ÜNAL ÇEVİKÖZ
Esad gitti ama kavga bitmedi
Her şey o kadar hızlı gelişti ki, Suriyeliler bile Esad'ın gittiğine ve ülkenin BAAS rejiminin yönetiminden kurtulduğuna inanmakta güçlük çekiyorlar. Kasım ayının son günlerinde başlayan ve Heyet Tahrir-eş Şam'ın (HTŞ) liderliğinde önce Halep'e, oradan ikiye ayrılarak Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Tel Rıfat, Membiç ve Fırat'ın doğusuna, HTŞ ile de Hama, Humus ve Şam'a ilerleyen rejim karşıtlarının harekatı 8 Aralık tarihinde Esad'ın ülkeyi terk etmesiyle sona erdi. Bugün artık Şam'da yeni bir hükümet var. Merak edilen bu hükümetin yeni Suriye'yi kurmak için neler yapacağı ya da yapabileceği.
Suriye, BAAS rejimi ve baba-oğul Esad'ların yönetiminde katı, antidemokratik, totaliter ve özgürlüklerin bulunmadığı bir ülke olarak var oldu. Son günlerde Sednaya hapishanesinden salıverilen mahkumlarla ilgili görüntülere bakıldığında, yıkılan rejimi ifade eden bu satırların bile hafif kaldığı anlaşılır. Dolayısıyla böyle bir rejimin sona ermesi halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı ve kutlamalar günlerce sürdü. Şimdi sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağının da kaldırılmasıyla birlikte ülkede hayat normale dönmeye başlıyor.
Bu "normale dönüş"ün ancak Suriye'nin mevcut koşulları içinde gerçekleşeceğini kabul etmek gerekir. O koşullar da günlük yaşamın oldukça sıkıntılı, zorluklarla dolu ve çileli olacağına işaret ediyor. Henüz herhangi bir talan, yağma veya çatışma görülmemiş olması, en azından kısa vade için umut veriyor. Ancak gerçekçi olmak gerekirse, Esad rejiminin çökmesi ertesinde Suriye halkının yıllardır mahrum kaldığı demokratik yaşam koşullarına ve özgürlüklere tam olarak kavuşup kavuşamayacaklarını zaman gösterecek.
Bu belirsizlik durumunun bir çok sebebi var. Öncelikle Suriye'de "muhalifler" denilen rejim karşıtı grupların homojen bir yapıya sahip olmadıklarını dikkate almak gerekiyor. HTŞ Şam'da otoriteyi ve düzeni sağlıyor, ülkeyi düzlüğe çıkarmak için bir geçici hükümet de göreve başladı ancak bu durum şimdilik sadece HTŞ üzerinden tanımlanabiliyor. Oysa Suriye'de Esad rejimine karşı mücadele veren gruplar sadece HTŞ'den ibaret değil. Önceleri Özgür Suriye Ordusu adıyla kurulan, Türkiye'nin desteklediği, bugün adını Suriye Milli Ordusu (SMO) olarak değiştirmiş olan ve şu sıralarda Fırat'ın doğusunda PYD/YPG unsurlarıyla silahlı mücadeleye devam eden grup, HTŞ'den sonra Suriye rejim karşıtlarının ikinci büyük unsuruydu. HTŞ'nin siyasi uzantısını Suriye Kurtuluş Hükümeti, SMO'nun uzantısını ise Suriye Geçici Hükümeti oluşturuyordu. Bu iki önde gelen yapılanmanın yanı sıra da irili ufaklı başka oluşumlar vardı. Bugün Suriye'de Esad rejiminin yerini alan hükümet sadece HTŞ ve Suriye Kurtuluş Hükümeti unsurlarından oluşuyor. Diğer aktörlerin hükümette yer alıp almayacakları, ya da ne zaman yer alacakları konusunda ise herhangi bir işaret yok.
