MEHMET DEPREM
Türkiye: Tenhada yaptıklarını kalabalıkta kınayanların ülkesi
Haziran ayının ortalarında mahremiyetin ihlalini konu alan Netflix‘in İspanyol dizisi "Intimacy" 1. sezon bölümleriyle yayına girdi.
Dizinin başrolünde La Casa de Papel’den tanıdığımız Itziar Ituño var. 8 bölümlük dizinin ana konusu bir politikacının kariyerinin gizlice kaydedilmiş bir seks videosu kamuoyuna sızdırılınca tehlikeye girmesi olsa da, özel hayatlarının gizliliği için büyük çaba sarfeden dört kadının hikâyelerindeki kırılma anları da sade bir dille anlatılmış.
Politikacı videoyu kimin sızdırdığını ortaya çıkarmak için çalışırken benzer deneyimler yaşayan başka kadınlarla tanışır. Özel görüntüleri çalıştığı fabrikadaki işçiler arasında elden ele gezen işçi kadın yapılana dayanamamış ve intihar etmiştir.
Tüm bu vakaları araştıran kadın komiser yapay döllenmeyle kadın sevgilisiyle çocuk yapmaya çalışmaktadır.
Dizide benim en dikkatimi çeken şey tüm karekterlerin “aydınlık ve karanlık” yanlarının çok iyi anlatılması oldu. Burada mesele aydınlık ve karanlığın toplumun “normali” üzerinden tanımlanması.
Evet bunların hiçbiri ülkemizde yaşanmıyor ama Netfilix karar vermiş, hepimizi LGBT yapıp soyumuzu kurutmaya and içimiş durumda. Süleyman Soylu’nun yalancısıyım.
Mahremiyetin sınırları nerede çizilir? Kendi mahremimiz herkesin diline düştüğünde hayatlarımız ne hâle gelir? İşte dizi, bu soruların cevaplarını derinlemesine inceliyor.
İncelerken de özel görüntüsü sızan politikacı kadının dezavantajını nasıl avantaja çevirdiğini, işçi kadının ise sesini duyuramayıp toplumun onu nasıl intihara sürüklediğini izliyoruz.
Bu kısa dizi yayına girdikten hemen sonra ibret, karma ve ilahi adalet dolu bir haftayı geride bıraktık. Tam Onur Haftası’nda Sedat Peker tarafından yönetildiği düşünülen sosyal medya hesapları tarafından kısa bir video paylaşıldı. Videoda muhafazakâr kimliğiyle bilinen erkek bir siyasetçi (aynı zamanda üst düzey yönetici) diğer iki erkekle hararetli bir tartışma içindeydi.
Video sosyal medyada hızla yayılırken LGBTİ Onur Haftası kapsamında İstiklal Caddesi'ne çıkmak ve basın açıklaması yapmak isteyen gruba polis izin vermedi. 374 kişi gözaltına alındı. Memleketin namusu kurtulmuştu.
Türkiye tenhada yaptıklarını, kalabalıkta kınayanların ülkesidir. Sorsan özellikle muhafazakar politikacıların tek yanlışı kazaya bıraktığı namaz, tutamadığı oruç, veremediği fitredir.
Gerisi hep yanlış anlaşılmaktan olan şeylerdir.
Amerika veya Fransa seviyesinde olmasak da Türkiye siyasi hayatı da aşk ve seks skandallarıyla doludur. Baykal’dan, Menderes’e, oradan Yaşar Nuri Öztürk ve MHP milletvekillerine kadar her partide veya organizasyonda bu tip mevzular yaşandı, yaşanıyor, yaşanacak. Bir kısmı ifşa olur. Bir kısmı tehdit ve mobbingle bastırılır. Bir kısmı ise sosyal medyaya düşürülmek için uygun günü bekler.
Formül geçerliliğini korur; Bir insan hangi konudan çok bahsediyorsa, o konu ile ilgili bir sorunu vardır. Yerli yersiz neyi yüksek perdeden eleştiriyorsa, kendisi aslında o şeyin ta kendisidir.
Namus, aile, vatan, millet, Adapazarı, din-diyanet konularında çok sert fikirleri olan insanların cümlelerinin altındaki çürümüş inkarın kesif kokusunu almak için narkotik köpeği olmaya gerek yok. “Kişi dilinin altında saklıdır.”
Mesele bu insanların ikili bir kişilik yaşamaları değil. Herkesin aynı cesaretle özel hayatını açıktan yaşamasını beklemek haksızlık olur. Mesele bu ikili hayatı yaşayan insanların kanaat, siyaset ve toplum önderi olmaları. Normların belirlenmesinde ahkam kesmeleri.
Mesele yetişkin insanların kendi iradeleriyle yaşadıkları seks hayatları konusunda iri iri konuşup birtakım referanslarla kadın ve LGBTİ cinayetlerine uygun iklim yaratmaları.
Son yirmi yılda AKP, oy verdiği için LGBTİ bireylerine teşekkür etmekten, Karaköy Genelevi’nde seks işçilerini ziyaret etmekten LGBTİ yürüyüşüne saldıracak noktaya geldi. AKP bunu yaparken namus ateşini en fazla harlayanlar belki de bu ikili hayat yaşayanlar oldu.
Yoksa konu tabii ki bir siyasi yöneticinin biseksüel hayatı değil.
Kime ne? Sana ne? Bana ne?
Kendi kız kardeşi başörtüsü nedeniyle okumadı diye gözyaşı döküp, "Kadınlar okumasın, cenazeme gelmesin." diyen cemaat şeyhine methiyeler düzen siyasetçilerin olduğu bir memlekette belki de fazla şey istiyoruz. Öte yandan hayatın karması tüm ahlak bekçilerine dersini sakin sakin vermeye devam ediyor.
Can Yücel'in “Ne kadar rezil olursak o kadar iyi” derken belki de temennisi buydu. Ne yazık ki Murathan Mungan’ın dediği gibi “Bu ülkede her şey olunuyor ama rezil olunamıyor.”
Onun için her daim Umre’den gelmiş gibi ‘yerli ve milli’ konuşan siyasilerimizin Amsterdam’dan alınmış pilli oyuncaklarının ortalığa saçılması her zaman iyidir. Bir musibet bin nasihattan evladır.
Bu vesileyle LGBTİ arkadaşların Onur Haftası’nı tebrik eder, istedikleri gibi sevişip, yaşamalarını temenni ederim.
Selam ve dua ile...