SAMİM AKGÖNÜL

SAMİM AKGÖNÜL

Geçmişimizi anlıyoruz

İzmir’de 17-21 Şubat tarihlerinde gerçekleştirilecek İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin hazırlığı niteliğindeki uzman toplantılarının üçüncüsü 25 Ocak’ta Bornova Yeşilova Höyüğünde gerçekleşti. Aldığım notlar şunlar. Uçağa koşuyorum, telgraf üslubunu affedin lütfen.

Toplantıya 50 kişi katıldı. Çoğumuz (hepimiz değil) üniversite hocası ve araştırmacıydık. Doğal olarak konuşma tonu biraz didaktik ve biraz üsttendi (benimki dahil).

Davetliler arasında çoğunluk 50 yaş üstü erkeklerdi. Oturumların birinin sonunda kuyrukta beklerken Tunç Soyer’e dediğim gibi bu kadar yaşlı erkeği toplarsanız elbette tuvalet önünde prostat kuyruğu oluşacaktır. Gençleri ve kadınları da haftaya davet ettiklerini söz konusu zarif kuyrukta öğrenmiş oldum.

Kongrenin hazırlık safhasında Çiftçi, İşçi, Sanayici ve Tüccar paydaş buluşmaları yapılmıştı. Bizim toplantı sırasında bu kategorilerin biraz eskimiş kategoriler olduğunun altı çizildi. Bu paydaş grupların taslak raporları bize iletildi. Kısaca da olsa fikirlerimizi belirtebildik.

Bizim toplantıdan önce “Birbirimizden razıyız”, ve “Doğamıza dönüyoruz” toplantıları yapılmıştı. (Ne kadar heyecan verici, keşke onlara da katılabilseydim) bizimkinden sonra “Geleceği görüyoruz” toplantısı düzenlenecek (bunu pek kendime uygun görmedim, kahinlik yetim hep az oldu).

Bizim toplantımız Geçmişimizi anlıyoruz temasında olsa da konuşmalar üç çerçevede yoğunlaştı. Arkeologlar neolitikten klasik çağa Anadolu’dan bahsettiler, tarihçiler sadece 1923 iktisat kongresine yoğunlaştılar, diğer uzmanlar da geçmiş değil gelecek hakkında (Yapay zekâ, iklim krizi vs) konuşmayı seçtiler.

Diğer bir deyişle geçmişimizi anlamak çerçevesinde “sıcak” konulara pek dokunulmadı. Hatta bir ara Birinci İktisat Kongresinde Mahmut Esat Bozkurt’un rolü konusunu iki meslektaş çok pozitif zikredince söz alıp Mahmut Esat Bozkurt’un ırkçılığını dile getirmek zorunda kaldım. Herhalde toplantını azıcık gerildiği tek an buydu zira yanımda oturan Merdan Yanardağ benim dile getirdiğim Mahmut Esat Bozkurt’un “bu memleketin efendisi Türklerdir. Saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı” alıntısının sahih olmadığını, Mahmut Esat Bozkurt’a tek yönlü bakılmaması gerektiğini söyledi. Ben de cevap olarak, kendisine hak verdiğimi daha önceki iki konuşmacının pozitif bir Mahmut Esat portresi çizdiklerini ben de tam da kendisinin dediği gibi tek yönlü bakmamak adına Mahmut Esat’ın diğer yönünü (sic.) dile getirdiğimi belirttim.

Gene aynı çerçevede geçmişimizi anlamanın şu anda bulunduğumuz şehrin de çok kültürlü geçmişini anlamaktan geçtiğini, İzmir’in dünkü sokaklarında Türk, Ermeni, Rum, Sefarad, Sabetaycı, Levanten nüfusunun olduğunu, bir katılımcının dediği gibi İzmir’in küllerinden doğduğunu ama bu küllerin nereden geldiğini konuşmadan geçmişimizi anlamanın imkansız olduğunu, İzmir’de neden sokak isimleri yerine numaraların olduğunu konuşmamız gerektiğini, ve bu anlama sürecinin sembolik bir başlangıcı olarak 9 Eylül 2023 törenlerine helikopterlere zeybek oynatmak yerine İzmir’in denize dökülmekle övünülen yerel halkının çocuklarının, torunlarının, sürgüne gönderildikleri şehirlerin belediye başkanlarının davet edilmesinin çok önemli bir adım olacağını dile getirdim.

Sözlerim kibar bir tebessümle takip edildi ve geçmişimizi anlamak toplantısında Yapay Zeka tartışmasına geri dönüldü (Evet, abartıyorum).

Taslak raporda yer alan üç konuda daha fikirlerimi beyan etme imkânını buldum:

İlkelerde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ısrarla vurgu yapılması. Bunun yerine Türkiye’de yaşayan herkes denmesinin daha uygun olduğunu belirttim.

Beyin göçünün önlenmesine çalışılmanın bir üçüncü dünya refleksi olduğunu, tam tersine bunu teşvik etmek gerektiğini ancak kalmak isteyenlere de refah ve mutluluk ortamı yaratılması gerektiğini söyledim.

“Ülke diasporasının daha aktif ve etkin bir biçimde çalışması desteklenecektir” cümlesine karşı çıkarak ülkeye ait ve ülkenin emrinde bir diaspora olmadığını, söz konusu insanların Türkiye lehinde “aktif ve etkin bir biçimde çalışacak” birer araç olmadıklarını dile getirebildim.

Toplantı boyunca iki kişiyi özellikle takdir ettim.

İzmir Büyükşehir Belediye başkanı Tunç Soyer sabahtan akşama kadar bizimleydi. Konsantrasyonu hiç bozulmadı. Eli bir kere bile telefonuna gitmedi. Hayret ! Politikacı övme pek sevdiğim bir şey değil ama sabrına ve tevazuuna da hayran kaldığımı belirtmek isterim. Böyle demokrat, aydın ve olgun bir tavırla ulusal siyasette rol oynaması mümkün değil maalesef.

Yeşilova Höyüğü ziyaret merkezinin direktörü Doç. Dr. Zafer Derin beni ve bir kaç arkadaşı bir mola esnasında atölyelere soktu, oradaki çalışmaları şevkle anlattı, şeffaf kazıları gösterdi ve (umarım bunu yazmama kızmaz) Erken Tunç Çağından kil bir çanağı elimde tutmama izin verdi. Düşündükçe hala kalp atışlarım hızlanıyor.

O çanak, şahsen, geçmişimizi anlamakta bana büyük bir katkı yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SAMİM AKGÖNÜL Arşivi
SON YAZILAR