TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
'Küçük Kara Balık'
"Küçük Kara Balık" kitabı İranlı yazar Samed Behrengi’nin yedi yaş üstü çocuklar için yazılmış, birçok dile çevrilmiş ödül almış başyapıtlarından biridir. Bir masal kitabıdır, ancak anlatısı bir masal değil bir öğretidir. Kitabı 7 yaşında okuyanlar üzerinde mutlak 70'inde de iz bırakacağı muazzam bir eserdir. Sorgulamanın, adaletin, eşitliğin, özgürlüğün, adanmışlığın, hedefe kitlenmenin, direnmenin, mücadelenin kavramlarını gözü kara bir küçük karabalığın denizlere yolculuğunda bir çırpıda kavrarsınız. O yolculuğun bir parçası olursunuz.
Mahsa Amini’nin başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alındığı ve öldürüldüğü İran’da Küçük Kara Balık kitabı hala yasaklı kitaplar listesinde.
Togo İkiz Kulelerinde 20 bin metrekare yerine 120 bin metrekare inşaat ile emsali görülmemiş bir haksız kazanç sağlayan Sinan Aygün’ün asılsız şikâyeti ve İçişleri Bakanlığı’nın, Danıştay kararına rağmen hukuka aykırı şekilde Çankaya Belediyesi’ndeki devlet memurluğundan ihraç edilme kararımı tebellüğ ederken, aklımda hep Küçük Kara Balık vardı.
Karabataklarla mücadele eden, hedefine kitlenen, sorgulayan, direnen pes etmeyen, denizlere açılan küçük karabalığın hikâyesi çocukluğumun parçası olarak yanımdaydı. Çankaya Belediyesi’nde yüzlerce sayfa ürettiğim yaşama geçirilmiş ve devam eden projeler içerisinde en çok “Küçük Kara Balıkla Bilim ve Sanata Yolculuk” projesini sevdim.
Belediyenin TÜBİTAK’tan ilk destek aldığı proje olan “Küçük Kara Balıkla Bilim ve Sanata Yolculuk” projesini hazırlamak, geçe geç saatlere kadar, hafta sonu demeden çalışma arkadaşlarımla kurgusunu oluşturmak, bilim ve sanatın ışığında çocukları küçük karabalıkla, mimarlıkla, kentle buluşturmak hepimizi heyecanlandırdı.
Bu proje sorgulayan bir nesil yetiştiren Cumhuriyet’e, çocuklarımıza borcumuzdu. Projenin TÜBİTAK’tan destek aldığının açıklandığı gün, 1350 çocukla büyük bir eser ortaya koymak için kollarını sıvayanlar, yaratacakları eserin belki farkında değillerdi. Proje 12’şer günlük 3 dönem halinde 36 gün sürdü ve 1489 çocuk yararlandı. Sanatçı, mimar, dramacı, yürütücü ile 111 eğitmen görev aldı. Evden, sokağa, sokaktan mahalleye, mahalleden kente, kentten Türkiye’ye açılan mekânsallığı bilim ve sanatla kavrayan çocuklarla birlikte projenin sonunda 1600 kişinin emeğiyle büyük bir kamusal sanat eseri çıktı ortaya.
“Küçük eller büyük eser”
Proje kapsamında çocukların yaptığı Küçük Kara Balık seramiklerinin sanatçıların koordinasyonunda birleştirilmesi ile seksen metrekarelik bir istinat duvarında, Çankaya’da küçük ellerin, en büyük, en görkemli, eseri yaratıldı. Bu eserin bu bölgede korunamayacağını iddia eden tüm yöneticileri ikna ederek, Çankaya’nın en yoksul bölgesi olan Bademlidere’de hala sapasağlam varlığını korumasına tanıklık ediyoruz. Yoksulu ile varsılı ile Çankayalı çocuklar bu eserin mekânsallığında bir araya geldi. Kentsel bütünleşmeye mekânsal sanatsal tanık yaratıldı.
Projeyi Finlandiya Turku Üniversitesi’nde sunarken, onlarca değişik ülkeden gelen bilim insanlarının hayretler içerisinde ki bakışları arasında çocuklarla üretilen kamusal sanat ürününün belki de dünyada tek örnek olduğunun farkında bile değildik. Bir çocuğun yaşamının tamamında unutamayacağı hazzı, ete kemiğe büründürerek, mekân ile iz bırakmaktı bu… Küçük Kara Balık kamusal sanatı Çankaya’da en yaratıcı, en kamusal, en biricik üretimimiz olarak İran’dan Türkiye’ye sorgulamanın, adaletin, eşitliğin, özgürlüğün, adanmışlığın, hedefe kitlenmenin, direnmenin, mücadelenin simgesel eseri olarak yerinde duruyor.