Öte yandan Suriye, mezhebi bakımdan Sünnilerin çoğunlukta oldukları ancak Nusayri, Hristiyan, Çerkez, Türkmen, Dürzi, Kürt gibi farklı din, mezhep ve etnisiteleri de içinde barındıran bir toplum yapısına sahip. Her ne kadar HTŞ lideri Golani yeni Suriye'de din, mezhep, etnisite bakımından herhangi bir ayırım yapılmayacağını söylüyorsa da bizzat kendisinin 10 yıl önce El Kaide ve IŞİD gibi bir arka plandan geliyor olması ve lideri olduğu HTŞ'nin birçok ülkede Selefi, cihatçı bir terör örgütü olarak kabul edilmesi bu söylemlerin gerçeği ne ölçüde yansıttığı konusunda önemli soru işaretleri yaratıyor. Siyasi literatürde Suriye'de kayıtlara El Nusra adıyla yerleşen, bir dönem "birtakım öfkeli gençler" olarak anılan bu arka plandan gelen unsurların içindeki her bireyin Golani'nin söylediklerine katılıp katılmadığını bilmemiz mümkün değil. Acaba bu öfkeli gençlerin öfkeleri bitti mi? Yoksa 10 yıl önce Suriye'de Sünniler dışında hiç bir unsura varoluş hakkı tanımayan bu öfke şimdi iktidara gelince yeniden köklerine mi dönecek?
Suriye'nin çoğulcu toplum yapısı, ülkede siyasi birliği sağlamak için merkezi bir hükümetin baskıcı yönetimini belki de kaçınılmaz kılmıştı. Bu durum Suriye'nin üniter devlet yapısıyla var olmasına yol açtı. Bugün de başta Türkiye olmak üzere, birçok devlet Suriye'nin geleceği için "toprak bütünlüğünün korunduğu ve merkezi hükümetin kontrolünde sağlanan siyasi birliğin olduğu bir yönetim" beklentisini dile getiriyor. İsrail'in ilhak ettiği Golan tepeleri dışında, Türkiye'nin Suriye sınırı boyunca 30 km derinliğe varan tampon bölge ya da emniyet şeridini bu bütünlüğü bozucu bir unsur olarak görmek doğru olmaz. Türkiye, sınır güvenliğini ileride iktidar olacak gerçekten muktedir bir Suriye hükümeti ile belli bir güvenceye alacaktır. Ancak İsrail'in Golan'ın tamamını ilhakının kalıcı olacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla toprak bütünlüğü konusu tartışmalıdır.
Üniter devlet yapısının ne ölçüde korunabileceği ise diğer soru işaretini oluşturmaktadır. Fırat'ın doğusunda PYD/YPG'nin varlığını sürdürüyor olması ve ABD'den yapılan açıklamalarda bu unsurlara verilen destekten vazgeçilmediğinin dile getirilmesi, üniter yapı yerine federal bir sistemin hazırlanmakta olduğu izlenimini güçlendirmektedir. Türkiye böyle bir gelişmeyi sakıncalı bulduğunu her fırsatta dile getirmektedir. Bugün ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in ülkemize yapmakta olduğu ziyaretten başlamak üzere, bu konu önümüzdeki dönemde Türkiye-ABD ikili ilişkilerinde sabit bir gündem maddesi olarak kalmaya aday gözükmektedir.
Türkiye açısından Suriye'de bu soruların oluşturduğu belirsizlik kadar önemli bir mesele de ülkemizde geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin ülkelerine dönüp dönmeyecekleri konusudur. Sınır kapılarımızdaki görüntüler belirgin bir geri dönüşe işaret etse de bu hareketliliğin topyekun bir geri dönüş olup olmayacağı yukarıdaki soruların cevaplarının netlik kazanmasına ve Suriye'de istikrarlı, güvenilir, baskıcı olmayan, yaşam koşullarında değişiklik dayatmayan bir yönetimin ortaya çıkmasına bağlıdır.
Önümüzde hiç de kolay geçmeyeceği, hatta belki giderek daha da karmaşık bir hale geleceği anlaşılan bir dönem var. Bu dönemde Türkiye'nin en önemli önceliği sınır güvenliğidir. Zira Suriye topraklarında karmaşanın devam edebilme potansiyeli ülkemize yönelik yeni göç dalgalarına da zemin hazırlayabilecektir. Esad gitmiş olabilir ama Suriye'de Esad sonrası dönemin yerine oturma süreci daha yeni başlıyor.