TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Gökten üç elma düşecek…
Siyasette değişim tartışmaları devam ederken, dünyanın mimarları da ‘değişimin bir parçası olun’ çağrısı ile Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da toplanıyor. Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) Kongresi üç yılda bir toplanıyor. UIA Kongresi UNESCO ve UIA tarafından 2023 yılı Dünya Mimarlık Başkenti olarak belirlenen Kopenhag’da “Sürdürülebilir Gelecekler Kimseyi Geride Bırakmaz” üst başlığı ile 2-9 Temmuz 2023 tarihlerinde dünyanın mekân kentleşme ve gelecek sorunlarını tartışacak, yeni yönetim ve üyelerini seçecek. Kongrede mimarlar, gezegenimizde yaşayan herkes için adil ve güvenli bir yaşam yaklaşımıyla, Birleşmiş Milletlerin 17 sürdürülebilir kalkınma hedeflerine 6 temada yürüteceği tartışma ve önerilerle katkı sağlayacak: İklim Adaptasyonu, Kaynakları Yeniden Düşünmek, Dayanıklı Topluluklar, Sağlık,Kapsayıcılık, Değişim için Ortaklıklar” dan oluşan temalarla dünyanın sorunlarını masaya yatırıp öneriler sunacak.
Yüzlerce ülkeden binlerce mimarın bir araya geleceği UIA Dünya Mimarlık Kongresi’ne katılmak üzere hazırlıklarımızı yaparken, İçişleri Bakanlığı tarafından, herhangi bir şekilde bilgi verilmeden tarafıma tebliğ edilmeden hukuksuz bir şekilde hususi pasaportumun iptal edildiğini öğrendim. Hukuksuzluğun ve örgütlü kötülüğün tavan yaptığı günler ülkesinde lehime verilmiş Danıştay kararına rağmen, hukuksuz bir şekilde devlet memurluğundan ihraç edilmemin mahkemesinin, karar aşamasına geldiği bir dönemde böylesi bir keyfiyetle bir kez daha gerildik.
Aynı şekilde Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay ve gezi tutsaklarının haksız ve hukuksuz tutuklamalarının ardından, dört bayramı geride bıraktık. Üç kez yargılanıp beraat ettikleri halde, gezi tutsakları 428 gündür cezaevindeler. Can Atalay 14 Mayıs’ta Hatay halkının iradesi ile milletvekili seçildi ama hala serbest bırakılmadı. Başka bir gerilime dönen bu süreçle öfkelendik. Mücella Yapıcı’nın kelepçeli muayene edilmesine öfkelendik, üzüldük.
Ağacın, toprağın, suyun ve canlıların haklarını savunduğumuz, kamu kaynaklarını koruduğumuz, milyon dolarlık çıkar ilişkilerini deşifre ettiğimiz, mücadeleden geri durmadığımız, Cumhuriyet değerlerine sahip çıktığımız için cezalandırılıyoruz. Üst üste yaşadıklarımız, hukuksuzluklar masallardaki kötü kalpli kral ve kraliçenin anlatısı gibi. Nerede, ne zaman, ne yapacağı belli olmayan bir kötülükler ülkesine dönüşen ülkemizde, hikâyenin sonunu elbette biliyoruz.
‘Masalları simgeselliklerinden arındırdığınızda, ortaya gerçek hayat çıkar’
“Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken zamanın birinde, çok uzak bir ülkede kötü kalpli bir kral yaşarmış” diye başlar masalların çoğu. Hepimiz çocukken masal dinlemiş ve onun içerisine girerek, karakterlerle duygudaşlık kurmuş, masalın akışına kendimizi kaptırmışızdır. Haksızlığa uğrayan masal karakterlerine üzülmüş, iyilerle kötülerin karşı karşıya kaldığı durumlarda, iyilerin kazanmasıyla feraha erdiğimiz ve rahatladığımız son bölümde, gökten düşen üç elmadan birisini almışlığımız vardır.
Yüksek kulelere hapsedilmiş Rapunzel, kurbağaya dönüştürülmüş prens, avlanmaya çalışılan kırmızı başlıklı kız, Külkedisi ve birçokları masal kahramanlarından öte, herkesin kendisini bir kez özdeşleştirdiği masal karakterleridir.
Masalların gerçek olmadığı ifade edilse de, olağanüstü bir anlatımla gerçek hayatın izdüşümlerini yaşatır bize. Masalın içerisinde, iyilerle kötüler, zulmedenlerle zulme uğrayanlar hep karşı karşıyadır. Şiirsel anlatımı ile bizi içerisine alan masallar, çocukluktan başlayarak toplumsal değerler bütününü verir. Doğru ve yanlışı, haklılık ve haksızlığı, iç güzelliği ve çirkinliği, zenginlik ve yoksulluğu, güç ve güçsüzlüğü deneyimlediğimiz masallar aynı zamanda- masalların geri planında verilen yasaklar ve toplumsal cinsiyet açısından tartışmalı konular saklı kalmak kaydıyla-. mücadelenin de kendisini ifade eder. Samed Behrengi’nin Küçük Karabalığı, Richard Bach’ın Martısı, Erol Toy’un Fareler Cumhuriyeti gibi pek çok eserde masalsı bir dille zorluklara karşı direnmenin sorgulamanın, aramanın ve örgütlenmenin gücünü verir.
Kötüler kaybedecek
Çok uzun süredir yaşadıklarımız masal olmasa da, zamanın birinde, kötü kalpli kralın ülkesinde örgütlü kötülüğe karşı mücadele eden insanlar gibiyiz. İyilerle kötülerin, doğru ile yanlışın, haklılık ve haksızlığın görüntüsü ile masal kahramanlarını geride bırakmayacak bir zulümün tezahürünü yaşıyoruz. Yaşananlar illüstre edilerek masalsı bir anlatımla dile getirilse, her birimiz bir masal karakterine bürünebiliriz bir anda. Kötü kalpli kral ve kraliçenin halkına yaptığı kötülüklerin her biri birçok toplumsal karakterde cisimleşebilir.
Masalların sonuna doğru yaklaştıkça dinleyenini, okuyanını geren, öfkelendiren, kötülüklerin zirvesi yaşanır. Masal karakterleri için üzülürsünüz. Masalı bitirmek ve iç huzura erişmek için sonunu iple çekersiniz.
İstisnalar hariç her masal mutlu sonla biter. Kötüler kaybeder, iyiler kazanır. O mutlu sonda adalet kavramı yerini bulur, o anı hissetmek için mücadele etmek öfkesini direnişe çevirmek ise insanlığın umudu olur.
Tarihsel olarak anlatı böyle gider. Bu tarihsellik edebiyatın gücünü insanlık tarihinin masalsı direnişini de gösterir bize. Şimdi en gerilimli dönemlerin içerisinde her birimiz bir masal karakteri gibiyiz, henüz anlatılmamış. Masalın sonu belli. Kötüler kaybedecek iyiler kazanacak. Masalın sonunda gökten üç elma düşecek, hepsi de mücadele edenlere olacak. Değişim böyle gelir. Herkese iyi bayramlar.