ÜNAL ÇEVİKÖZ
Gazze'de ateşkesten mütarekeye giden yolda mıyız?
7 Ekim 2023 tarihinde Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısının ardından başlayan ve bugüne kadar ardında 46 binin üzerinde ölüm, 110 binin üzerinde yaralı bırakan İsrail'in acımasız Gazze savaşında sona doğru ilk adımın nihayet atıldığı söyleniyor. Bu haber ümit verici, zira yaklaşık 16 aydır süren bu orantısız güç kullanımı sonunda yaşanan katliam tüm dünyada nefret uyandırmış, vicdanları bir şey yapamamanın acziyle çaresiz ve fakat derinden yaralı bir halde bırakmıştı. Bugün gelinen aşamada Hamas'ın ve İsrail'in bir "ateşkes" uygulamasına onay verdikleri anlaşılıyor. Ateşkes bir başlangıç ve varılan mutabakata göre birkaç safhada gerçekleşecek daha kapsamlı bir sürecin, belki de bir mütarekenin ilk aşaması. Süreç aksamadan ilerlerse, kalıcı bir ateşkesi içeren bir anlaşmaya, belki barışa da varılabilir. Elbette böyle bir sonuç 2025'in hemen başında Türkiye için son derece kritik bir komşu bölge olan Ortadoğu'da yeni bir sayfanın açılmasına da yardımcı olacaktır.
Peki, aylardır devam eden bu savaşın neden şimdi böyle bir mutabakat doğurduğunu sorgulamak yanlış mı olur? Öyle ya, mutabakatın ayrıntılarına bakıldığında, Hamas'ın elindeki 33 rehineyi serbest bırakacağı, karşılığında da İsrail'in elindeki Filistinli tutukluların bir kısmını iade edeceği anlaşılıyor. Ayrıca, Filistinli sivillerin de Gazze'ye dönmelerine imkan sağlanacak ve bölgeye insani yardıma izin verilecek. Öte yandan, İsrail askerleri de Gazze'den tedricen çekilmeye başlayacaklar, ancak bölgeyi tamamen terk etmeyecekler, Mısır-Gazze sınırında Filadelfi koridoru olarak adlandırılan bölgeye çekilerek orada bekleyecekler.
Bu mutabakat, geçen yılın yaz aylarından beri konuşulan ve ayrıntıları itibariyle bugün açıklanan içerikten çok büyük bir fark oluşturmayan bir anlaşmaya işaret ediyor. Madem böyle olacaktı, neden binlerce daha ölüm yaşanmadan, Hamas'ın elindeki rehinelerin de bazıları ölmeden bu mutabakat sağlanamadı? İki sebebi var: ilki, her iki taraf da aşırı talepkar davranarak karşı taraftan daha fazla ne koparabileceğinin hesabı içindeydi. 20 Ocak 2025 tarihinde Donald Trump ABD'nin yeni başkanı olarak göreve başlayana kadar taraflar sahada daha avantajlı bir konum elde etmeyi planlıyorlar, Netanyahu iç politika açısından karşılaşabileceği zorlukları bertaraf etmenin yollarını arıyor, Hamas ise daha çok Filistinlinin kurtarılmasını umuyordu. İkincisi, İsrail savaşı yaymış, Lübnan'da ve Suriye'de de İran vekillerine yönelik mıntıka temizliğini genişletmiş, Hamas'tan sonra Hizbullah'ı da hedef almıştı. Hamas, İsrail'in birden fazla cephede savaşmakta olmasından bir avantaj elde edip edemeyeceğini görmeyi bekliyor, Hizbullah'ın İsrail'i yıpratmasını umuyordu. İsrail ise güvenliğini daha da güçlendirecek bir kazanım peşindeydi.
Bugün mutabakatın sağlanmasının ardında da iki önemli sebep var: ilki, Suriye'de Esad yönetiminin devrilmesi, Şam'da rejim değişikliği ve İran'ın vekillerinin Levant bölgesinden neredeyse tamamen silinip süpürülmüş olması. Bu elbette İsrail için büyük bir kazanç, Hamas için ise büyük bir yenilgi. İkinci sebep ise, Trump'ın iktidarı devralmasına çok az zaman kalmış olması. Trump, biraz da "Bir gece ansızın gelebiliriz" söyleminden aldığı ilhamla, kendi görevi devralana kadar rehinelerin iadesi konusunda bir gelişme olmadığı takdirde bölgede şimdiye kadar görülmemiş bir ders vereceğini ve Hamas'ı pişman edeceğini alışkanlığı doğrultusunda sosyal medya hesaplarından yayınca, herhalde Hamas da artık daha fazla direnmenin bir fayda sağlamayacağını anlamış oldu.
Varılan mutabakat imzalanır ve uygulamaya geçilirse, mutabakatın ikinci ve üçüncü safhalarına iki hafta sonra geçilecek. Duyumlara göre, İsrail bu safhalarda rehinelerin tamamının kurtarılmasını, hatta ileri bir aşamada Gazze'den askerlerini tamamen çekmeyi hedefliyor. Ancak ateşkesin devamı konusunda şimdilik bir taahhütte bulunmuyor. Mutabakatı oluşturan aktörler ise, Hamas'a İsrail'i ikna etmek ve ateşkesi daha kalıcı hale getirmek için çaba göstereceklerine dair söz vermiş durumdalar. Katar, Mısır, ABD ve Türkiye'nin bu aktörler arasında olduğu söylentileri dolaşıyor.
Ortadoğu her zamanki barut fıçısı olma özelliğini zerre kadar kaybetmiş değil. Bölgede sorunların biri bitmeden diğeri başlar ve bölge aktörlerini sürekli açmaza sokan gelişmeler yaşanır. Bugün Gazze savaşında gelinen aşamanın iyi değerlendirilmesi ve Ortadoğu bölgesinde daha geniş çapta bir istikrar sağlayacak adımların Gazze ateşkesine destek vermesi gerekir. Suriye'de rejim değişikliği ve Esad yönetiminin iflası İsrail kadar Türkiye için de büyük bir kazançtır. Bugün, farklı nedenlerle birbirleriyle pek de iyi bir diyalog içinde olmayan Türkiye ve İsrail, bölgedeki gelişmelerin iki kazananı olarak bölgenin istikrarına katkı yapma konusundaki diyalog eksikliklerini de aşabilme becerisini göstermelidirler.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Suriye sorunsalı Türkiye ile İsrail'i sadece bölgenin iki kazanan aktörü yapmakla kalmamış, aynı zamanda üstü kapalı bir biçimde birbirleriyle Suriye üzerinden komşu yapmıştır. Şimdi bu iki aktörün, gerek Suriye gerek Gazze gerek Filistin meselesi, gerekse Ortadoğu bölgesinin topyekun istikrarı konusunda aralarındaki anlaşmazlıkları aşarak yapıcı bir katkı sağlamalarının zamanıdır. Bu katkının sağlanması için müsait bir ortamın oluşmasına en önemli dayanağı Hamas ile İsrail arasında varılan ateşkes mutabakatı oluşturmaktadır. Bu gelişmeyi İsrail açısından olumlu bir adım olarak nitelemek mümkünse, o zaman Türkiye'nin de İsrail'e karşı uyguladığı ticari ambargoyu kaldırmak gibi bir adım atarak barış için katkı yapması bölgede yeni bir yumuşama, yeni bir anlayış ve yeni bir güven arttırımı sağlayacaktır.