Ukrayna yeni Afganistan mı olacak?

Ukrayna Savaşı ilginç bir dönemece girdi. Ukrayna ordusu ilk kez kapsamlı ve sürpriz bir karşı harekat ile ülkenin kuzeydoğusundaki Harkov’a bağlı İzyum ve Balakliya şehirlerini ele geçirdi. Öyle görünüyor ki, savaşın momentumu giderek Ukrayna’ya doğru kayıyor ve Rusların işi zorlaşıyor. Savaşın teknik yönü sevimli bir konu olmamakla birlikte, sahadaki gelişmelerin ne yöne doğru evrileceği küresel siyaset üzerinde derin etkiler yaratacak. O yüzden bu yazıda bir süre önce Batı yardımını yetersiz bulan, Batı medyasına “tükendik” mesajları veren Ukrayna ordusunun toparlanıp karşı saldırı düzenleyecek kapasiteye ulaşmasının dinamiklerini tartışacağım.

SAVAŞIN ÜÇÜNCÜ EVRESİ

24 Şubat’ta Rus birlikleri kuzeyde başkent Kiev’e, Belarus sınırından, doğuda Donbas bölgesinden ve güneyde Kırım’dan Ukrayna sınırlarını geçerek saldırı başlattılar. Saldırı hatları İngiliz istihbaratının medyaya verdiği haritalarla neredeyse birebir örtüşüyordu. ABD ve İngiltere gerek uydu gerek dinleme sistemleriyle savaşın geldiğini somut olarak tespit etmişlerdi. Ruslar öncesinde topyekün saldırı iddialarını reddediyorlardı ve böylesine topyekün bir savaş rasyonel görünmüyordu. Gerçekten de kolay zafer beklentisi harekatta kullanılan 190 bin civarındaki asker sayısından da belli oluyordu çünkü Ukrayna büyüklüğünde bir ülkeyi topyekün savaşarak ele geçirmek için bu sayı çok yetersizdi. Bu şok edici hamle, savaşın birinci evresiydi ve başta başkent Kiev olmak üzere çok sayıda büyük şehirin kuşatılmasına dayanıyordu. Ruslar beklenmedik bir “yıldırım savaşı” taktiğiye başkenti hem karadan kuşatıp hem de yakınlardaki Hostamel havaalanına özel birliklerle hava indirme operasyonu yapıp Kiev’i hızla düşürmeyi planlamıştı. Böylece hükümet kaçıp muhtemelen Polonya’ya sığınacak, siyasi otoriteden yoksun ordu dağılacak, halkın morali bozulacak, birkaç yerde yerel direniş olsa bile, yeni bir hükümet kurulacak, Rusya’nın açıkladığı hedefler olan Ukrayna’nın neo-nazilerden temizlendiği ve silahtan arındırıldığı ilan edilerek kolay bir zafer kazanılmış olacaktı. Öyle olmadı. Belli ki Ukrayna ordusu tüm savunma hattın başkenti ve yakınındaki Harkov’u korumak üzere kurmuştu. Hostamel havaalanına indirme yapan elit birlikler ise yok edildi. Bunda büyük bir olasılıkla ABD’li danışmanların ve istihbaratın da rolü vardı. Bu ilk evrede bir tek güneydeki Herzon şehri Rusların eline geçti. Nisan başında Kiev ve Harkov’u alamamanın moral bozukluğu içinde, Rusya ordusunun buralardan çekilip yeniden toparlandığını duyurarak doğu (Donbas) ve güneye yöneldiğini açıkladı. Bu değişiklik sonucunda orduyu bu iki bölgeye kaydırdı ve sonucunda Mayıs ortasında deniz kıyısındaki Mariupol’ü ele geçirdi, Donbas bölgesinde de ilerlemeler kaydetti. Ama Mayıs sonundan itibaren Rus ilerlemesi yavaşladı ve durdu. Ağustos sonunda Ukrayna ordusu sürpriz bir şekilde karşı saldırıya geçerek Herzon’da bazı küçük yerleşim yerleri ile daha önemlisi Harkov ile Donbas’ı birbirine bağlayan kritik hat üzerindeki İzyum ve Balakliya’yı ele geçirdi. Savaşı yakından izleyen bazı sitelere göre üç bin km karelik bir alanı Ruslardan geri aldılar. Rus Savunma Bakanlığı bu bölgeden çekildiğini açıklarken yine aynı dili kullandı ve ordunun yeniden toparlanmak üzere çekildiğini duyurdu.

SAVAŞIN GİDİŞATINI DEĞİŞTİREN NE?

