TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Vicdan zorbalığa, halk saraya karşı
Stephan Zweig, ‘Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Catestellio Calvin’e’ kitabında sivrisineğin file karşı vicdan, akıl ve cesaretle bezeli meydan okumasını anlatır. 16. yüzyıldan bugüne kadar taşınan otoriter rejimlerde bu hikâyenin aktörleri farklılaşsa da vicdan akıl ve cesaretle bezeli meydan okumalara her dönemde rastlanır. Atatürk Orman Çiftliği mücadelesi bu meydan okumanın bitmeyen hikâyelerinden birisidir.
Atatürk Orman Çiftliği alanları AKP iktidarı döneminde rejimle hesaplaşmanın zirve mekânı haline geldi. En büyük tahribatlarını AKP iktidarı döneminde alan çiftlik arazileri, kiralamalar ve tahsislerle toprak bütünlüğünün %50’sini kaybetti. Kaçak Saray, Ankapark ve yollarla Atatürk Orman Çiftliği’nin toprak bütünlüğü, bölünüp parçalandı. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin aktif süren 200’ye yakın davası ve 400’e yakın hukuksal süreci ile en büyük mücadele alanı haline gelen Atatürk Orman Çiftliği’nin hukuksal mücadelesi ulusal ölçekten uluslararası ölçeğe taşındı. Anadolu’nun her köşesinde mücadele yankı buldu, kılcal damarlara kadar işleyerek, toplumsal bir Cumhuriyet bilinci yarattı. Bir mekân, akıllı inatla, vicdanla verilen bir mücadele, iktidarın ideolojisini, rejimin geleceğini, yaşanacak hukuksuzlukları açığa çıkarttı.
İktidar Kaçak Saray için AİHM’e savunma verdi.
Atatürk Orman Çiftliği alanlarında yargı kararlarını uygulamayan iktidarın hukuksuzluğu 2015 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne(AİHM) kadar taşındı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yedi yıl sonra iktidar ile başvurucu mimarları dostane çözüme çağırdı. İktidarın görüşmeye yanaşmaması ile yargılama süreci başladı ve AİHM iktidardan savunma istedi. Türkiye Cumhuriyeti adına 74 sayfalık savunma ve ekleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sunuldu. AİHM savunmayı başvurucu taraflara ileterek 16 Ocak 2023’e kadar karşı savunmalarını hazırlamasını istedi.
İktidarın 74 sayfalık savunması içerisinde Atatürk Orman Çiftliği’nin hukuki statüsü iki sayfa içerisinde anlatılır. Ülkenin ve Atatürk Orman Çiftliği’nin kurucusu olduğu Mustafa Kemal Atatürk ismi, “AOÇ, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1937’de Hazine’ye bağışlanmıştır.” ifadesinde tek satırda geçilir. Atatürk Orman Çiftliği’nin kuruluş hikâyesi, anlamı ve varlık değerinden söz edilmez. Atatürk’ün şahsi mal varlığı olduğu ve şartlı bağışı ve vasiyeti ise hiç ifade edilmez.
Savunma içerisinde sıralanan gerekçeleri kronolojik bir dizge yaptığınızda bir ulus bellek alanının nasıl talan edildiğini ve “yasal” kılıfa uydurulması için değiştirilen sit statülerini, planlama süreçlerini, ilan edilen kentsel dönüşümleri bir bütün olarak görürüsünüz. 2010 referandumundan sonra yargılama süreçlerinin nasıl araçsallaştırıldığını ve hukukun devre dışı bırakıldığını satırlardan, rejim düşmanlığını ise satır aralarından okuyabilirsiniz. Atatürk Orman Çiftliği alanlarını doğrudan bağlayan, Kaçak Saray’ı katmerli kaçak haline getiren “1.derece doğal ve tarihi sit alanlarında kamu yapıları ve resmi yapılar yapılamaz” kararı ile yargı tarafından iptal edilen 271 ve 1700 sayılı ilke kararlarından ise hiç bahsedilmez. Atatürk Orman Çiftliği’ni sıradanlaştıran, kurucu değerlerini karartan, hukuksuzluk abidesi olarak tarihe geçecek bu savunma, iktidarın hukuku nasıl araçsallaştırdığının da delilidir aynı zamanda.