Mekânsal bellek ve ideoloji
Mimarlık mekân üretimi böyle bir şey işte: Düşüncelerin, dünyaya bakışının mekânda toplumda iz bırakması. Bu izlerin gelecek kuşaklara aktarılması ile mekânsal bellek oluşur. İktidar bu yüzden Cumhuriyet döneminin mekânsal izlerini yok etmeye çalışıyor. Neoliberalizm ve siyasal islam kıskacında kentsel politikalarla bir yandan kişiye özel imar uygulamaları ile hepimize ait kamusal olanı, bizden çalıyor, haksız zenginleşme yaratıyor. Diğer yandan da sistematik yıkımlar ve tahribatla Cumhuriyet rejimi ile mekân üzerinden hesaplaşıyor, toplumu belleksizleştirmek istiyor. Mimarlara ise, Cumhuriyet değerlerini, kamusal alanları, yaşam alanlarımızı korumak, insanların sağlıklı çevrelerde, kentlerde ve mekânlarda yaşaması için mücadele etmek düşüyor. Bu mücadele sürecinde elbette bedeller de ödeniyor. Gezi davasında kamusal alanımızı, parkımızı savundukları ranta teslim etmedikleri için arkadaşlarımız 161 gündür cezaevinde yatıyor. Mimar Mücella Yapıcı Dünya Mimarlık Günü’nü özgürlüğünden mahrum şekilde karşılıyor. Atatürk Orman Çiftliği’nde, Saraçoğlu Mahallesi’nde, İller Bankası’nda, ODTÜ’de, Togo İkiz Kuleleri’nde ve Başkentin her noktasında kültürel ve doğal varlıkları, ranta karşı kamu yararını savunan Mimarlar Odası Ankara Şubesi yöneticileri işten atılıyor ağır cezada yargılanıyor.
Kadınlardan korkuyorlar
Ülkemizi karanlığa sürükleyen Cumhuriyet rejimi ile hesaplaşanlar, demokrasi, laiklik, insan hakları ve evrensel hukuku yok etmeye çalışırlarken, Cumhuriyetin aydınlık yüzü olan dirençli, güçlü, mücadeleci kadınları öncelikle hedef alıyorlar. Kadınlardan korkuyorlar. Çünkü dünyada kadınların kararlılığı ve direnci, tarih yazıyor. 1968 ne kadar gençlik hareketiyse, 21.yüzyılın bu dönemi de baskıcı ve zorba iktidarlara karşı o kadar kadın hareketi.
Seçim sürecine giderken kent rantına karşı mücadele veren bizler, siyasi partiler, yerel yönetimler, gazeteciler, toplumsal muhalefetin bütün bileşenleri sistematik bir saldırı altındadır. Tamda böylesi dönemlerde, ormanı görmeden ağaca, büyük fotoğraftan küçük detaylara takılmak sürecin ilacı değildir.
Birlikte direneceğiz, Birlikte başaracağız
Haklılığın gücü karşısında hiçbir gücün duramayacağını vicdanın zorbalığa karşı hep direndiğini dayanışmanın ise insanlığın merhemi olduğunu hedef gösterildiğimiz bedel ödediğimiz şu günlerde bir kez daha deneyimledik. Ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, siyasetçisinden akademisyenine, sanatçısından emekçisine, esnafından işsizine, köylüsünden kentlisine, gazetecisinden yönetmenine, sokakta, okulda, mahallede, çarşıda, pazarda, dayanışma mesajlarıyla, yazılarıyla, telefonlarıyla, ziyaretleriyle, duygularıyla, her siyasi görüşten insanların, mücadelemizin ve bizlerin yanında olduğunu paylaşan dostlar, belediyedeki yol arkadaşlarım, TMMOB ve bağlı örgütleri iyi ki varsınız.
Ve bugün Dünya Mimarlık Günü… Mücadelenin en ön safında bize görev veren, Mimarlar Odası’nı ayakta tutan üyelerimizin, sağlıklı bir kent, nitelikli mimarlık ve Cumhuriyet değerlerini koruma mücadelemizde gösterdiği kararlılıklarının önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.
Vaktimiz yok üzülmeye, Cumhuriyet değerlerini savunmaya, demokrasiyle taçlandırmaya, laikliği korumaya ‘bulunduğumuz yerde nihayete kadar mukavemet etmeye’ kararlıyız.
Bugün 3 Ekim, Atatürk’ün Çankayası’na, Küçük Kara Balığın, mekânsal izini koyduğumuz, binlerce küçük elin emeği ile duvarın açıldığı gün. O duvar bizim duvarımız…