Rusya savaşından başından bu yana ikinci kez yeniden toparlanma gerekçesiyle bir bölgeden çekildi. Bu çekilme daha önemli çünkü birincisi İzyum-Balakliya bölgesi Donbas’a yakın ve Rusya’nın Ukrayna’da en güçlü olduğu alandı. İkincisi, Rus ordusu Ukrayna’nın batısına hiç bulaşmadı. En batıdaki Lviv’e birkaç füze göndermekle yetindi. Zaten sıklet yoğunluğunu doğu ve güneye çevirmişti ve buralardan da çekilmek zorunda kalması askeri açıdan işlerin iyi gitmediğini gösteriyor.

Sahada bu dönüşümü sağlayan bazı önemli gelişmeler oldu. Ukrayna açısından bakılıdığında ilk şoku atlattıktan sonra ordunun deneyim kazanmasıydı. Tabii ki bunun ağır bir bedeli de oldu. Büyük miktarda asker kaybı, bazı şehirlerin yıkılması, altyapının büyük hasar görmesi vs. Ama Rus ilerleyişinin durdurulabilmesinin getirdiği bir özgüven de oldu. Rus ordusunun çok belirgin olan lojistik sorunları, yetersiz bulunan savaş planı ve bunun sonucu sık komutan değiştirilmesi, araç gereçlerin yetersizliği, eskiliği vs. gibi sorunlar Rus ordusunun savaşma kapasitesini zayıflattı. Özellikle Javelin tanksavarların tank ve diğer zırhlılar üzerinde yarattığı yıkıcı etkiyi de hesaba katmak gerek.

Ruslar açısından ikinci önemli sorun bir türlü hava üstünlüğünü sağlayamamış olmaları. Oysa, Ukrayna hava kuvvetleri hem nicelik hem nitelik açısından çok yetersizdi.

ABD Vietnam’da mutlak hava üstünlüğüne sahipti ama bitki örtüsü ve güçlü direnişle başedemedi. Fakat sonraki bütün operasyon ve işgallerde, 1991 Irak, 1995 Bosna, 1999 Yugoslavya, 2001 Afganistan, 2003 Irak ve 2011 Libya, hepsinde mutlak hava üstünlüğü ABD’nin elindeydi. Gerek Ukrayna’nın sahip olduğu yerden havaya füzeler, gerekse Rusların yer ve hava unsurlarının yeterince koordinasyon içinde çalışamaması, hava üstünlüğünü önledi. Alçaktan uçan uçak ve helikopterlere karşı da yine ABD’nin verdiği omuzdan atılan Stinger roketleri etkili oluyordu. Rusya, hava operasyonları ve güdümlü füzeleri kullanarak Ukrayna’nın hava savunma sistemini işlemez hale getiremedi.

Bunun sonucunda sahadaki mücadele aslında bir topçu savaşına dönüştü. Öyle ki bazı kaynaklar Rusların günde 20 bin, Ukraynalıların ise 6 bin top atışı yaptığını söylüyorlar. Savaşın altı aydır sürdüğünü hesaba katarsak Rusların özellikle hızla cephanelerini azalttıkları görünüyor ve çok azalan yüksek teknolojiye sahip nokta hedef vuran roketlerini de bir süredir kullanamıyor. Ukrayna ordusu ise çoktan kendi cephanesini tüketti. Uzun süredir Batılı ülkelerin verdiği topları ve top mermilerini kullanıyor.

Tam bu noktada, Haziran sonundan itibaren ABD’nin HIMARS adı verilen çoklu roket atar sistemleri devreye girdi. Ukraynalılar bunları ve uzun menzilli füzeleri uzun süredir istiyorlardı. Mobil olan ve yaklaşık 80 km menzile sahip bu roketler savaşın gidişatını değiştirmekte büyük rol oynadı. Uydu ve gps sistemleriyle çalışan ve hedefini 3-5 metre sapmayla vuran bu roketler cephe gerisindeki Rus mühimmat ve erzak depolarını, radar sistemlerini, komuta kontrol merkezlerini tam isabetle vurmaya ve zaten lojistik sorunu çeken orduyu zorlamaya başladı. Yani, Ruslar daha mühimmatı kullanamadan topluca kaybetmeye başladılar. Bazı kaynaklar bu şekilde 400’e yakın Rus hedefinin vurulduğunu yazıyorlar. Ayrıca menzil bu kadar uzun olunca Rus birliklerinin cephe hattının gerisinde güvende olma duygusu da zarar gördü, bütün birlikler sabit oldukları an vurulabilir hale geldiler. Bunun yanında Bayraktar TB2’ler ile ABD’nin sağladığı tek atımlık intihar drone’ları da Rus ordusuna çok zarar verdi.

