Meksika'da asıl mesele, yolsuzluğu teşvik eden siyasal kültür

10 Nisan Pazar günü Meksika’da daha önce benzeri görülmemiş bir referandum gerçekleşti. Başkan Andrés Manuel López Obrador’un görev süresinin sonuna dek başkanlığa devam edip etmeyeceği Meksikalı seçmenlere soruldu. Bizzat López Obrador’un girişimiyle gerçekleşen bu referandum, 2018’de seçilen başkan döneminde gerçekleşen ilk referandum değil. Obrador göreve gelişinden bu yana referandum mekanizmasına sıklıkla başvuruyor.

LÓPEZ OBRADOR KİMDİR?

Meksika’nın sağcı partisi Partido Revolucionario Institucional (Kurumsal Devrimci Parti – PRI) Meksika sağının geleneksel temsilcisidir. Ulusal Devrimci Parti (PNR) adıyla kurulduğu 1929 yılından 2000 yılına dek başkanlık seçimlerinin tamamını bu partinin adayları kazanmış, Senato’nun çoğunluğu da hep bu partide olmuştur (Kongre’nin ikinci yasamı organı Vekiller Meclisi’nde de 1997’ye dek çoğunluk PRI’deydi). Partinin adındaki “devrimci” ibaresiyle kastedilenin sosyalist devrim değil, Meksika Devrimi olduğunu da belirteyim.

1988 yılında Meksika’da dört sol partinin katılımıyla PRI karşıtı bir sol ittifak ittifak kuruldu: Ulusal Demokratik Cephe (FDN). Sol ittifakın yüzde 31,12 oranında oy alan başkan adayı 1988 başkanlık seçimini ikinci sırada tamamlarken 64 senatörün dördü, 500 Vekiller Meclisi üyesinin de 137’si sol ittifaktan çıkmıştı. Aynı yıl yapılan yerel seçimlerde Tabasco eyaletinde sol ittifakın 35 yaşındaki genç belediye başkanı adayı oyların yüzde 20,9’unu alarak yüzde 78,25 oranında oy alan PRI adayı karşısındaki seçimi kaybetmişti. Aynı genç siyasetçi 1988 Tabasco eyalet seçimlerinden 30 sene sonra Meksika devlet başkanlığı seçimini kazanacaktı.

1988’de kurulan sol ittifak 1989’da Demokratik Devrim Partisi’ne (PRD) dönüştü. López Obrador da bu partinin Tabasco eyalet başkanı oldu. 1994 yılında tekrar Tabasco belediye başkan adayı olan Obrador bu kez yüzde 41,75 oranında oy almasına rağmen seçimi yine PRI adayı karşısında kaybetti. 2000 yılında başkentin belediye başkan adayı olan Obrador sağ oyların PRI ve PAN (Ulusal Hareket Partisi) arasında bölünmesi üzerine yüzde 37,75 oyla başkentin belediye başkanlığına geldi.

2006 yılında ise devlet başkanı adayı oldu. Şaibeli bir seçimde yüzde 35,31 oranında oy alarak, yüzde 35,89 oranında oy alan Felipe Calderón karşısında seçimi kaybetti (Meksika başkanlık seçimi tek turludur, en çok oyu alan aday başkan seçilir). Seçim hileleri dolayısıyla Obrador destekçileri 2006’da kitlesel eylemler düzenledi. 2012’de yine PRD’nin başkan adayı olan Obrador tekrar başkanlık seçiminde ikinci sırayı aldı. Morena (Esmer) isimli yeni bir parti kurarak kendini Avrupalı olarak gören beyaz Meksika elitine karşı bir söylem geliştirdi. Sonunda 2018 yılında yüzde 53,19 oranında oyla başkanlık seçimini kazanan Obrador 1982 seçimlerinden beri bir başkan adayının aldığı en yüksek oy oranına ulaştı.

