TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Osmanlı torunu, Cumhuriyet kadını Muteber
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Yaşamın her alanında yaşanan özensizlik ve kuralsızlık, yazılı belgelere uymama, hukuk kararlarını hiçe sayma, kindarlık giderek iktidarın yönetme biçimi haline dönüşüyor. Toplumsal hassasiyetle ve özenle korunması gereken adalet kavramı, hukuk kuralları hiçe sayılıyor. Hoyratça kuralların devreye sokulduğu bu süreç bir çürümeye, yozlaşmaya doğru gidiyor. Hukuk, etik, vicdan, hakkaniyet kavramlarının giderek ortadan kaldırıldığı bir süreçte, toplumsal barışı sağlamada kuyumcu hassasiyetiyle çalışılması gerektiği ortada iken iktidar sadece seçim dönemlerinde hassasiyetlere önem verdiğini söylese de bu süreçleri atlatınca intikam hırsıyla hukuk, adalet tanımıyor; defterine yazdıklarını kanun ve ahlak tanımadan, kindar bir yaklaşımla yok etmeye çalışıyor.
İçin için çürüme
Oysa demokrasi sadece %50’yi geçenlerin rejimi değildir. Demokrasi hukuktur, adalettir. Anayasayı, kuralları tanımayan tüm yönetimler otokratik ve baskıcıdır. Kendisinin dahil olduğu hukuk sistemini tanımayanlar yüzde kaç oy alırsa alsın toplumsal meşruiyeti olmaz. Ancak bugün olduğu gibi baskı ve hukuksuzlukla, trollerle ayakta kalıyor gibi görünse de için için çürür.
Geçtiğimiz hafta kent ve çevre mücadelesinde, Cumhuriyet değerlerinin korunmasında, başta Atatürk Orman Çiftliği olmak üzere Kaçak Saray mücadelesi ve rant çevrelerinin imar planı değişiklerine karşı mücadele eden Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin Milli Eğitim Bakanlığı’nda 43 yıldır devlet memuru olarak çalışan yönetim kurulu üyesi Muteber Osmanpaşaoğlu, raporlu iken, savunması alınmadan, avukatlarının savunma yapmasına olanak sağlanmadan yüksek disiplin kurulu tarafından devlet memurluğundan ihraç edildi. Bu son ihraç Mimarlar Odası Ankara Şubesi yönetim kurulu üyeleri üzerindeki sistematik baskının varlığını bir kez daha ortaya çıkarttı. Bu kararla birlikte hukuk kuralları devre dışı bırakılarak, düşmanca bir tutumla, kamu kaynaklarını, cumhuriyet değerlerini korumaya çalışan Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin üç yöneticisi (Başkan Tezcan Karakuş Candan, Başkan Yardımcısı Ali Atakan ve Sayman Üye Muteber Osmanpaşaoğlu) devlet memurluğundan ihraç edilmiş oldu. Kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütünün üç yönetim kurulu üyesinin aynı anda devlet memurluğundan ihraç edildiği başka bir dönem daha var mıdır?
Bizim hikâyemiz
Her birimiz Mimarlar Odası Ankara Şube yöneticileri olduğumuz kadar, her biriniz gibi birer insanınız. Her birimizin çok güzel hikâyeleri var. Bugünden baktığımızda yaşadığımız hayatların, savunduğumuz değerlerin, taşıdığımız isimlerin, hepsinin bir anlamı var.
***
Trabzon Uzun Sokak’ta zücaciye dükkânı olan Rıza Bey, işinin gerektirdiği tüm hassasiyet ve inceliklere sahip bir Trabzonludur. Özenlidir, dikkatlidir, her adımı hesaplar, öngörülüdür. Rıza Bey detaycıdır, her yaptığı işi not eder. Yapılan işlerini yazdığı yüzlerce defteri vardır.
Rıza Bey çok küçük yaşta iken annesini kaybeder. Çocuk yaşta anne sevgisi yüreğinde eksik kalır. Geceleri “anne” diye sayıklayarak annesine olan sevgisiyle uykulardan uyanır. Rıza Bey, Suzan Hanımla evlendikten sonra da sayıklamalar devam eder. Suzan Hanım bu duruma çok içerlenir ve üzülür. İlk doğan çocuklarına Rıza Bey’in annesinin ismi Muteber koyulur. Rıza Bey ile Suzan Hanım’ın Muteber’den sonra Çiğdem ve Ahmet adında iki çocuğu daha olur. Ama Muteber’in yeri hep ayrıdır. Muteber ilk göz ağrısı, yaşanamayan anne sevgisinin adıdır.