Batının silah göndermesi, bazı sistemler için personelin eğitilmesi vs zaman aldı.

Ama bu düzen artık kurulmuş gibi. ABD merkezli internet siteleri bu tedarik sisteminin nasıl işlediğini askeri açıdan şaşırtan derecede bir şeffaflıkla anlatıyorlar. Örneğin, Amerika’daki bir üsten çıkan top mühimmatının, tıpkı bir özel kurye şirketi gibi üzerinde Ukrayna’nın hangi şehrine, hangi depoya gideceğine kadar bilgi bulunduğu ve bu sistemin artık iyice yerine oturduğu ve silah ve mühimmat sevkiyatının kesintisiz işlediği anlaşılıyor. ABD’nin Ulaştırma Komutanlığı bu sevkiyatları kendi içinde bir canlı tatbikat, deneyim kazanma süreci olarak da görüyor. Mühimmat ve silahlar Polonya’ya gönderiliyor orada Ukraynalılara teslim ediliyor, Amerikan asker ve personeli Ukrayna’ya girmiyor. Rusların bu sevkiyat hattını bir türlü etkili bir şekilde kesintiye uğratamamaları ilginç.

TUHAF BİR ASİMETRİK SAVAŞ

Ukrayna Savaşı kendi içinde iki asimetri barındırıyor. İlki Rusya ile Ukrayna arasında. Evet, Rusya dünyada en çok nükleer silaha sahip ülke ve ikinci en güçlü konvansiyonel ordu olarak gösteriliyor. Öte yandan başta ABD ve İngiltere olmak üzere 30 civarında ülke, Ukrayna’ya değişen miktarlarda silah, mühimmat, istihbarat, danışma hizmeti vs sağlıyor. Bu da başka bir tür asimetriyi oluşturuyor. Yani, Rusya yalnızcaUkrayna’ya karşı değil aynı anda dolaylı olarak Batı’ya karşı da savaşıyor. ABD diğer ülkelerin neler vermesi konusunda da organizasyonu yürütüyor. Rusya Ukrayna’da kendisi savaşırken ve asker, uçak, büyük bir savaş gemisi, tank, helikopter, top, zırhlı vs kaybederken, ABD kendi savaş sanayini besleyen bir vekalet savaşı yürütüyor. Ülkesine tek bir bomba düşmüyor, asker kaybetmiyor. Savaşın bedeli olarak enerji fiyatlarında yükselme ve bunun enflasyon olarak geri dönüşü söz konusu ama bu da Rusya ile yürütülen dolaylı savaşın göreli düşük maliyeti.

ABD ayrıca, uydu sistemleri ve Polonya üzerinde uçurduğu dinleme uçaklarıyla istihbarat topluyor ve bunları işleyerek Ukrayna ordusunu, Rus ordusunun hareketleri, planları hakkında haberdar ediyor. Bu anlık istihbaratın ne kadar önemli olduğu ortada.

Savaştaki kayıplara dair rakamlar güvenilir değil ama kabaca şunu söylemek mümkün. Rusya bu altı ay içinde ABD’nin 20 yılda Afganistan ve Irak’ta kaybettiğinden daha fazla asker kaybetti. Batı’nın, Rusya’nın ekonomik yaptırımlara bu kadar dayanacağını tahmin etmemesi gibi, Rusya da hem Batı’nın bu ölçüde ısrarla silah sağlayacağını ve Ukrayna ordusunun da bu ölçüde dirençli çıkacağını tahmin edememiş görünüyor.

Savaşın bundan sonraki gidişatı hakkında kesin konuşmak mümkün değil. Ama Rusya’nın sahada sürpriz bir oyun planı kurarak, dengeleri değiştirip büyük bir askeri başarı yakalaması imkansız olmasa da artık çok zor. Rusya savaşta giderek hedef küçülten ve savunma geçen taraf haline geldi.

Rusya, Ukrayna savaşıyla küresel sistemde bir büyük güç, çok kutuplu dünyada bir kutup başı olduğunu kanıtlayacaktı. Böylelikle kendisini çevreleyen NATO kuşatmasına sert bir cevap vermiş olacak, küresel siyasette bir üst lige çıkmış olacaktı. ABD içinse Ukrayna’nın bir askeri zaferle tamamen Rusya nüfuzuna girmesi, küresel hegemonyasına büyük bir darbe olacaktı. Şu anki tabloda Putin’in bu beklentisinin gerçekleşmediği görülüyor. Gidişat böyle devam ederse, bu durumun küresel siyaset için yaratacağı sonuçları bir sonraki yazıda tartışacağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İLHAN UZGEL Arşivi
SON YAZILAR