisiyatifinde olacak.

Erdoğan’ın atadığı Şahin’in, Erdoğan’ın adaylığına onay veren Yüksek Seçim Kurulu üyeleri hakkında dava açmasını beklemek, hukukçuların deyimiyle “hayatın olağan akışına aykırı” olacaktır.

Yargıtay, Haziran 2024’ten sonra kendine yeni bir başsavcı seçse de işte AKP’nin 2012 yılında yaptığı yasa değişikliğindeki “seçim suçlarının davası 6 ay içinde açılmak zorundadır” hükmü gereği süre çoktan geçmiş olacak.

Öyle anlaşılıyor ki Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığına onay vermelerinin “hesabı”, ahirete kalacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ERSAN ATAR Arşivi
SON YAZILAR