SAMİM AKGÖNÜL
İsveç’te Türkiye
Son kalelerden biri daha yıkıldı (mı?). Yumuşak politikaların, refahın, siyasal doğruculuğun beşiği İsveç’te de 2022 genel seçimlerinde popülist sağ parti, milliyetçi ve muhafazakâr Sverigedemokraterna (İsveç Demokratları) %18 gibi önemli bir oran yakaladı ve 349 sandalyeli meclise 62 milletvekili soktu.
Büyük bir ihtimalle sağ bir koalisyonun içinde yer alacak ve belki de bakanlıklar alacak. Böylece bu seçimler geleneksel sosyal demokrat hükümetlerinin de sonunu hazırlamış oldu. Bu, ülkede büyük bir zelzele ve söz konusu zelzeleyi hazırlayan faktörler arasında… Türkiye de var.
Her şeyden önce, seçim kampanyasının ana konularından biri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra İsveç’in (ve Finlandiya’nın) NATO’ya girme süreci oldu ki bu süreçte hem Sosyal Demokrat hükümet çok eleştirildi, hem de Türkiye’nin tavrı herkesi irite etti. Açıkçası bu tavır sayesinde / yüzünden popülist lider Jimmie Åkesson’un yıldızı daha da parladı.
Ama asıl mesele burada değil. Geleneksel olarak göçmen asıllı İsveç vatandaşları Sosyal Demokrat partiye oy verirlerdi. Ancak 2018 seçimlerinden sonra, Ankara’nın da desteğiyle, Göteburg’da bir Türk – Müslüman partisi kuruldu. Partinin lideri 1982 Konya Kulu doğumlu, 2001’de İsveç’e ithal damat olarak göç etmiş Mikail Yüksel. Yüksel 2018 seçimlerine kadar Merkez Parti’de siyaset yapan muhafazakâr bir Türk milliyetçisi. Partisi, Yüksel’in Merkez Partiden ihracını şöyle açıklıyor :
“2018 yılında, İsveç seçim kampanyasını doğduğu ilçe olan Kulu’ya taşıyarak, hem Türk hem de İsveç medyasının dikkatlerini üzerine çeken Yüksel, bu kampanyanın hemen ardından İsveç’teki Türkiye karşıtı grupların hedefi haline geldi. Hakkında İsveç medyasında çıkan asılsız iddialar nedeni ile partisi tarafından adaylıktan geri çekilmesi istendi. Bu isteği kabul etmeyen Yüksel, partisinden seçimlerin başladığı aynı gün ihraç edildi. Buna rağmen Yüksel adaylıktan çekilmeyerek günlerce medyanın gündemini oluşturdu. İsveç seçim kanunlarına göre partilerin, adayların adını seçim listesi veya pusulasından çıkarma hakkı olmamasına rağmen, başta Seçim Kurulu olmak üzere devlet kurumları haksız bir karar alarak
Centerpartiet’in, Yüksel’in adaylığını geri çekmesine izin verdi. Bütün bu olayların ardından, tek başına uzun bir hukuk mücadelesi veren Yüksel, bu konuda herhangi bir sonuç alamadı.” Aslında Yüksel ,ülkücüler ve bozkurt hareketiyle ilişkisinden dolayı ihraç edilmişti. Anadolu Ajansına verdiği bir röportajda, 2018'de Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye aleyhinde açıklama yapmayı reddettiği için partiden ihraç edildiğini iddia etmişti.
Yüksel, bu gelişmenin üzerine 2019’da Nyans partisini kurmuş. Seçimlere az bir zaman kala genelde AKP yanlısı söylemiyle tanınan Nyans partisi iç politikaya yönelik daha polemik bir söylem geliştirdi. Yüksel son aylarda, özellikle İsveç sosyal hizmetler kurumuna karşı bir kampanya yürüttü. Nyans'ın insanları korkutmak ve seçmenleri cezbetmek için kullandığı yalan haberler arasında, sosyal medyada yer alan, İsveç sosyal hizmetlerinin asılsız gerekçelerle Müslüman çocukları ailelerinden kopardığı uydurması da yer alıyor. Türk-Müslüman partisinin dikkat çektiği başka bir konu Danimarkalı-İsveçli aşırı sağcı Rasmus Paludan'ın Kuran yakma gösterileri oldu. Nyans partisi, bu tür gösterilerin yasaklanması için etkin bir kampanya yürüttü. Sonuçta parti hiçbir milletvekili çıkaramasa da, özellikle geçmişte Sosyal Demokratların güçlü olduğu göçmen mahallelerinde % 1,5 civarı oy aldı. Sosyal Demokratların parlamentodaki çoğunluğu 1 ya da 3 milletvekili ile kaçırdıkları göz önünde bulundurulursa söz konusu oy oranının ne kadar kritik olduğu anlaşılabilir.
Yüksel, Nyans'ın İslamcı bir parti olduğunu reddediyor ve çok kültürlü bir topluma inandığını söylüyor. Yüksel'e göre İslamofobi, entegrasyon ve barınma sorunları İsveç Müslümanlarının en büyük sorunları arasında. Aynı zamanda kötü muamele sebebiyle ailelerinden alınan Müslüman çocukların da Hristiyanlaştırıldıklarını düşünüyor. Hemen hemen bütün adaylarının Müslüman olduğu Nyans, kendini “Türkiye dostu” bir parti olarak nitelendiriyor ve İsveç’teki Kürt grupların “terörist” olarak nitelendirilmelerini savunuyor. Ayrıca NATO’ya üye olabilmek için İsveç’in Türkiye’nin talep ettiği Kürt militanları sınır dışı etmesi gerektiğini söylüyor.
Evet, davetsiz misafir olarak Türkiye’nin İsveç seçimlerinde öne çıktığı doğru ama kimi gözlemciler de durumun abartılmaması gerektiğini düşünüyorlar. Sonuçta aralarında Kürt, Türk Süryani asıllı İsveç vatandaşlarının olduğu onlarca göçmen asıllı politikacı yeni parlamentoya girmeyi başardı. İsveç modeli, bir seçimde yıkılmayacak kadar sağlam(dır umarım).