REFERANDUMLAR DÖNEMİ

Obrador göreve gelişinden itibaren eski başkanların yolsuzluğu meselesini gündeme getirdi. Öyle ki ilk icraatlarından biri başkanlık sarayını daha mütevazı bir binaya taşıyarak eski başkanların sarayını müzeye dönüştürmesiydi. 2018 yılında vatandaşların gezebilmek için uzun kuyruklar oluşturdukları sarayın şatafatı gerçekten de Meksika siyasal elitine olan öfkeyi artırabilecek düzeydeydi. Obrador’un lüks başkanlık uçağını satarak tarifeli uçaklarda seyahat etmesi özellikle bu uçaklardan birinin üç saat rötar yapması sonrasında ses getirmişti. Obrador’un referandum mekanizmasını görece sık kullanışı da bu siyasal pozisyonuyla ilişkili.

Obrador’un sıklıkla halkoyuna başvurma taktiğinin sonuçlarının olumlu olduğundan söz etmek güç. Akla gelen en yakın örnek 1 Ağustos 2021 tarihinde yapılan ve beş eski başkanı hedef alan yolsuzluk referandumu. Eski devlet başkanlarının yolsuzluk, rüşvet vb. suçlardan yargılanabilmeleri için düzenlenen bu referandumda evet oyları yüzde 98,44 oranında çıkarken hayır oyları yüzde 1,56 oranında kalmıştı.

Türkiye basınında, günü geldiğinde Türkiye’de de benzer gelişmeler olabileceği umuduyla, Meksika’da eski başkanlardan hesap sorulacağı yönünde bazı değerlendirmeler yapıldı. Ne yazık ki bu değerlendirmelerin atladığı önemli bir husus vardı: Katılım oranı. Sonuçların geçerli olabilmesi için referanduma katılım oranının en az yüzde 40 olması gerekiyordu fakat seçmenlerin yalnızca yüzde 7,11’i referandumda oy kullandı. Normalde başkent siyasetine pek müdahil olmayan EZLN (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) bile referandumda evet oyu kullanılması çağrısı yaparken katılımın yüzde 7’de kalması ise yolsuzlukla suçlanan eski başkanların alay konusu oldu.

Katılımın düşük olacağını öngören eski başkan Vicente Fox referandumdan önce “Pazar günü ülkede kaç tane piç (pendejo) kaldığını göreceğiz” diyerek referanduma katılacak seçmenlere hakaret dahi etmişti. Hakkında çok sayıda yolsuzluk iddiası olan sağcı eski başkan Fox’u 2005 yılında eski Venezuela devlet başkanı Hugo Chávez ile girdiği polemikten ve Chávez’in kendisine “imparatorluğun (ABD’yı kast ederek) eniği” şeklinde hakaret etmesinden sonra Meksika ile Venezuela arasında çıkan diplomatik krizden dolayı hatırlayanlar olabilir.

Sağcı siyasetçiler yolsuzluk referandumuna olan düşük katılımı Obrador’a olan desteğin düşüklüğüne yordular. Sonuçta Obrador’un eski belediye başkanı olduğu başkent Meksiko Şehri’nde bile katılım yüzde 10,38 oranında olmuştu. Bununla beraber, referanduma düşük katılımın Obrador’un zayıflaması anlamına geldiği çıkarımı pek sağlıklı değil. Obrador’un 2018’de, seçilmesinden kısa süre sonra, biri yeni havaalanı inşasına diğeri ise yerli halklardan çok tepki çeken Tren Maya’nın da aralarında bulunduğu bazı yeni projelerin onaylanmasına dair yaptırdığı iki referandumda katılım yüzde 1 civarında olmuştu. Meksika’da genel olarak referandumlara katılımın düşük olduğunu, katılım oranıyla Obrador’a olan destek arasında güçlü bir ilişki kurmanın pek mümkün olmadığını söyleyebiliriz.

10 NİSAN REFERANDUMU

10 Nisan referandumunda çıkan oyların yüzde 91,86’sı Obrador lehineydi fakat katılım yüzde 17,77 oranında kaldığı için sonuçlar geçerli olmadı. Zaten sağcı muhalefet de referanduma katılmama çağrısı yapmıştı. Yurtdışından elektronik oy kullanılabilmesi gibi kolaylıklara rağmen katılımın pek yüksek olmadığı görülüyor. Meksika’da devlet başkanları yalnızca bir kez ve altı yıllığına seçiliyor. 2018 yılında seçilen Obrador eğer referandumu kaybetseydi başkanlıktan ayrılmak zorunda kalacaktı, bir sonraki seçimlerin gerçekleşeceği 2024 yılına dek başkanlık görevini Kongre’nin seçeceği bir aday yürütecekti.