Rıza Bey’in detaycılığına karşın Suzan Hanım pratiktir. El sanatlarına gider, Burda dergisi modellerinden kalıplar çıkartır, şen şakrak nüktedan haliyle etrafına neşe saçar. Ailenin evinde kahkahalar hiç eksik olmaz. Aile kazandığını iyi bir yaşam sürmek için harcar. Ev edinmek akıllarının ucundan geçmez. Muteber’in çocukluğu bu yüzden Trabzon’un üç katlı avlulu geleneksel kira evlerinde geçer. Doğduğu evde 6 yaşına kadar yaşar. Bugün yeni sahipleri ile yaşamını sürdüren o evi Trabzon’a her gidişinde ziyaret etmeden dönmez. Trabzon sokaklarında anılarını tazelemeyi unutmaz.
Muteber, kardeşleri ile birlikte Cumhuriyet döneminin Trabzon’a getirdiği aydınlık içerisinde büyür. Sokaklarda koştururlar, sinemalara, tiyatrolara, konserlere, spor karşılaşmalarına giderler. Şimdilerde her bir metrekaresi yabancılara satılarak sokaklarındaki ışığı ve çağdaşlığını giderek kaybetme noktasına gelse de Trabzon deyince Muteber’in gözleri hep parlar. Her sokağında anı biriktirme, yere ait olma, bir kenti sevme aşkı onda bakidir. Rıza Bey ve Suzan Hanım’ın resim yapma aşkı, detaycılığı, pratikliği, her şeyi not alma geleneği ve şen kahkahaları Muteber’e de geçer.
Trabzon’da tarihi okullarda okuyan Muteber, öğretmen olur. Öğretmenlik yaparken Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü kazanır. Hem öğretmen olarak çalışır hem de kazandığı para ile mimarlık bölümünü tamamlayarak mimar olur. Milli Eğitim Bakanlığı kadrosunda öğretmenlikten mimarlığa geçer ve Ankara’ya gelir. Mimarlar Odası Ankara Şubesi ile buluşması da böylece başlar. Ankara onun doyduğu, evlendiği çocuklarını büyüttüğü, kenti için ve ülkenin aydınlık geleceği için mücadele ettiği mekân olur. Tam 43 yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeşillikler içerisindeki Beşevler tarihi yerleşkesinde çalışır. Devletin tozlu dosyalarını rengarenk fon kartonları sırtlığı yaparak, babadan ve anneden gelen detaycı özeniyle kaplar. Sanatkârlığını bir mekânın, bir dosyanın, bir odanın, bir devletin düzeninin içinde gösterir.
Muteber’i biz Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde tanıdık. Onu tanıdığınız anda ne kadar samimi olsanız da adının yanına hanım ekleme isteği duyarsınız. Muteber Hanım’ın çokça sakin kişiliği, sessiz duruşunun arkasında bir derya vardır. Ara ara patlayan hallerine biz Trabzon damarı diyoruz ama biliriz ki her Karadenizli biraz Karadeniz’e benzer. Renkli kişiliği ile yaratıcı aklı, kahkahaları ve mücadelede kararlılığı ile Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin saymanı Muteber Hanımı nerede olursa olsun oturacağı sandalyeyi elindeki ıslak mendille silmeden oturduğunuzu göremezsiniz.
Kent mücadelesi nedeniyle yargılandığımız mahkemede hâkim karşısına çıkarken mahkemedeki tozlu oturma yerlerini silerken “Muteber Hanım paşa torunu musunuz siz?” dediğimde “evet” demişti.
Muteber Osmanpaşaoğlu, 1800’lü yıllarda Trabzon Valiliği yapmış Hazinedarzade Osman Paşa’nın torunu. Piyasanın sömürücü ve azgın çalışma ortamına sitem ederek mobil oyun sektöründe çalışan Cansu’nun, sanata ve sanatçılara değer verilmediği bir iktidar döneminde inadına tiyatro sanatçısı olan ve küçük oyunlarda yok paraya çalışan Duygu’nun yani anneleri ile gurur duyan iki güzel kız çocuğunun annesi. Kent mücadelesinde kararlılığı herkes tarafından tescil edilen Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin Yönetim Kurulu Üyesi olduğu için asılsız iddialarla 7 Eylül tarihinde MEB Yüksek Disiplin Kurulu kararı ile yaş haddinden emekliliğine 35 gün kala Devlet Memuriyetinden ihraç edildi. Savunma hakkı elinden alındı. Avukatları davet edilmedi. Evinin kapısına ise bir kırmızı çarpı atılmadığı kaldı.
İktidarın devletin memurlarını iktidarın memuru yapmak için çalıştığı, devlet memuru olarak çalışan mimarlara siyasi baskı ile imza attırmaya zorladığı, mobbing uyguladığı, ekonomik haklarının tırpanlandığı, kamucu politikaları savunanları görevden aldığı, iş, görev ve selam dahi vermediği bir dönemde, anlaşılan iktidar muteber memurlara ihtiyaç duymuyor. Bir ülkenin itibarını muteber kılmak için kararlıkla mücadele etmek, yan yana durmak, dayanışma içerisinde olmak tek ilacımız.