“Hukuk tanımazlık ve gayri milli saray”
Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyetine aykırı şekilde Kaçak Saray’ın inşa edilmesi için önce koruma kurulları ikiye ayrılır. Doğal Sit alanları yetkileri Çevre Şehircilik Bakanlığı’na verilir. 2011 yılında Atatürk Orman Çiftliği’nde tarihi sit alanında Kaçak Saray inşası için sit derecesi düşürülür. Koruma Amaçlı İmar planına ve kurul kararlarına yönelik açılan davalar devam ederken 2012 yılında halktan gizlenerek kaçak göçek olarak başlayan inşaat, google üzerinden satın alınan görsellerle görüntülenir. Kaçak Saray sobelenmiştir. Başbakanlık Hizmet Binası olarak başlayan yapı, kullanıcısının statüsüne göre kişiye özel olarak kullanımı değiştirilir. Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi haline getirilir. Atatürk Orman Çiftliği alanları için hazırlanan Koruma Amaçlı İmar Planına açılan davada yargı 2014 yılında, yürütmeyi durdurma kararı verir. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “bu yargı kararına uymayacağım, bu binayı da bitirip içine de girip oturacağım, gücünüz yetiyorsa gelin yıkın” açıklamasını yaparak, yargı kararını tanımadığını kamuoyuna ilan eder.
O gün iktidarın hukuksal süreçlerde nasıl ilerleyeceği gün gibi ortaya çıkar. Kaçak Saray bu ülkenin, tüm kaynaklarını kullanarak, hukuka aykırı şekilde, kamu ihale kanunu ihlal edilerek, yurtdışından ithal edilen inşaat malzemeleri, ağaçlar ve mobilyalarla birlikte “gayri milli” bir yapı olarak hukuksuz bir şekilde inşa edilir. Temel atma töreni de, açılış töreni de yapılamaz.
“Mağdur değil muhatabız.”
Atatürk Orman Çiftliği mücadelesi derinleştirildiğinde, Cumhuriyetle hesaplaşan otoriter bir yapının devletin tüm sistematiği ve gücü ile nasıl bir hukuksuzluğa imza attığının hikayesi ile, Cumhuriyet’in kurumu olan Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin yaratıcı mücadelesi ve fikri takibi ile gündemden düşmeyen, AKP’ye karşı bir mücadele klasiğini ortaya çıkartır. İktidar ellerinde ki tüm güç ile baskıyla yasallaştırma süreçlerine rağmen, Kaçak Saray toplum vicdanında meşrulaşamaz. Çünkü “yanlış yerde doğru mekân, Cumhuriyet rejiminde saray olmaz”. Bu meşrulaşamama hali, her seçim döneminin en önemli argümanını yaratır: Sarayın İktidarı, Saray Rejimi. Türkiye, Cumhuriyetin 100.yılında 2023’te gerçekleşecek seçimlerde, Sarayın iktidarına karşı halkın iktidarının mücadele alanına tanıklık edecek. Bu tanıklık aynı zamanda bir muhataplığında göstergesi. İktidarın Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılan Kaçak Saray için AİHM’e verdiği savunma ve taraflar ise bu muhataplığın kanıtıdır.
Cumhuriyet’in kurucu değerlerinin devrimci mekânı Atatürk Orman Çiftliği, 5 Mayıs 1925 yılında bir Hıdırellez gününde kurulur. Kurucusu Atatürk’e, çiftliğin müdürüne ve işçilere ait olan üç çadırla başlayan mücadele, içerisinde devrimin kurucu süreçlerinin kaynağını barındırır. Üç çadırla başlayan mücadele ile kurulan halkına emanet edilen sürecin savunulması bir güç gösterisine dönüşse de, Sebastian Castello’nun Calvin’e karşı yazdığı polemiğin Basel nüshasına kendi el yazısıyla düştüğü “Sivrisinek file karşı” notunda olduğu gibi, vicdan akıl ve cesaretle bezeli meydan okumaları ile vicdan zorbalığa karşı direniyor.
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesine yönelik tüm hedef göstermeler ve yönetim kurulu üyelerinin ağır cezada yargılanmaları, işten atılmalarının arkasında ki “mağduriyetlerin” gerçek hikâyesi işte bu mağdur değil, muhataplık halidir.