Bundan sonra Meksika’da tüm başkanlar için görevden alma referandumu yapmak mümkün olacak. Mevcut başkanın üçüncü yılını doldurmasını takip eden ayda seçmenlerin yüzde 3’ünün imzası toplanabildiği takdirde başkanın görevine devam edip etmeyeceği halkoyuna sunulacak. Obrador referandumu teşvik etmiş ve imza toplama sürecini desteklemişti, sürecin aleyhine çalışacak bir başkan imza toplanmasını zorlaştırabilir. Yine de seçmenin yüzde 3’ünün imzasını toplamak zor bir görev değil.

Esas zor olan referandumun geçerli olabilmesi için gereken yüzde 40 katılım oranına ulaşabilmek. Son başkanlık seçimine katılım yüzde 63,42 oranında olmuştu. Yani, referandumun geçerli olması için başkanlık seçimine katılan seçmenin neredeyse üçte ikisinin oy kullanması gerekiyordu. Bu da yüzde 35 oranında desteği olan ve destekçilerine sandığa gitmeme çağrısı yapabilecek olan bir başkanın referandumla görevden alınmasının çok güç olduğunu gösteriyor. Kaldı ki görevden alınan başkanın yerine gelecek aday Kongre’de seçileceği için siyasal çizgide ciddi bir değişme olma ihtimali de düşük.

BİTİRİRKEN...

Sıklıkla halkoyuna başvurma gibi popülist bir stratejinin olumsuz etkileri olabiliyor. Örneğin, 2016 Kolombiya barış anlaşması referandumunda hayır oyunun yüzde 50,21 oranında çıkması barış sürecine ciddi zarar vermişti. Uyuşturucu kartelleriyle ve paramiliter örgütlerle mücadelede şimdiye dek pek başarı gösteremeyen, yolsuzlukla mücadele yönündeki çabaları da yetersiz kalan Obrador’un halk desteğinin altını çizmek adına sıklıkla referandum düzenlemesi anlaşılır bir durum. Bu uygulamanın gelecekte Meksika halklarının bir başkanı görevden almasıyla sonuçlanması da mümkün, her ne kadar yakın gelecekte pek olası olmasa da.

Başkanların yalnızca bir dönemliğine seçildiği, yerel yönetimlerin ciddi oranda yetki sahibi oldukları (Meksika’nın resmi adı Birleşik Meksika Devletleri’dir) ülkede yolsuzlukla mücadele için esas yapılması gereken, yargı bağımsızlığını ve denetleme mekanizmalarını güçlendirmek ve yolsuzluğu teşvik eden siyasal kültürü dönüştürebilmektir. Aleyhinde yolsuzluk iddiaları (ve hatta belgeleri) olan siyasal liderler dünyanın her köşesinde seçim kazanabilmekteler. Meksika’da da pekala referandumdan istedikleri sonucu çıkarabilirler. Yolsuzluk vb. suçların denetiminin referandum yoluyla değil bağımsız yargı eliyle yürütülmesinin daha sağlıklı olabileceğini düşünüyorum.

Obrador’un yolsuzlukla mücadelede yetersiz kalmasının en önemli sebeplerinden biri Meksika’da üst düzey görevlerin genellikle sınırlı bir elit kesim arasında paylaştırılmasıdır. Mevcut olanın dışında göreve hazır kadro bulmanın güç olduğu Meksika’da Obrador’un birlikte çalıştığı birçok görevli geçmiş dönemlerde sağcı hükümetlerle de çalışmış kişiler. Salt devlet başkanını değiştirerek bu kişilerin davranışlarını dönüştürmenin pek mümkün olmadığı görülüyor. Ne yazık ki çoğu Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi Meksika’da da göreve gelen sol liderin kadro sorunu yaşadığı ve eski dönemlerde görev almış şaibeli bazı isimlerle çalışmaya devam etmek durumunda kaldığını görmekteyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SERHAT TUTKAL Arşivi
SON YAZILAR