Sürgüne giden hakimlere sarı laleler aldım çiçek pazarından

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, geçen hafta Twitter hesabından paylaştığı mesaj unutuldu, gitti. Covid olmasaydım geçen haftaki yazımın konusu olacaktı. Yine de, karantina boyunca hep aklımdaydı, “ Hukuku savunduğu için görev yeri değişen hakimler, bunu bir şeref madalyası olarak taşıyacaktır. Emin olsunlar, tüm hukuksuzlukları kaldıracak, mağduriyetleri gidereceğiz” sözleri, kafamın içinde dolaştı durdu.

Yarı uykulu geçen günler içinde, hakimleri düşünmeye çalıştım. Kılıçdaroğlu’nun kendilerine uzattığı ‘şeref madalyası’ndan bir nebze de olsa teselli bulmuş olabilirler miydi? Mağduriyetlerinin giderileceği vaadi, kızgın yüreklerinin üzerine serpilmiş bir avuç su ferahlığı yaratmış mıydı?

Mazhar Alanson’un şarkısını hatırladım:

“Uykulu gözlerle döndün rüyamda/ Sana sarı laleler aldım çiçek pazarından”

Neden sarı laleler? İmkansızlığın sembolü olmasından mı, yoksa Türkiye’ye özgü bir tür olmasından mı çağrıştırdı, bilmiyorum.

SÜRGÜN OLMA HALİ

Adliyedeki odasında sarı zarfı açan hakimin, görev yerinin değiştirildiğine dair tebligatı okuduktan sonra, ilk olarak ne düşündü acaba?

Gözleri, çalışma masasının yanındaki pencereden dışarıya bakıp, rüzgarda belli belirsiz sallanan bahçedeki kavak ağacının yapraklarına kaymış mıdır?

Kararı öğrendiğinde eşinin tepkisi ne olmuştur? Hemen uzanıp, kendisine sarılmış mıdır? Yoksa, haberi öğrendiğinde donup kalmış, sonra da “ Aferin sana, iyi halt ettin!” bakışları içinde, yan odaya mı geçmiştir?

Sürgün tebligatları, hakim ve savcıların hayatlarında nasıl bir değişim yaratıyor, hiç bilmiyoruz.

Tebligat şokunu atlattıktan sonra, sürekli alış veriş yaptığı bakkal veya markete gidip, boş koli isterler mi acaba? Onlar da, bardak ve tabakların yer aldığı kutuların üzerine, ispirtolu kalemle ‘kırılacak eşya’ yazarlar mı?

Galiba, onlar bizim için sadece, ‘hukuku savunduğu için görev yeri değişen hakim’ şeklinde soyut özneden ibaretler.

Bizler, hakim ve savcılardan sadece adil, tarafsız ve hukuka uygun kararlar vermesini bekleriz.

Görevlerini tam ve layıkıyla yaptıkları için ödedikleri bedelin neden olduğu tahribatla, nedense çok ilgilenmeyiz.

COĞRAFİ TEMİNAT İMKANSIZLIĞI

Aslında hakim ve savcılarımız içinde Anayasamızda çok güzel cümleler yer alıyor.

1982 Anayasası’nın 139. maddesinde açık ve net olarak “ Hakimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz” yazıyor.

Bu da oldukça manalı ve bir o kadar da derin anlamı olan bir cümle değil mi? Her yıl binlerce öğrenci, sırf bu Anayasa maddesinin sağladığı güvence nedeniyle hakim ve savcı olmak için hukuk fakültelerini tercih ediyor olmalılar.

Ancak aynı maddenin, hiçbir hakim veya savcının verdiği karar nedeniyle başka bir yere nakledilemeyeceğine dair hiç bir güvence vermediği, hemen fark edilmiyor.

Hakim ve savcıların yıllardır ‘coğrafi teminat’tan yoksun olarak görev yaptıkları aslında bir sır değil, kimse inkar etmiyor.

En basit anlamıyla, hakim ve savcıların isteği olmaksızın başka bir yere tayin edilemeyeceğini ifade eden bu evrensel kural, nedense bizim hukukumuzda yer almıyor.

Bu eksiklik yıllardır siyasi çevreler ve hukuk otoriteleri tarafından zaman zaman dile getiriliyor.

Ama nedense, en manidar Anayasa maddeleri bile değişirken, sürekli yargı reform paketleri hazırlanırken, bu ‘coğrafi teminat’ konusuna hiç sıra gelmiyor.

İLK UMUT: YARGI REFORMU STRATEJİ BELGESİ

Ta ki, 30 Mayıs 2019 tarihinde “ Artık tamam” dedik, “ Makus talih nihayet değişiyor” diye sevindik.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni açıklarken “ Hakim ve savcılar için coğrafi teminat getiriyoruz. Mevcut tayin sistemi mesleki verimliliği olumsuz etkiliyor” demişti.

Sonra her şey eski sessizliğine döndü, ama yine de hayra yorduk “ Kolay değil, zaman ister bu işler” diye beklemeye başladık.

Erdoğan, aynı şeyleri nerdeyse iki yıl sonra, 2 Mart 2021 tarihinde İnsan Hakları Eylem Planı’nı söyleyince, “ Tamam” dedik, “ Mesele anlaşılmıştır” diye, homurdandık.

Bu coğrafi teminat konusunun, bizim algılarımızın çok ötesinde, devletin kırmızı çizgilerini zorlayan bir boyutu olmalıydı.

‘Tuğla’ metaforunda olduğu gibi, hakim ve savcılara sürgün yasağı getiren bir düzenlemenin, yargının tamamen çökmesine neden olacağı korkusunu hatırlatıyordu.

YARGININ SARI LALELERİ

İşte, Kılıçdaroğlu’nun yazının başında sözünü ettiğim “ Hukuku savunduğu için görev yeri değişen hakimler” yönelik mesajında, coğrafi teminattan hiç söz etmemesi, meselenin üzerine tüy dikmiş gibi oldu. Sadece “şeref madalyası” ve “mağduriyetleri gidereceğiz” şeklindeki soyut sözleri, yargı çevrelerinde etkili olmadı, birkaç gün içinde de unutuldu, gitti.

Benim Covid karantinasına denk gelen hülyalı dönemimde, benim sarı laleler ile yargıçlarımız arasında kurduğum ilişki arasında, muhtemelen böyle bir rabıta olmalıydı.

Bir tarafta, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere adil, şeffaf ve tarafsız bir yargılamayı içeren bir çok uluslararası sözleşmeye imza atan, ama hakim ve savcılarına coğrafi teminatı esirgeyen bir Türkiye…

Diğer tarafta, imkansız ve umutsuz olan ne varsa sembolleştiren bir çiçeğin ana vatanı olarak gösterilen Türkiye…

HER ŞEY BİR RÜYA OLSA

Keşke, bu anlattıklarımın hepsi gerçek dışı, hastalıktan yeni çıkmış bir zihnin uydurması olsa...

Tam bu sırada, bir el omuzuma dokunup “ Sen neden söz ediyorsun? Covid olunca bir çok şeyi kaçırdın sen. Anlattıkların çok geride kaldı. Sen uyuyordun, hakim ve savcılar için coğrafi teminat Anayasal güvence altına alındı. Hadi kalk, yüzünü yıka ve kutlamalara katıl ” diye kulağıma fısıldasa.

Keşke!


Fotoğraf: Aziz AYKAN

Önceki ve Sonraki Yazılar
ADNAN EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR